Mayıs ve annem
Babam, Kara Haydar. Fatsa eşrafından eski siyasi görüşlülerden, esmer, uzun boylu, çatık kaşlı, sert bakışlı bir adamdı. Gençliğinin büyük bir bölümünü siyasi suçlu olarak demir parmaklıklar arkasında geçirmiş.
Annem carla. Endonezya göçmeni bir anne ve Rus bir babadan olma çekik siyah gözleri, beline kadar dökülen kahve rengi saçları ile muhteşem bir kadın. Rusya’da bir kasabada hemşire. Babası ölünce annesi ile birlikte yeni bir hayat kurmuşlar kendilerine.
MAYIS ayında olmuş annem ile babamın ilk tanışmaları.
Siyasi süreçler çıkmaza girince babam Rusya’ya kaçmış. Rahatsızlanıp bir süre hastanede tedavi görmüş. Tedavisi ile annem ilgilenmiş bu sürede. Annem, bu esmer, yağız Türk delikanlısına gönlünü kaptırmış, evlenmişler.
MAYIS ayında doğmuşum. Kurtuluş mücadelesinin başladığı tarihte. Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tarihte.
Yedi yaşıma geldiğimde babam, annemi ve beni alıp, Türkiye’ye Fatsa’nın bir köyüne getirdi.
Ata topraklarına, dede topraklarına. Artık bizim için yeni bir hayat başlıyordu. Şehirden gelip köyde yaşamaya başlamıştık. Annemde yabancıydı köy hayatına. Çapa yapmayı, fidan dikmeyi, fındık toplamayı, inek sağmayı, yoğurt mayalamayı, ekmek yapmayı annem ile birlikte öğrendik. Yavaş yavaş yeni hayatıma alışmaya başlamıştım. Önce okula başladım. Haylaz beni tüm arkadaşlarım sevmişti. Okul’da çok başarılı öğrenciydim. Şiir yazmasını ve okumasını çok seviyordum. Sınıfta, İstiklal marşının on kıtasını ilk ben ezberlemiştim. Okullar arası şiir yarışmasında Bayrak şiiri ile birinci olmuştum. O dönemde Ankara radyosunun düzenlediği şiir yarışmasında ödül almıştım. Günler geçtikçe iki kardeşim daha dünyaya gelmişti. Artık on iki yaşında kocaman bir ablaydım.
MAYIS ayının beşiydi. Birkaç gündür annem rahatsızdı. O gün babamla doktora gideceklerdi. Annem, sabah erkenden kardeşlerimi ve beni kaldırdı. Hepimizi tek tek öptü. Saçlarımızı okşadı. “sen ablasın kardeşlerine iyi bak! akşama kalmaz geliriz”dedi. Camdan, gözden kayboluncaya kadar arkalarından baktım.
O akşam annem gelmedi...
Babam geldi, akrabalar geldi, komşular geldi. Herkes geldi annem gelmedi. Annemin kalp krizinden öldüğünü söylediler.
MAYIS’ın altısıydı. Bir arabayla annemin tabut içinde cenazesi geldi. Odanın içine uzattılar annemi. O sıralar Kemal Sunal ve Fatma girik’in “Japon işi”diye bir filmi vardı. Fatma girik’e tıpa tıp benzeyen bir robot, yattığı yerden uyanıyor, ayağa kalkıyor ve Fatma girik gibi oluyordu.
Düşünmeye başlamıştım. “Acaba annemin robotunu mu yaptılar”diye. Annemi mezara koydular. Üzerine koca koca adamlar toprak attı. “Annem orada üşür”diye eve gidip kırmızı hırkasını getirdim. Komşular mezarlıktan aldı bizi evimize geri getirdi.
MAYIS’ın yedisi annesiz bir hayatın ilk günüydü
MAYIS’ın 10’u bugün. Anneler günü.
Tam 27 yıldır her MAYIS ayında, o kapıdan sağ salim yolcu ettiğim annemin dönmesini bekliyorum...
Çok yakın bir arkadaşımın, 4 yılda parça parça anlattığı hayat hikayesinden bir kesit. Yazmak MAYIS ayına, anneler gününe nasip oldu.
Bu dünyadan göçmüş tüm annelerimize rahmet diliyorum. Hayatta olan annelerimizin ellerinden öpüyorum. Allah hiç birini başımızdan eksik etmesin.
Annelerimizin günü kutlu olsun.