Süreçler ve krizler
Türkiye epey bir süredir bazı süreçleri ve derin krizleri bir arada yaşıyor. Bir söz var “Bozulmadan yapılamaz” diye. Ancak tahribatın da bir alt sınırı olmalı, tekrar toparlanmaya imkan verecek bir sınır. Sanki şimdi o sınırda dolaşıyoruz gibime geliyor. Nedenini aşağıdaki modelde açıkladığımda bana hak vereceksiniz diye düşünüyorum. O sebeple bundan sonraki süreci onarmaya, düzeltmeye aday olan muhalefetin elini çabuk tutması, ona göre yol ve yordam belirlemesi lazım.
Bu çerçevede bugün değişik bir düşünme stili ile bir modelleme yapmak, süreçleri ve krizleri sistematize etmek istiyorum, kısa kesin ve net olarak.
Türkiye’ye şimdi
4 belirleyici aktör var;
1-Her şeyi belirleyen bir Cumhurbaşkanı
2-Her durumda zenginleşen bir sermaye kesimi
3-Her zaman müdahale edecek diye beklenilen bir ordu
4-Her durumda Türkiye’ye nizamat vermeye çalışan bir ABD.
Bunlar Türkiye’nin temel gerçeğidir. Ama bundan daha çarpıcı olan gerçek de şudur ki bu tabloda maalesef belirleyici olması gerekip de olmayanlar var:
1-Siyaset kurumu yok ne yazık ki,
2-İşçi sınıfı yok,
3-Sivil toplum yeterince yok.
4-Halk yok, halk.
Oysa demokratik ülkelerde halk iradesi her şeyin üstündedir. Yönetimin meşruiyetinin temeli halktan aldığı rızaya dayanır. Rıza üretilmeyen yerde şiddet ve baskı devreye girer. Ona karşı tepki daha büyüğünü getirir. Baştakiler meşruiyeti rızayla üretemediklerinde baskıyla boyun eğdirmeye çalışırlar. Bu da toplumsal felce yol açar. Korkunun olduğu yerde toplumsal tepkiler felce uğradığı için sesler kısılabilir ama bu tepkilerin yok olduğu anlamına gelmez. İşte muhalefetin hüneri bu tepkileri ne kadar örgütleyebildiği ile ölçülür. Sandığa yansımadığı taktirde tepkiler hiçbir işe yaramaz. Bunu düşünmesi ve başarması gereken kurum siyasal muhalefettir.
Türkiye’de 4 süreç ağır aksak da
olsa bir arada yaşanıyor;
1-Kentleşme
2-Sanayileşme
3-Demokratikleşme ve
4-Küreselleşme
Kırdan kente yoğun göç devam ediyor. İktidar kırı güvenli hale getireceğim diye kentlerin varoşlarını adeta fitili ateşlenmemesi bombalar haline getirdi. Açlık, yokluk ve yoksullukla malul olan bu kitleler küçük bir azınlığın lüks ve safahat içinde yaşadığını görerek kızgın bir şekilde bileniyorlar. Üretim olmadığı için kentlerde nüfus emme kapasiteleri de gelişmiyor, hak- hukuk-adalet işlemiyor ve adil bir bölüşümün olduğu sosyal devlet olmadığı için de demokratikleşme de tam meydana gelmiyor. Bu nedenle önlem alınmadığı taktirde gelecekte kapanması zor derin sosyal bunalımlar yaşayabiliriz. Bunların ortaya çıkardığı krizlere gelince.
Hızla yaşanan 4 kriz ise;
1-Yönetim krizi
2-Ekonomik kriz
3-Kutuplaşma krizi
4-Korona krizi
Yönetim krizi hem içte hem dışta yaşanıyor:
Türkiye’nin iyi yönetilemediği ayan beyan ortada. Tek adam rejimine dönüşen cumhurbaşkanlığı hükümet siteminden büyük çoğunluk memnun değil. Güya bu sitemle ademi merkeziyetçi olacaktık merkezileştik. Ekonomik olarak Türkiye uçacaktı ekonomi krizden bunalıma everilmekte. Toplum ortadan yarılmış durumda. Ve hepsinin üstüne gelen Korona krizini de hükümet iyi yönetemiyor. Her gün yüzlerce insanımız ölüyor on binlerce insan Koronaya yakalanıyor. Aşı tedarik edilemiyor, tam kapanmada toplumun alt gruplarına yeterli destek sağlanamıyor. Esnaf can çekişiyor, işsizlik rekor kırıyor, yüksek faize rağmen enflasyon ve döviz bir türlü düşmüyor. Şimdi bütün bunlara rağmen hala bu tabloya iyi diyorlar. Buna inanan var mı? Bu yönetim krizine içerde ve dışarda bir göz attığımızda satırbaşlarıyla şunları görmüyor muyuz?
İçerde;
1- Kuvvetler ayrılığı yok
2-Denge denetleme yok
3-Adem’i merkeziyet yok
4-Hesap verilebilirlik yok
Dışarda;
1-Suriye krizi var
2-AB ve ABD ile kriz yaşanıyor
3-Yunanistanla kriz hala sürüyor.
4-Libya krizi çözülmüş değil, (Ukrayna krizi de yolda)
Ve ABD krizi;
1-S 400 ve F 35 krizi
2-Soykırım açıklaması krizi
3-Feto krizi ve
4-Suriye (PYD) krizi.
Gelecekte tamamen bizi içine alacak ve
hazırlıksız yakalandığımız 4 şey;
1- Dijitalleşme
2-Yapay zekâ
3-Otomasyon
4-Sosyal medya.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri bu noktada yol alırken biz hala seçilmişlerin yerine kayyum atayıp parti kapatmayala uğraşıyoruz. Böyle yaparak 18. yüzyılı ıskaladık matbaa iki yüz yıl geç geldi ülkeye. 19 yüzyılı ıskaladık sanayileşme bir asır geç gelişti. 20. yüzyılı ıskaladık otomasyonda yarım asır geciktik. Bari 21. yüzyılı ıskalamayalım, çocuklarımıza daha güzel, daha müreffeh bir dünya bırakalım.
Bizi bekleyen 4 tehlike
1-İklim değişikliği ve buzulların erimesi
2-Çevre sorunları ile dünyanın yaşanmaz hale gelmesi ve yaşanacak bir deprem felaketi.
3- Nükleer silah çılgınlığı
4-Biyolojik silahlar
Korona’yı çözdük diyelim daha büyüğünün, sözgelimi Morona’nın yolda olmadığının garantisi var mı? Bunun için gerekli hazırlıkları yapıyor muyuz, tedbirlerimiz var mı? Bütün bu konjonktür artık bize “tebdili mekanda ferahlık var” diyor. Peki bu değişikliği kim yapacak? Elbette muhalefet partileri.
MUHALEFETİN YAPMASI GEREKEN 4 ŞEY;
1- Seçim nasıl kazanılacak? Demokratik muhalefet tuzağa çekilerek küçültülmek isteniyor. Tuzağa düşmeden büyütmek gerekir.
2- Sistem ne zaman ve nasıl değişecek? Yani seçim kazanıldıktan sonra yeni yapının temel taşları nasıl oluşturulacak, yani parlamenter demokrasinin içeriği ne olacak?
3- Bunun için nasıl bir anayasa yapılacak? Yapılacak yeni Anayasanın yapım şekli, özü ve ilkleri deklere edilmeli. Ve,
4-Bu süreç ne kadar zamanda tamamlanacak?
Bunların açık ve net bir biçimde topluma deklere edilmesi lazım ki seçmen kime ne için oy verdiğini bilsin. Ayrıca oluşturulacak yol haritası, sistemin nasıl onarılacağı konusunda da gereklidir. Bu toplumu rahatlatacak, umut ve güven verecektir.
İNSANLIĞI KURTARACAK 4 ŞEY;
1-BARIŞ ve KARDEŞLİK; İnsanın insanla, insanın doğa ile barışması gerekir. Kardeşlik sözde kalmamalı bir hukuka dayanmalıdır. Sözde kardeşlik eşitliği yaratmaz, eşitlik hukuku kardeşliği yaratır.
2- ADALET ve SEVGİ: Adil olmayan hiçbir toplum ayakta kalamaz. Sevgisini yitiren toplum yolunu da yitirir. Toplumsal beraberliğin yolu sevgiden ve adaletten geçer.
3-EŞİTLİK ve ÖZGÜRLÜK: İki şeyden tasarruf edilemez. Sağlıktan ve özgürlükten. Sağlıktan tasarruf ölümü, özgürlükten tasarruf esareti getirir.
4- BİLİM ve SANAT: Bilim yolumuzu, sanat ruhumuzu aydınlatacaktır. Anlamsızlığı gidermek için sanat, eşitliği sağlamak için de hukuk ve adalet gerekli. İlerleme de ancak bilime içten bağlılıkla olabilir.
SONUÇ
Yaşadığımız düzenden memnun değiliz. Herkesin bir düzenden memnun olama hakkı vardır. Ama yetmez. Bu onu değiştirip daha iyisini getirme görevini yükler insana. Değişimin gücü ise onu isteyenlerin gücü oranında olur ancak. Türkiye bir değişimin eşiğinde. Onun niteliğine, yönüne ve hızına müdahale etmek bizim elimizde.