Biz ne ara bu hale geldik?
Yıllar geçtikçe biz ne ara bu kadar mutsuz ve kötümser bir hayat koşturmacasındayız diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Kötülük dürtüsünün içinde kalan iyilik ve mutluluk içinde savaş verir gibiyiz. Eskiyi düşünüyoruz, sanki eski mükemmellik ile dolu bir yaşanmış gibi... Ama şimdiki gibi çağa ayak uydurulmuş derken insanlıktan vazgeçen bir yaşam yoktu. İdealler uğruna yapılan savaşlar, çatışmalar vardı ama hedefler, hayaller gerçek düşünce ve duyguların dışında değildi. Televizyonlar gibi insanların inançları ve idealleri de siyah ve beyazdı. Şimdi insanlar gökkuşağından daha renkli.
Belki de ahlak ve vicdan devreye girmelidir. Bencillik, vicdan karşısında geri çekilmeli; nefis, ahlak karşısında durmayı bilmelidir. Bile bile başka canlılara zarar vermek, sadist, sapık ve acımasız davranışlar sergilemek; insan olmanın ayrıcalığını yok saymak demek değil midir?
Sözde vicdanlı, ahlaklı, kibar ve sosyal insanlar nasıl oluyor da günün birinde korkunç birer canavara dönüşebiliyor? Biz hangi ara bu hale geldik?
Sosyal medyada sizde eminim denk gelmişsinizdir eskiden kedi ve köpeklerin birbiri ile anlaşmazlıkların seyirci kalırken şimdi bir köpeğin yavru kediyi beslediğine şahit olmuşsunuzdur. Onlar anlaşma yoluna gitmeleri bir çok insan müsveddesine örnek olmalı esasında. Diğer yandan sürekli bir hayvana yapılan tecavüz haberi ile insanlığımızdan utandıran haberler...
Akşam haberlerinde şehitler ile ilgili haberi izlerken Allah rahmet eylesin diyerek normal yaşama kısa sürede hem kendimiz, çevremiz, sosyal medya ve televizyon kanalları olarak hiç bir şey olmamış gibi davranır olduk. Başka bir ülkenin haberlerini seyreder gibiyiz.
Kimi din adamları insanlara bilgi akışı yaparken mantığa ters konuşmalar yaparak, dini inanç ve duygularla dalga geçer gibi davranıyorlar. Hele bazıları maksadı aşıp ketçap ve battaniye örneği ile zıvanadan çıktılar. Ki onlar bizim ecdadımız olan koskoca Osmanlı mutfağının meşhur yemek ve tatlılarını bile düşünmeden yiyeceklerden bile başka anlamlar çıkıyorlar. Hadi bu yoldasınız anladım da dilber dudağı var Osmanlı mutfağında, vezir parmağı var, hanım göbeği var yani var da var. O yiyeceklere ayıp olmadı mı? Traji komik bir hal almadık mı artık sizce de?
Tarihi asırlar öncesine dayanan misafirperverliğimizle haklı olarak övünürken, Tanrı misafirleri için sofralarımıza bir tabak daha ilave etmekten çekinmezken, çocuklarımızı başkalarının canına, malına, namusuna göz dikmemek üzerine bin bir türlü nutukla büyütürken nasıl oldu da komşumuzun 3 yaşındaki kızına/oğluna göz koyabildik?
İnsan olmanın tanımı mı değişti yoksa? Sahi, neydi insan olmak? Sevginin tahtını sevgisizlik; mantığın, sağduyunun ve aydınlanmanın yerini korku ve cahillik aldığında, cehennemi kendi ellerimizle yeryüzündeki tüm canlılara yaşatmaya başladığımızda acaba hala sığabilecek miyiz o insanlık tanımına? Yeryüzünde düşünmeden, acımadan, sevgi göstermeden yaşamaya devam edebilecek miyiz?
Sahi biz neyin derdindeyiz?
Kötülükle mücadele etmek; kötülüğe izin vermek, göz yummak ya da görmezden gelmekle olmaz. Karşısına dikilmekle olur. Dünyada olup biten pek çok kötülüğün altında yatan mutsuzluk faktörünün bilincine varmakla olur. O sebeple önce kişinin kendisinin ferdi olarak kendini sorgulamasıyla olur. Çevreye duyarlı olmakla ve çizgisini muhafaza etmek ile olur.
Bu dünyayı dürüst bir inanç ve sevgi kurtaracak. Yolunuzun hep sevgiden geçmesi dileğiyle sevgiyle kalın...