Yüreğimiz deprem yeri!
İlk yaşadığım depremdeki hiç unutamayacağım bir anıyı anlatarak bu haftaki köşe yazımı yazmaya karar verdim.
Rahmetli babam canım babam hayattaki idolüm, en büyük sevdam, en büyük eksiğim ve rehberim...
Tarih 1999 du Kendisi 7-8 aydı kanser denen hastalıkla mücadele ediyordu ve her gün çekilmez acılar çekiyordu ağrıları sancıları dinsin diye günde 4-5 tane morfin vuruyordu anacığım artık iğne vura vura hemşire görevi de görüyordu. O günleri ne zaman konuşsak içerimiz kan ağlar, gözlerimiz dolar. Hayatla yüzleştiğimiz o günlerde evin en büyüğü bendim ve henüz 14 yaşlarındaydım. O zamanlarda ekmek fırınında çalışmaktaydım. Saat gece yarısı olmadan uyumuşum, yıl 1999 tarihlerden 17 Ağustos gecesiydi, saat 03.02 sularıydı annem uyandırdı. Kalkın deprem oluyor dedi! Hiç unutmam o anı ve biz babamın odasına koştuk baba kalk dedim benim halimde gücüm de yok oğul! siz çıkın canınızı kurtarın dedi. Tabi annemin bizi alıp babamın yanına oturtması ve babama sen kalkmıyorsan bizde çıkmıyoruz dedi öleceksek beraber öleceğiz dedi ev halen sallanmaktaydı. Dışarıdan gelen çığlık sesleri ortalığı inletiyordu. Yer gök çığlık sesleri ile adeta gürlüyordu evimiz tek katlı gece kondu olmasına rağmen zor hareket edip babama dirsek vererek beraber dışarı doğru çıkmaya başladık, kapıya vardığımızda komşunun binası belki 1-2 metre kadar gidip geliyordu. Gökyüzü kararmış, insanların çığlık sesleri adeta kulaklarımızı inletiyordu ve binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti.
Biz ailecek kurtulduk belki çok canlar yandı bizimde onlarda birlikte yüreğimiz. Allah rahmet eylesin çok insanın anası babası evladı göçtü ahrete rabbim sabırlar versin.
Devamında 2011 yılındaki 7,2 Van depreminde yüzlerce insanımız benzeri acıları yaşadı.
Biz yine akıllanmadık bir daha hiç olmayacakmış gibi hayatımızı yaşamaya devam ettik.
Yıl 2020 Elazığ ve Malatya’da olan 6,8 şiddetindeki deprem bizleri derinden sarstı. Onlarca evlat ana baba eş per perişan oldu, onlarca kişi hayatını kaybetti. Göçüklerde mahsur kalan insanların çektiği acıları anlatmaya yazmaya kelimeler yetmez ne desek az kalır.
Ölmüşlere rahmet, yaralılara şifa, yakınlarına sabırlar dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden fakat halkın bilinçlendirilmesi gerekiyor. Eskimiş ve artık yıkılmaya yüz tutmuş evlerin mutlaka boşaltılması gerekiyor. Biz mağdur vatandaşlarımız için elimizi her zaman taşın altına koyabilen bir milletiz. Gelin hepimiz el elele verelim ve kimsenin hayat hikâyesi yarım kalmasın. Evi yapan iyi yapsın, şehir planlamasını yapan düzgün çalışsın herkesin üzerine düşen bir görev var. İşte bunu başarabilirsek o zaman depremler bizi korkutmaz!
Deprem öldürmez diyoruz; bilgisizlik, umarsızlık, cahillik öldürür. Bilimi öne çıkarmış, deprem gerçeğini kabul etmiş toplumlar gerekli önlemleri alarak korku yerine depremle yaşamayı öğrenmişler. Bir evin temelini nasıl sağlam yaparım konusunu çoktan aşıp “Depremde evimizdeki saksıyı nasıl koruruz” konusunda kafa yormaktalar.
Artık uyanalım.
Yapılması gerekenleri basit siyaset oyunlarına alet etmeyelim. Ülkemiz insanları yapılması gereken güzel şeyleri hak ediyor. Acı çığlıklar yerine sevinç görüntüleriyle karşılaşmak istiyoruz. Evet, millet ve devlet olarak Malatya ve Elazığ depremi sonrasında üzerimize düşen tüm vazifeleri yerine getirdik. Fakat bir gerçek var ki önemli olan deprem olmadan neler yapabiliriz, nasıl önlemler alabiliriz bunun üzerine kafa yormalıyız. İşte o zaman hayat daha yaşanılır olacak. Kalın sağlıcakla...