Koronavirüsünün öğrettikleri
Önceki yazımda;
“Sormak gerekmez mi? Nasıl bir güç, ülkeleri kapatıp, tüm dünyayı karantina altına alabilir? Süper güç Amerika mı? Rusya’ mı? Çin mi? Yoksa 21. yüzyıl teknolojisi mi? Hem de gözle görünmeyen bir virüs ile…” demiştim. Bu yazımda da virüsün davranışlarına dikkat çekmeye çalışacağım. Virüsün davranışı mı olur dediğinizi duyar gibiyim. Olur, oluyor da. Bakın nasıl;
Bir kere bu virüs, çok adaletli davranıyor. İnsanlar arasında kadın-erkek, dil, din, ırk, mezhep, soylu, soysuz, zengin-fakir, ünlü-ünsüz ayırımı yapmıyor. Herkese eşit davranıyor. “Biz Müslümanız” diye torpil geçmiyor; geliyor ve vuruyor... “Burası Müslümanın Camisi, buraları melekler koruyor, ben girmeyeyim”, diye düşünmüyor. Tıpkı havraya, kiliseye, Budist tapınağına girdiği gibi giriyor ve yakaladığını indiriyor… Bu hacıdır, hocadır, şeyhtir, şıhtır, derviştir; hahamdır, rahiptir, papazdır, papadır, mübarek insandır demiyor; şamarı patlatıyor. İnsanlardan daha âdil davranıyor. Belki de uzun zamandır rafa kaldırılan “adalet” kavramı için örnek alınması gereken âdil bir sistem uyguluyor.
Bu virüs, bilimin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu cahil toplumlara bir kez daha ispat ediyor. Hurafeleri, bid’atları, sahte dinleri, ruhbanları, yerle bir ediyor. Bilim insanlarının değerini yeniden ön plana çıkarıyor. Bilim yuvalarını kapatan, bilim kurumlarına, ehliyetsiz ve liyakatsiz kişileri getiren yönetimlerin suratına şöyle okkalı bir tokat savuruyor.
Bu virüs, insana temizliği; su ve sabunun ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Vücut, özellikle de el temizliğinin topluma saygı göstermek anlamına geldiğini, korkunun sopasıyla gösteriyor.
Bu virüs, insanoğluna sorumluluğunu hatırlatıyor. Ailesine, çevresindeki insanlara, tanıdığı, tanımadığı herkese önem vermeyi, başkalarının hayat hakkını korumayı öğretiyor.
Bu virüs, unuttuğumuz insani değerlerimizi yeniden fark etmemize aracılık ediyor. Komşu teyzenin, amcanın kapısını çalıp, bir ihtiyacı olup olmadığını soran yeni bir gençlik doğuyor.
Bu virüs, insanoğlunun o kibrini yerle bir ediyor. Füzelerin, atom bombalarının, nükleer silahların yapamadığını yapıyor ve o mağrur ve medeni Batı’nın bütün kalelerine, saraylarına giriyor. Onları hapsediyor… Servet ve nimetle şımarmış elebaşlarını, saltanat sahiplerini ve ülkelerini yerle bir ediyor. Düzenlerinin/sistemlerinin altını üstüne getiriyor. Ekonomilerini yere çalıyor.
Bu virüs, ne yapıyor biliyor musunuz? Acıyor ve merhametli davranıyor; Kime mi? Çocuklara… Onlara bulaşmıyor. Gençleri de koruyor ve kolluyor. Yani insanoğlunun unuttuğu “adalet”, “sevgi” ve “merhamet” kavramlarını, masumlara uyguluyor… Gençliğe fırsat tanıyor. Ders almasını ve gelecekteki yaşamını bilim, adalet, sevgi ve merhamet üzerine yaşaması gerektiğini fısıldıyor.
Bu virüs, insanoğluna en önemli değerinin sağlığı olduğunu acı bir şekilde hatırlatıyor. Sağlık olmazsa bu değerlerin hiç birisini hayata geçiremeyeceğini, kaybedeceğini söylüyor.
İnsanoğlu “farkındalık” kavramını yeniden keşfediyor.
Bu virüs, “içimizdeki beyinsizler yüzünden” belki bizleri de helâk edecek, ağır bedeller ödetecek ama ne demiş atalarımız;
“Her nimetin bir külfeti vardır. “
İnsanoğlu yeniden öğreniyor...
Her zorluğun yanında bir kolaylık mutlaka vardır. Korona virüsü vuracak ve geçip gidecek. Ancak hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Belki de çok daha güzel bir dünyayı, insanoğlu birlikte ve yeniden inşa edecek. Aksi takdirde kaybedenlerden olacak.
Bize düşen ise güzelce sabretmek, ayaklarımızı yere sağlam basmaktır. Yaşadıklarımızdan ders çıkarıp, hayatımızı yeniden çok daha anlamlı bir hale getirmektir.
Ülkemize ve tüm insanlığa sağlıklı günler diliyorum.