Her doğum sancılıdır!
Milletlerin, devletlerin ve coğrafyaların tarihlerinde önemli dönüm noktaları, kritik yol ayırımları vardır.
Yaşadığımız coğrafyamız da, ülkemiz de, milletimiz de işte böyle bir dönemden geçiyoruz. Her doğum sancılı, her değişim sıkıntılı olur ve bedel ister.
Dünyaya gelirken doğum ile başlayan bu sancı aslında mezara kadar sürüyor...
Hayatımızın her evresinde değişimin getirdiği bir çok sancıları, acıları çekiyoruz,
Çekmeliyiz de...
Çünkü hiçbir değişim, dönüşüm mücadelesiz, acısız ve sancısız olmuyor.
Çocukken kâh düşerdik, kâh ağlardık, kâh gülerdik...
Okul yıllarımızda ise içerisinde bulunduğumuz hayata hazırlanmak için hep çalışırız bu değişimi daha kolay atlatmak için..
Bahsettiğim bu değişim yaşadığımız seküler dünyada yaz ve kış mevsimi kadar gerçektir. Yani ütopyalara, efsanelere , masallara hiç gerek yoktur. Çünkü seküler dünyadaki değişim tabiatın bir gereğidir ve kaçınılmaz bir sondur.
Bugün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de değişim kaçınılmazdır. Sadece siyasi, bürokrasi değişiminden bahsetmiyorum. Ekonomi, iktisat, eğitim, kültür, sanat ve toplumun değişiminden bahsediyorum. Çünkü değişim toplumların, milletlerin ve devletlerin tamamını etkilemektedir.
Geçmiş tarihe baktığımızda değişimler hep kırılmalar ile olmuştur. Bazen bu kırılmalar çok sert geçişlerle olduğu için milyonlarca insan ölmüş, cezaevlerinde işkence görmüş, sefalete terk edilmiş bazen de bu değişimler yumuşak geçişlerle sağlanmıştır.
19 'uncu yüzyılın başlarında yaşananlara göz attığımızda bu değişimi ve neticesini apaçık görmekteyiz.
İnsanlık tarihindeki en kanlı savaş olarak bilinen İkinci Dünya Savaşı'nın bıraktığı derin izler, savaşın sona ermesinin üzerinden 74 yıl geçmesine rağmen hala görülebiliyor.
Aradan geçen 74 yıla rağmen büyük yıkıma yol açan savaşın hayatta kalan mağdurları ve ölenlerin yakınları, yaşanan insani krizlerin acısını hala taşıyor.
Savaşın sürdüğü 6 yıl boyunca asker ve sivil 60 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti. Bu rakam, 1940'lı yıllarda 2,3 milyar olan dünya nüfusunun yüzde 3'ünü oluşturuyordu.
Savaşın sebep olduğu kıtlık ve hastalıklar nedeniyle hayatını kaybedenler de eklendiğinde ölü sayısı, ilerleyen yıllarda 80 milyona yaklaştı.
Savaşın etkilediği ülkelerde yaşanan sınır dışı ve zorunlu tahliye gibi uygulamalar, milyonlarca insanı yerinden etti.
Bir takım tüccarların para kazanmak hırsıyla devletleri savaşa sürüklemesi çok büyük ölümlere, katliamlara sebep olmuştur. Sadece tüccarlar değil, dinler arasında olan savaşlarda aynı sertlikte yaşanmıştır. Malumunuz Avrupa’daki Din Savaşları 1542’de Alman köylülerinin ayaklanması ile başladı ve 106 sene sürdü.
Din Savaşları'nın en kanlı olanı Otuz Yıl Savaşları idi. Katolik ve Protestan devletler arasında başlayan çatışma daha sonra Fransa , Avusturya ve Macaristan İmparatorluğu’nu da içine alarak Avrupa’ya hakim olma savaşına dönüştü.
Almanya bu savaşta nüfusunun yüzde kırkını kaybetti.
Din Savaşları’nda ölenlerin sayısının 6 ile 19 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor.
Bugün Suriye’de, ırakta yaşanan bu olaylar değişimin bir parçasıdır. Maalesef bu değişim Müslüman coğrafyasında kan, vahşet, savaş ile çok sancılı geçmiştir, geçmektedir.
Suriye’de ve Irak’ta yaşanan katliamlar, IŞİD’in, Neron'un Roma’da Hristiyanlara uyguladığı işkenceleri aratmayan hunharlıkları, Fethullah Gülen’in Türkiye’de devleti içeriden zapt etme girişimi ve Nijerya’da faaliyet gösteren Boko Haram'ın barbarlık tarihine eklediği yeni sayfalar Müslümanların içerisinde bulunduğu durumu gözler önüne sermektedir.
Bunlar, Müslümanlık olarak değil, insanlık adına hiç iyi bir durum olmadı.
Hristiyanlar yüz yıldan fazla savaştıktan sonra dinde bölünmeyi kabul ettiler ve yan yana barış içinde yaşamayı öğrendiler. Aynı şeyi Müslümanlar için söylemek mümkün mü? Müslümanlar kaç yıl savaşacak? Daha kaç milyon insan ölecek?