Süper Lig’de 100’den fazla maça çıkıp 41’inde skora direkt olarak katkı sağlayan Hurşut Meriç transfer dönemlerinde de adından sıkça bahsettirmişti. Ancak hiçbirinde imza atamadı. Gençlerbirliği ile özdeşleşen tecrübeli futbolcu sonrasında ise Çaykur Rizespor’a geçiş yaptı. Ardından en son Cizrespor ile Türkiye kariyerini sona erdirdi. Şimdi ise Amsterdam Gençlerbirliği ile amatör maçlara çıkıyor. İşte Hurşut’un DAMGA'ya verdiği cevaplar…
Pandemi sürecinden en çok etkilenen ülkelerden biri Hollanda'ydı. Hala birçok karar alınıyor ve uygulanıyor. Neler yaşadınız 1 yıllık sürede? Sen ve ailen nasılsınız? Yaptıklarınızdan bahseder misin... Sizi nasıl etkiledi?
Pandemi süreci ağır geçti. Özellikle de Hollanda’da. Bizim açımızdan da öyle. Bu süreçte annem kalp krizi geçirdi. Ayrıca babam ile birlikte salgına yakalandı. Şu anda akşam saatlerinde dükkanlar kapalı. Onun dışında hayat normal dinamiklerine kavuşsun diye uğraş veriliyor. Ailem ve ben şu an çok iyiyiz. Her şeyi çok şükür atlattı. Eskisinden daha da dikkatliyiz. İnsanın en değerlisi ailesi.
Türkiye ile bağlarını koparan biri değilsin. Buraya geliyor musun sürekli? İlişkilerin ne durumda?
Biz her ne kadar burada yaşasak da Türkiye benim ülkem. Orayı da çok seviyorum. Ancak koronavirüs sebebiyle her şey malum. Riske bile bile girmek herkesin hayatını etkilemek demek. Buna sebep olmak istemem. Diğer yandan özellikle yaz aylarında uğraştığım futbol okulunda çocuklar fit kalabilmek ve yeni sezona hazır girebilmek adına çalışmalar yapmak istiyor. Onlarla da ilgileniyorum. Ama Türkiye her zaman kalbimde. Çok da dostum var.
Gelelim futbola... Hollanda'da yetiştin. Amatör futbol takımlarından Süper Lig'e uzanan bir yolculuğun vardı. Ki hatta zirvedeki takımlara dahi gideceğin konuşuldu uzun süre. Milli takım adın geçiyordu. Buna rağmen önce Rizespor transferi, akabinde gelen alt lig kulüplerine imzalar... Hurşut Meriç olarak geriye baktığında Türkiye kariyeri için neler düşünüyorsun?
İşin mutfağından gelmek denir ya… Ben tam da oradaydım. Futbolcunun yeri sokaklardır. Ben oralarda büyüdüm ve bir amatör kulüpte futbola başladım. Sonrasında kendimi gösterme fırsatım oldu ve Hollanda’nın önemli takımlarında forma giydim. Gençlerbirliği’ne de transfer olduktan sonra en iyi dönemimi yaşadım. Aslında bakarsan bazı şansları yakalamama rağmen elde edemedim. En iyi kanat oyuncularından biri olama rağmen milli takıma çağırılmadım örneğin… Bu içimde hep uktedir.
Herkes seni Gençlerbirlikli Hurşut olarak hatırlıyor. Çalımların, sert ve falsolu şutlarının yanısıra tıknaz vücudunla yaptığın koşular hala hafızalarda. Kulüp tarihinde de önemli bir yerin var. Seni özellikle de taraftar için özel kılan neydi?
Futbol hayatımın hem sportif hem de duygusal olarak en iyi sürecini Ankara’da geçirdim. Aile ortamı vardı ve taraftarlar beni çok seviyordu. İdmana gittiğimde tesislere, evime geldiğimde oturduğum yere gelip imza istiyorlardı. Bu bağ beni onların gözünde hep özel yaptı. Gençlerbirliği benim için hep özel kalacak. Belki kötü zamanlar da yaşamışımdır ama başkent maceram hep ayrı bir noktadadır. Benim için çok büyük şanstı. Keşke gerisi de gelebilseydi. Kısmet.
Gençlerbirliği'ni ve Süper Lig'i takip ediyor musun? Gençlerbirliği'nin son durumu hakkında ne söylemek istersin?
Elbette takip ediyorum. Benim için hem işim hem de yıllarca futbol oynadığım kulüp olması nedeniyle önemli. Şu an takım iyi gitmiyor. Hatta bazen sahaya çıkıp ben oynamak istiyorum belki bir şeyleri değiştirebilirim diye. Taraftar desteğini vermeye devam etsin. Oradaki oyuncular da senin benim gibi insan ve duyguları var. Her zaman yeterli olmayabilir elbet ancak bu işin çoğunluğu duyguya dayanıyor. Umarım takım ligde kalır.
Kulüpte unutamayacağın iyi ve kötü anın hangisi?
Gençlerbirliği’nde en kötü anım ayrıldığım gündü. Çünkü hiç ayrılmak istememişti. O gün keşke yaşanmasaydı. En iyi anım ise kulüpteki tüm çalışanlarla aile ortamı yakalamamış olmamızdı. Benim için bambaşka duygular içeriyor. Kelimelere dökmek de zor.
Oynadığın dönemleri baz alırsak birlikte forma giydiğin en iyi 11'i sayar mısın...
Çok zor soru… Adını söylemediklerim darılmasın bana (gülüyor)… Serdar Kulbilge, Orhan Şam, Aykut Demir, Koray Altınay, Ali Adnan, Cem Can, Soner Aydoğdu, Florin Cernat, Mustafa Pektemek, Leonard Kweuke ve Jimmy Durmaz.
İrfan Can Kahveci'nin seninle ilgili olarak; 'Çalım atmayı ondan öğrendim' sözleri uzun süre konuşulmuştu. Kendisi hakkında neler düşünüyorsun? İrfan Can ile görüşüyor musun?
İrfan’ın bunu söylemesi çok güzel. Alt yapıda oynadığı dönemde maçlarını izliyordum ve yetenekli bir oyuncu olduğu o zamandan belliydi. Şu anda da Türkiye’nin en iyi isimlerinden biri. Fenerbahçe yıldız isimlerden kurulu bir kadroya sahip. Zaman zaman sorunlar dahi olsa İrfan artık sorumluluk alabilecek ve üstesinden gelecek bir karaktere büründü. Ona bir şeyler kattıysam ne mutlu bana. Sık görüşmüyoruz ama aramız her zaman iyidir.
Son olarak Amsterdam Gençlerbirliği'nde oynuyordun. Futbol hayatın sürüyor mu amatör kümede?
Şu anda AGB (Amsterdam Gençlerbirliği) ile amatör ligde oynuyorum. Kaptanlık yapıyorum. Kulüp Başkanı Orhan Aslan çocukluk arkadaşım. Takıma da her anlamda yardımcı oluyorum. Aynı zamanda altyapı sorumlusuyum. En büyük hedefim antrenörlük diplomamı almak ve kulübü üst liglere taşımak. Türk gurbetçi futbolcuları profesyonel kulüplere göndermek.
Artık futbolun saha kenarındasın. Kendine ait bir okulun, akademin var. Burada neler yapıyorsun? Aynı zamanda Amsterdam Gençlerbirliği ile bu alanda da bir işbirliğin var gibi gözüküyor.
Evet var. Amsterdam Gençlerbirliği ile iş birliği içerisindeyim. Ayrıca profesyonel futbolculara izin günlerinde antrenmanlar yaptırıyorum ve özel çalıştırıyorum. Hem taktik hem teknik. Kendi hareketlerim üzerinden şekillenen bir program var. Futbolculuk hayatımda rakiplerimi nasıl yatırıp kaldırdıysam onlara da öğretmeye çalışıyorum.
Küçük yaş gruplarındaki oyuncuların gelişimi için en temel adımlardan birinde rol alıyorsun. Futbol okulunda nasıl bir eğitim veriyorsunuz? Kaç kişilik bir ekibin var?
3 antrenör bana yardımcı oluyor. Özel çalıştırdığım çocuklar da var. Toplamda 100’den fazla çocuğa eğitim veriyoruz. Genelde teknik üzerine çalışmalar var. Özel kondisyoner hocamız da mevcut.
Yetiştirmek üzere çalıştırdığun futbolcu adayları arasında 'şu büyük adam olur' dediğin var mı? Elbette yolları çok uzun ve meşakkatli ancak bazıları da kendisini ilk etapta gösterir.
Var olmaz mı… Efe Arslan (u11 FC Utrecht), Kubilay Erol (u11 FC Utrecht), Ibrahim Sezen (u9 FC Utrecht) , Oktay Bozyigit (u13 FC Volendam, yeni tranfer) ve Timucin (u8 Ajax’a, yeni transfer). Bunlar bizim Türk oyuncularımız. Türkiye’den de şu anda onlara takip gelmesini arzu ederim. Ayrıca daha büyük yaş kategorilerinde Yusuf Barası da özel günlerinde benimle çalışıyor.
Özellikle yurt dışında yaşayan Türklerin buraya getirilmesi adına son senelerde çok transfer yapıldı. Oyuncu transferi konusunda Türkiye'ye yönelik bir çalışman var mı?
Türkiye’ye oyuncu göndermek isterim ama şu anda tek uğraşım çocukların algılarının açılıp ilk ve taze bilgileri alabilecekleri dönemde futbollarını şekillendirmek.
Türkiye ve Hollanda'yı kıyasladığında hem futbol hem de yetişme konusunda ne gibi farklılıklar var?
Türkiye’deki oyuncuların çoğu kalbi ile oynuyor. Daha hırslılar. Hollanda’da ise pas çalışmaları ve taktik yönünde idmanlar var. Temelinde farklılık olan eğitimler verliyor. Ve spora başlama yaşları gerçekten çok düşük. Çocuklar neredeyse futbolla büyüyor. Türkiye’deki gibi ‘şu çocuğu yaz okuluna ya da kulübe yazdıralım da olursa olur’ diye bir mantalite yok.
Röportaj: Burak Zihni