Borçlanmak çözüm değildir; paylaşmak çözümdür…
Korona virüs belası nedeniyle son derece sıkıntılı ve üzücü günler yaşıyoruz. Evlerimize
kapandık ve sağ salim bu günlerin geçmesini bekliyoruz. Kimimiz işsiz kaldık, kimimiz zaten
işsizdik… Yani hem hayatımız hem de ekonomimiz büyük bir tehdit altında…
İşyerleri birer birer kapanıyor. Bazıları da geçici olarak iş durdurma yoluna gitti. Her iki
durumda da işçi çıkartma söz konusu… Kısa Çalışma Ödeneği dışında, evlerimizde otururken
para kazanamayacağız. Gelirimiz sıfıra inince bir süre sonra açlık ile mücadele etmek zorunda
kalacağız. Virüs belasından kurtulsak bile sonrasında uzun süre ekonomik sıkıntı ile mücadele
edeceğiz.
Devlet, kayıtlı 2 milyon vatandaşa birer milyon yardım yapsa da, emekli ikramiyelerini
önceden dağıtsa da bu elbette yetmeyecek. Yüz binlerce kayıtsız vatandaşa ne olacak belli
değil… Doğalgaz, elektrik ve su faturaları ile banka kredi borçları üç ay öteleniyor. Bunun
anlamı, üç ay sonra, hem geçmiş hem de dönemsel faturaları ve kredi taksitlerini birlikte
ödeyeceğiz demektir. Dönemin faturalarını zamlı ödeyeceğimizi söylememe gerek yok
sanırım! Virüse yakalanma olasılığını da düşünecek olursak, bağışıklık sistemimizi
güçlendirmek için beslenmemize de dikkat etmemiz gerekiyor.
Bankalar, altı ay ödemesiz kredi veriyor. Ödemesiz güzel de, ödenmeyen dönemlerin faizi
işliyor ve ilk taksite eklenecek. İlave olarak başka ek ödemeler ve hayat sigortası da
istenecek… Altı ay sonra hemen iş bulacağımız garanti değil. İşimiz olmazsa bu borçları nasıl
ödeyeceğiz? En kötü borçlanma şekli, borçların borçla kapatılması şeklidir. Bu durumda
borçlar katlanarak artar ve insanlar ağır bunalımların pençesinde kıvranır. Belki de intihar
vakaları artar. Bizim, “Siz evde oturun bütün masraflarınız bizden” diyecek bir sistemimiz de
olmadığına göre…
Görülen o ki; ortada devletin bin lirasından ve emeklinin ikramiyesinden başka nakit desteği
bulunmamaktadır. Belki toplanan bağışlarla bir miktar daha ödeme yapılabilir ama hepsi bu
kadar. Diğer bütün öngörüler vatandaşın ileriye yönelik borçlanması üzerine kurgulanıyor.
Bu durumda Korona virüs bir tek bankaların işine yarayacak gibi görünüyor…
Vatandaş olarak yapılması gereken, ihtiyaçlarımızı minimuma indirmek ve mümkün olduğu
kadar bu dönemi borçsuz atlatmaktır. Bankaların cazip kredilendirme/borçlandırma
tekliflerine balıklama atlamaktan ziyade, kendi olanaklarımızla idare etmeye çalışarak bu
dönemi atlatmamız hem cebimizi hem de ruh sağlığımızı koruyacaktır. Çünkü tabiri caiz ise,
tatlı tatlı yemenin bir de acı acı geğirmesi olacaktır. Kredi kartı ekstrelerimiz “vadaaaaa!”
deyince, bizim yüreğimiz üç buçuk atacaktır…
Gün, yardımlaşma ve dayanışma günüdür. Olanın olmayana verme borcu vardır. Zenginin
malında yoksulun payı vardır. Buradaki “zengin” kavramı göreceli bir kavramdır. İki ekmeği
olan, olmayana göre zengindir ve bir ekmeğini vermek zorundadır. Bulunduğunuz çevredeki
çaresiz insanları bulup, onlara yardım etmek, bu zorlu dönemi atlatmalarını kolaylaştıracaktır.
Gün, birikmişleri saklama değil, kendi ihtiyaçlarımızı da gözeterek infak etmek yani
paylaşmak günüdür. “Her zorluğun yanında mutlaka bir kolaylık vardır.” Bu bir imtihandır ve
bu imtihanı ancak ve ancak, birbirimize dayanarak ve paylaşarak atlatabiliriz.
İnsanların, bankaların eline düşmelerine izin vermeyelim. Birlik olalım, paylaşalım.
Güzel günler gelecektir… Korkmayalım!