Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı az bulutlu
15°
Ara

Prof. Dr. İlhan Başgöz

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Prof. Dr. İlhan Başgöz

Uluslararası bir üne sahip halkbilimci Prof. Dr. İlhan Başgöz'ü geçen hafta kaybettik. İlhan Başgöz, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden 1945 yılında mezun oldu. 1946-1950 yılları arasında yine DTCF'de Prof. Dr. Pertev Naili Boratav'ın asistanlığını yaptı. Boratav'ın kurduğu Türk Folkloru ve Halk Edebiyatı Kürsüsü'nde doktorasını tamamlayan ilk bilim insanlarındandı. 1950-1952 yılları arasında Tokat Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Ardından İngiltere'ye gitti oradan da 1960 yılında ABD'ye. ABD'de Berkeley Üniversitesi'nde bir süre çalışan Başgöz, daha sonra uzun yıllar çalışacağı Indiana Üniversitesi'ne geçti.

İlhan Başgöz'ü farklı kılan hangi özellikti ki, onu yerelin dar alanından çıkarıp evrensel bir değer haline getirdi? Başgöz'ün başarısının altında bizzat alana çıkarak binlerce sayfalık derlemeler yapması, daha da önemlisi bu derlemeleri güncel kuramlar üzerinden analiz etmiş olması yatmaktadır. Başgöz'e kadar Türkiye'de folklor araştırmaları Ziya Gökalp geleneği üzerinden sürdürülmekteydi. Ziya Gökalp'in folklor anlayışı ise Alman ulusçuluğuna temel oluşturan romantizm akımına dayanmaktaydı.

Alman romantikleri, ulusal devlet modelini kurmak için alt yapısı (sömürge faaliyetleri, sanayileşme ve gelişmiş bir burjuva sınıfı gibi) yeterli olmayan Almanya'nın bu eksikliğini ulusal bir bilinç geliştirerek gidermek istemişlerdir. Bu bilinci besleyecek kaynağın da saf ve temiz kaldığına inandıkları Alman köylülerinde olduğunu iddia etmişlerdir. Alman düşünür Johann Gottfried Herder, her ulusun bir “volksgeist”ı (ulusun/halkın ruhu) olduğunu iddia etmiş ve bunun dışavurumlarının da masallar, destanlar ve halk şarkıları olduğunu söylemiştir. Herder'e göre her ulus birbirinden farklı, kendilerine has sosyal ve kültürel bir yapıya sahiptir. Herder'in “volksgeist” düşüncesinden etkilenen Alman romantikleri, “bozulmamış” ulus ruhunu Almanya kırsalında aramaya koyulmuşlardı. Bunlar arasında Grimm Kardeşler olarak bilinen Jacop Grimm ve Wilhelm Grimm; Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Külkedisi, Hansel’le Gratel, Bremen Mızıkacıları, Kırmızı Başlıklı Kız ve Uyuyan Güzel gibi pek çok masalı derlemişlerdir.

Türkiye'de de Ziya Gökalp öncülüğünde gelişen folklor araştırmaları Türklük bilinci geliştirme amacı taşımaktaydı. Büyük oranda hala etkili olan bu yaklaşım, Türk halk kültürü öğeleri olarak tanımlanan masal, destan, türkü vb. öğeleri derleyip bir Türk kültürü envanteri oluşturmayı, dolayısıyla ulusal bir bilinç yaratmayı amaçlamaktadır. Ne var ki, bu yaklaşımda idealize edilmiş bir ulus kimliğinin yaratılması temel amaç olduğundan, folklor öğelerinden “zararlı” ve “müstehcen” olarak görülenler, tasarlanan ulus kimliğine uymadığı gerekçesiyle kayıt altına alınmamıştır.

Bu arada folklor terimi gündelik dilde yaygın olarak halk oyunları/dansları anlamında yanlış bir kullanıma sahiptir. Oysa “folklor” terimi, İngilizce halk anlamına gelen folk ve bilgi/bilim anlamındaki lore kelimelerinin birleşmesiyle oluşan bir bilim dalıdır. Türkçe'ye halkbilim olarak çevrilmiştir. Folklorcu da dans eden/oynayan değil; halk kültürünü araştıran, analiz eden ve yorumlayan bilim insanıdır.

Bir folklorcu olarak Başgöz, ülkede egemen olan romantik yaklaşımın dışına çıkarak, halk öyküleri ve destanlardan oluşan kendi derlemelerini Rus folklorcu Vladimir Propp'un geliştirdiği biçim ve motif merkezli yapısal araştırma yöntemi üzerinden analiz etmiştir. İdeal bir ulus kimliği yaratmak isteyen romantiklerden farklı olarak yapısalcılar, dilbilim çalışmalarının etkisiyle evrensel bir analiz modeli geliştirmişler ve derlenen masal ve destanları bu model üzerinden karşılaştırarak incelemişlerdir. Bu sayede masal ve destanların, birbirlerinden uzak coğrafyalarda anlatılsalar ve aralarında konu farklılıkları olsa bile değişmeyen ortak bir yapıya sahip oldukları anlaşılmıştır.

Ülkemizde yaygın olarak kullanılan folklor yaklaşımı, Herder'in iddia ettiği şekliyle, “ulusal kültürlerin” farklılığına ve “biz” olanın biricikliğine odaklanmışken, Başgöz tarafından kullanılan Propp'un yapısalcı yaklaşımı kültürler/halklar arasındaki ortaklık ve benzerliğe odaklanmıştır. Dolayısıyla yapısalcılar, folklor öğelerini ulusal kimlikle sınırlayan romantiklerin aksine, evrensel bir kültür teorisi geliştirme iddiasındadırlar.

Başgöz'ün, folklor çalışmalarında yeni yaklaşımları kullanarak elde ettiği başarısı elbette karşılıksız kalmamıştır. Yurtdışında sayısız ödülle onurlandırılan Başgöz, ülkemizde ise kendisine ödetilen sayısız bedelle cezalandırılmıştır. Bu coğrafyada üniversitelerde bile yeniliklere öncülük edenler, yani “icat çıkaranlar” sevilmez. Nitekim önce Başgöz'ün hocası Pertev Naili Boratav çalıştığı Ankara Üniversitesi DTCF'den atıldı, ardından da kendisi. Üniversiteden ilişiği kesilen Başgöz, geçinmek için öğretmenlik yaptığı Tokat Lisesi'nden de atıldı. Yetmedi, Türk Ceza Kanununun 101. maddesinden yargılanıp cezaevine konuldu. 8 ay cezaevinde kalan Başgöz, ülkesinde kendisine iş verilmediği için yurtdışına çıkmak zorunda kalmıştır. Ancak devlet tarafından sakıncalı olarak görüldüğünden pasaport verilmeyerek yurtdışına çıkışı da engellenmeye çalışılmıştır. Daha korkuncu Türkiye'deki “meslektaş”ları tarafından Amerika'da çalıştığı üniversitenin rektörüne, “İlhan Başgöz komünisttir neden onu çalıştırıyorsunuz” şeklinde ifadelerin yer aldığı mektuplar gönderilmiştir.

İronik bir şekilde Başgöz'ün ölüm haberini, yıllar önce atıldığı Ankara Üniversitesi'nin; 23, 24, 25 ve 26. dönem AKP Adana milletvekili olan rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar kendi sosyal medya hesabından duyurdu. Ayrıca üniversite web sayfasında yayınlanan taziye mesajı şu şekildeydi: "Halkbilimi alanında dünya çapında saygın çalışmaları bulunan, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunumuz Prof. Dr. İlhan Başgöz yaşama veda etmiştir. Hocamızı saygı ve rahmetle anıyoruz." Mesajda sadece DTCF mezunumuz deniyor, düşüncelerinden dolayı üniversitemizin attığı akademisyen diye bir ibare elbette yok. Durun, ironi bitmedi daha; Başgöz'ün cenaze töreni rektör beyin de katılımıyla, yıllar önce kovulduğu DTCF'de yapıldı. Ne vefa(!) ama değil mi? Başgöz hoca, sağken atıldığı fakültesine öldükten sonra kabul edildi! Sanki aynı üniversitede daha yakın bir zaman önce onlarca akademisyen, tıpkı Başgöz ve Boratav gibi gerekçesiz bir şekilde atılmamış ve sanki Başgöz'ün vefatından bir hafta önce Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Doç. Dr. Meltem Kayıran hocanın işine son verilmemiş gibi!

Benzer bir vefa(!) örneğini Başgöz'ün 2000-2008 yılları arasında çalıştığı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi de gösterdi. Yüzüncü Yıl'ın eski rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın, ki kendisi Yüzüncü Yıl'a üniversite kimliği kazandıran rektördür, ricasıyla İlhan Başgöz, o zaman çalıştığı Bilkent Üniversitesi'nden Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'ne gelip burada halkbilim bölümünü kurdu. İşte bu nedenle Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi de; “uzun süre ABD’de görev yapan, 2000-2008 yılları arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde de konuk profesörlük yapan ve son olarak ODTÜ’de çalışmalarına devam eden, dünyaca ünlü Türk Halkbilimci Prof. Dr. Mehmet İlhan Başgöz, hayatını kaybetti. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi olarak, Üniversitemize büyük katkıları olan saygı değer hocamıza Allah’tan rahmet; ailesine, sevenlerine ve öğrencilerine başsağlığı diliyoruz şeklinde bir taziye mesajı yayınladı. Sanki Başgöz'ün kurduğu halkbilim bölümünü o ayrıldıktan hemen sonra kapatmamışlar gibi ve sanki 2017 yılında aralarında Başgöz'ün kapatılan bölümünün tek halkbilimcisinin de olduğu 20'ye yakın akademisyeni gerekçesiz bir şekilde atmamışlar gibi.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *