Bedelli Günlük: 16. Gün
Bedelli Günlük!
Bugün bazuka atmayı öğrendik.
Şaka.
Son derece yemin törenine hazırlandık.
Robot hareketleri filan.
Bize, gaza getirici yalandan cümleler öğrettiler.
Ulan her millet dünyanın en zekisiyse, en kahramanıysa, aptal milletler?
Onları doğrusu merak ediyorum.
*
Bugün bedellileri burada ekstra sömürdüklerine dair bir şüpheye daha kapıldım.
Bizim binada ilkel bir eğlence olarak langırt var, paralı.
5 top için makine senden 1 TL rica ediyor.
Langırta bir kez elini süren bile bilir: 5 top bir boka yaramaz, ne olduğunu anlamazsın 3 dakikada maç biter.
Uzun dönemlilerin binada ise olay başka.
Langırt beleş.
Dilersen 55 top.
Yani bedelliyiz diye zenginiz sanıyorlar.
Zenginlerin nasıl hissettiklerini algılayabiliyorum şu an.
Tarif edeyim: Hem biraz enayi gibi hissediyorsun hem de ayrıcalıklı bir havası var.
*
Dün gece G.'yi aradım.
Aradım aradım.
Sadece aradım.
Açmadı.
Sonra mesaj attım kutusuna.
Durumumu anlatan.
Cevap geldi ama çok acıydı.
Yukarıdan aşağıya bir daha asla aramamam uyarılarıyla doluydu.
Hayatında bir orospu çocuğu varmış.
İçimden elektrik akımı geçti.
Beynimden mideme doğru bir şimşek çaktı!
Sanırım oradaki ağaçları yıktı şimşek.
En iyi askerlik arkadaşım C. ile hayali biramızı içmeye devam ettik.
Sonra kendimi toparlayayım diye A.'yı aradım.
A.
Bayan bel çukuru.
Bana soğuk yapmayan tek kadın.
"Evdeyim" dedi.
Buz dolabıyla konuşuyormuş gibiydim.
Konuşmak paralıymış gibi tek kelime laflıyordu ve hiç harf satın almıyordu.
Sanırım yanında şanslı bir orospu çocuğu barındırıyordu.
Soğuk soğuk konuşup bitiş cümlesine bile yumuşatıcı bir şeyler eklemeden kapadı.
*
Şimdi de İlber Ortaylı'nın "Bir Ömür Nasıl Yaşanır?" kitabını nihayete erdirdim.
Beynimin kıvrımlarını hissedebiliyorum.
Hala etkisi aktif.
Türkiye'de bu adamdan 50 tane daha olsa bambaşka bir yer olurdu buralar.
Kitabı şöyle rüzgar gibi anlatıp geçecek olursam...
Kitapta hükümetin ülkemizi cahil fabrikasına çevirdiğini anlatıyor...
Ağır eserlerden oluşan bir kitap listesi yapmış, bir de film...
Yalnızca Orhan Pamuk'tan neden nefret ettiğini, romanlarından pislikten bahseder gibi bahsettiğini anlayamıyorum.
Bu yeni değil.
Pamuk'a bu göndermeleri her fırsatta yapıyor.
Ama İhsan Oktay Anar'ı çok tutuyor.
Benim için iyi bir reklam oldu bu.
Çıkışta hiç okumadığım Anar'a yakın durmaya çalışayım.
Reklam demişken sahi...
Ortaylı Hoca bir de şu noktaya parmak basmış ki çok haklı:
Süslü raflarda gördüğünüz, bas bas reklamı yapılan kitaplardan uzak durun diyor.
Sahaflardan beslenin.
Gerçek okunacaklar kıyıda köşede bekleyenlerdir.
Tabi kendisi piyasayı en iyi bilen.
Bir yayınevi sahibi olarak, en iyi bilen.
D&R'a 20 bin dolar veren herkesin çok satanlar patlayanlar saçmalığında yer aldığını biliyor.
Aslında çok satmadığını...
Ama halkımız maalesef tuvalet kağıdı bile olamayacak kitapları sırf o kandırmaca raflarda sergilendikleri için alıyorlar.
Koyunluk yapıyorlar.
Lanet olsun.
*
Burada geçirdiğim her gün dışarıdaki hayatımın aslında berbat olmadığını düşünmeye başladım. Hayatımı minik minik sevmeye mi başlıyorum ne? Sanırım askerlik bana bunu kattı. Son bir günlük yazacağım, sonra el finito.