FATMA MÜGE YÜCETÜRK - Değişimcileri CHP'ye çökmekle suçlayan Çapan, “Çöktürmeyiz” ifadelerini kullandı. Çapan, Esenyurt Beledidye Başkanlığına aday olup olmayacağı konusunda da “Siyaset halay gibidir, mendili verirlerse, halay başı oluruz” yorumunu yaptı.
Damga'ya konuşan Gürbüz Çapan önemli açıklamalarda bulundu. Genel ve yerel siyaseti değerlendiren Çapan belediye başkan adaylığı konusunda, “İhtiyaç hasıl olursa aday olurum” dedi. CHP'deki değişim tartışmalarına değinen Çapan, Ekrem İmamoğlu ve değişimcileri sert sözlerle uyardı. Çapan, seçim sürecinde Kemal Kılıçdaroğlu'na kumpas kurulduğunu savunarak, İYİ Parti'yi de beşli çeteye sahip çıkmakla suçladı.
Öncelikle son günlerde çok konuşulan bir konuya değinmek istiyorum. Esenyurt Belediye Başkanlığına aday olacağınız yönünde iddialar var. Bu doğru mudur?
Her seçimde konuşulur böyle şeyler. Benim bu konudaki düşüncem, bir ihtiyaç hasıl olursa aday olurum. Bana ihtiyaç duyulursa ahali de toplanır, görev verilir. Yoksa, ben aday oluyorum demekle, olunmaz. Siyaset bir halay motifidir. İnsanlar toplanır, birini halay başı yapıp, eline mendil verir. Ben halay başıyım demekle olamazsın. Mendili verirlerse, sen geç derler ise gideriz.
Peki sizce ihtiyaç var mı?
Bilmiyorum. Öyle laflar var da ne olur bilmiyorum. Hakikaten ihtiyaç var ise ölçerim ben durumu.
Belediye Başkanı seçilmeniz durumunda Esenyurt’un en büyük sorunlarından birisi olan mülteciler konusunda herhangi bir çözüm öneriniz var mı?
Belediye Başkanlığı başka bir şey, mültecilerle uğraşmak başka bir şey. İçişleri Bakanı olsam başka seyler yapardım. Esenyurt’u niteliksiz konut mezarlığı yaptılar. Gökdelen tarlasına döndü. New York’un Harlem’i gibi oldu. Suçlu insanların yeri halina geldi. İyi insanlarda elbet vardır ama çoğunluk bu şekilde maalesef. Ak Parti iktidarı kenti doğru yönlendirmedi. Benim zamanımda binalar en çok on katlı ve çift daire idi. Yani karşında kim oturuyor bilirdin. Vakti zamanında biz komşuluğu öne çıkarmıştık. Şu an arkadaşlar söylüyor, bir katta kırk altı daire varmış. Binalar yirmi kat, otuz kat. Esenyurt’un halini sen de görüyorsun. Bunlar bizim aile yapımıza uygun şeyler değil. Bir katta kırk altı daire olunca kime ne soracaksın? Sen kimsin diye. Bizim köy bile kırk hanedir. Sadece Esenyurt değil ki, Ataköy de, Ataşehir de bir insan ölüyor, kokusu çıkınca fark ediliyor. Türklerin iki sözü vardır, ‘minare görünmeyen yerden ev alma’ ve ‘ev alma komşu al’. Bu mantıkla da biz komşuluğu öne çıkarmıştık. Mesela ben 21 bin konut yapmıştım, onunla övünüyordum. Adamın elli bin tane mağduru var. Yani ne kadar konut yaptı ki bu kadar mağdur var.
Benim zerre kadar sorumluluğum yok
2020 yılına dönecek olursak, çok şiddetli bir yağış oldu. Ardından sel nedeniyle Esenyurt’ta çok sayıda vatandaşımız mağdur oldu? Yapılan açıklama da ise bunun geçmişte yapılan hatalı alt yapı ve çarpık yapılaşma nedeniyle olduğunu belirttiler. Geçmişteki hataları zaman içinde çözmeye çalışıyoruz dediler. Siz bu konuda sorumluluk hissettiniz mi?
Evet, bunu Ekrem İmamoğlu ve AKP’liler söyledi. Ben Haramidere islahını yapmıştım. 8 km idi. Kıraç’la devam etmesi gerekirken bunu yapmamışlar. Sadece 150 metre yaptırmış Necmi Kadıoğlu. Ve burayı betonlaştırınca derenin debisi artıyor. Debi artınca düzeltmeniz gerekiyor. Ben yan taraflara 5 metre çapında mavi boru döşedim. Yüz yıl garantili. Kentin atık suyunu buraya vermiştim. Derede de brüt beton kullanmıştım. Tam burda koptu felaket. Yani benim değil, onların yapamadığı yerde koptu. Bizim islah ettiğimiz yerde bir şey yoktu. Türkiye’de tek belde belediyesi olarak dere islahı yapan belediye idik. Benim o zamanlar ki başkan yardımcım dedi ki, ‘biz bunu yaparız ama, millet de bizi bu dereye gömer.' Çünkü alt yapı görünmeyen bir iştir. Ama biz yapmak zorundaydık, çoluk çocuk hasta oluyordu ve yaptık. Ama benden sonra orada kalmış. Ben 8 kilometre yaptım, adamlar 150 metre yapmış. Müfettiş gelmiş, diyor ki brüt beton kullanılmış, yandaşlarına peşkeş çekmek için yapmış diye rapor veriyor. Oysa ki eğer taş perde yapsaydık dökülürdü, hadi bir daha diz, bir daha masraf. Ben bıraktığımda Esenyurt’un nüfusu 150 bin idi şimdi bir buçuk milyon olmuş. Niye bu iş bende kalsın? Eskiden dediği ben değilim ki. Zerre kadar sorumluluğum yok işte.
1998 yılında bir saldırıya uğradınız? Çok şey yazıldı ama gerçek sebebi neydi?
Gerçek nedeni şu; adam kabadayı olmak istiyordu. Birileri de kıştırtmış heralde, üstümüze salmış. Yakalandı zaten, gitti yattı içerde. İçerde de beni sevenler vardı, sıkıştırdılar. Niye yaptın? 'Nam olsun diye yaptım' demiş.
Haraç istemiş diye duyuldu o zaman?
Yok öyle bir şey olmadı. Ben haraç da vermem, haraç da almam. Kimsenin sofrasına da namusuna da elimi atmadım. O yıllarda yeni türemişti bu, hatta bir kod adı da vardı. Hırsız çetesiydi. Yoksa benimle ne alıp vereceği olur ki. Babamın evini yıktın diye bir laf etti. Babası kim onu bile tanımıyorum. Ama babasının hikayesi olmadığını biliyordum ben. Bunları da yazmanı isterim.
Çok iyi ikinci adam olurum!
Peki Esenyurt’tan biraz çıkalım. İstanbul, hatta Türkiye geneli için nasıl bir siyaset gerekli?
Bir ihtiyaç hasıl olursa, seve seve görev alırım. Benim bilgi birikimim fena değildir. Ben Türkiye’yi yönetmek üzerine kodlanmış bir adamım. Biz küçüklüğümüzden beri gerek vatanımızı gerek dünyamızı öğrenmeye çalıştık. Nasıl kalkınırız diye. Epeyce fikrim var bu konuda. Mesela ben birinci adam olamam ama çok iyi ikinci, üçüncü adam olurum. Yani bizden bir levazım bölüğü olur. Ama bir görev verilirse çok kısa zamanda öğrenirim ve yaparım.
Kılıçdaroğlu'na kumpas kurdular
CHP'de Ekrem İmamoğlu'nun başını çektiği bir değişim grubu var. Geçtiğimiz günlerde bu grubun zoom toplantısı sızdırıldı. Değişim ve toplantı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sihirli bir kelime kullanıyorlar. Değişim. Hayatta değişmeyen tek şey değişim isteğidir. Değiştirme talebi insanın temel dinamiğini oluşturur. Siyasette ise bir şeyi değiştirmek için fikrinin olması lazım. Kimin ne fikri var? Var ise söylesinler bilelim. Değişik fikirleri yok, sen kalk ben oturayım mantığı. O tarafa da çökeyim, bu tarafa da. Çöktürmeyiz. Bu partinin içinde süreci yönetemedik biz. Kemal Bey’i bizden kaçırdılar. Ben Genel Merkez ucu olan biriyim. Biz yönelendirdiğimizi sanıyorduk Kemal Bey’i. Ama son seçimde bizden alıp götürdüler, bize bir şey de sormadılar. Başka bir adama dönüştürdüler, önleyemedik. Beşli çete ile ilgili laf edince İyi Parti'den ses geldi, olmaz diye. Kemal Bey de yüzde 25'lik partiyle, yüzde 50'ye talep açınca, kimseye bir şey diyemez hale geldi. Mesela, adama kumpas kurdular iki tane belediye başkanını yanına koydular. Yani 'bu tek beceremez, yanına bunları koyalım' demeye getirdiler. İşte Kemal Bey’i orada yıktılar. Partinin aklı onu kavrayamadı. Türkiye'ti tek adam yönetiyor; karşısında zaten altılı masa var, o da yetmiyor, iki adam daha çıkarıyorlar. Türkiye’nin güveni kırıldı. Diğer neden de güvenliğe kitlediler. HDP, PKK’ya destek veriyor diye lanse ettiler. Kadınlar çıktı sokaklara ‘aç yatarım, vatansız yatmam’ diye bağırdı. Yani bizim ahalinin yüreğine, vicdanına seslendiler ve o işi de iyi götürdüler. Biz bunların karşısında duramadık. Şuna bir türlü anlatamadılar. Bizim HDP ile PKK ile bir ilgimiz yoktur. Yani bizim öyle dirayetli bir önderimiz yok. Mesela ben olsam anlatırdım bunu. Daha önceki röportajlarımda da belirttim, Kürtler olmadan iktidar olamayız diyen biriyim. Kürtlerle beraber yaşamak zorundayız. Adama yurttaşlık veriyorsun, sandığa gidiyor ama sonra diyorsun ki örgüt üyesidir. Bu ilişkiler düzelmeden, durumun düzelmesini bekleme.
Birçok insan CHP’yi PKK'nın desteğini almış gibi algıladı. Bu algı nasıl oluştu?
Ne kadar iyi adam olursan ol, ama Kürt diyor. Maalesef bu hale geldi. İç savaş bizi yordu. Şimdi bir de şöyle düşünmek gerek. Evet bana oy veriyor ama, senden kurtulmak için veriyor. HDP, PKK, TKP, Devrimci Yol, Devrimci Sol var da var. Hepsi veriyor. Hikaye var ya, aslan, kaplan, deve, zürafa hepsi aynı yöne kaçıyorsa, orman yanıyor demektir. Bunun gibi. Ama bunu anlatamadık. Altı parti başkanı, iki tane de belediye başkanı milleti canından bezdirdiler. Halk niye dinlesin sizi? Ben şahsen gittim Kars’ta uğraştım. Sen de nerede etkiliysen git orada uğraş. Biz bu süreci yönetemedik. İkincisi de provakasyona uğradık. Resmen komplo idi. Beşli çetenin tezgahına İyi Parti sebep oldu.
Seçim süreçlerini bizzat takip eden biriyim. Hatta iki seçimde de CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda sessizlik hakimdi. İlk seçimde Canan Kaftancıoğlu sadece bir kez basın açıklamasında bulundu. Bu yenilgiyi baştan kabul etmek miydi?
Yenilgi ağır bir şeydir. Demoralize olunca öyle olur o işler. Yenilgi sonrasında basının karşısına çıkmak kolay değil. Çok donanımlı bir yapın olacak ki kaleyi korusunlar.
Değişime tekrar dönecek olursak;
Bir fikriniz olacak. Neyi değiştireceğiz? Bizim kaybettiğimiz bir şey var. Emek örgütlenmesi. Sendikalar yok düzeyde. Şimdi sendikalar işçi pazarlıyor. Bir işçi ürettiği şeyden pay alamazsa, motive olmaz. Biz onu kaybettik. Sendikal örgütlenmeler olmadığı gibi, meslek örgütlenmelerine de hayasızca saldırdılar. Mesela 'Tabibler Odası kapatılsın' dedi Devlet Bahçeli. MHP kapatılsın öyleyse. Mesela Türkiye Barolar Birliği için de aynı şeyisöylediler. Yapmadıklarını bırakmadılar. Başkanını aldılar. Yani yılları meslek örgütlerine saldırmakla geçti. Bizim temel bir düsturmuz var. Özgür birey, özgür toplum. En büyük sorunlarımızdan biri de üretimimiz kalmadı. Dış ticaret ve iç ticaretimizin dengeli olması lazım. Kalkınmış ülke olmanın kriteri budur. Biz şu an taşeronluk yapıyoruz, herhangi bir şey üretmiyoruz. Marka değeri diye bir şey çıkardılar şimdi. Yüz milyon dolar harcaman lazım ki dünyaya duyurasın, ben de bir markayım diye. Onu öyle satabilirsin. Ama bizim dünyaya sattığımız bir markamız yok. TOGG dediğimiz Floransa’dan geliyor. Mesela onun yerine Volvo’yu alabilirlerdi. Volvo’nun tek sıkıntısı Türkiye’de servisleri yok. Volvo’nun Türkiye distrübitörü bana göre yanlış adam. TOGG niye satılmıyor, hani nerde? İki gemi getirdiler boşalttılar gittiler. Noldu, üretim durdu mu? Niye kimse sormuyor?
SEÇİMDE PETROL FIŞKIRIYORDU!
Doğalgaz rezervi bulunduğu haberleri çıkmıştı? Hatta halk arasında bu büyük bir sevinçle karşılanmıştı. Sizce bu halkın cebine yansıdı mı?
Hani nerde? Evet petrol fışkırıyordu. Birkaç dönem bedava verdiler. O da seçim öncesiydi. Rus çarının bunlara kıyağıydı. Rusya seçimde iktidardan yana durdu, Avrupa da iktidarın yanında durdu. Tek korkum Türkiye bir enerji koridoru olacak. Yani İran, Ortadoğu ya da Ruslar termik santraller kuruyorlar. Onların Türkiye üzerinden geçip gitmesi düşünülüyor olabilir. Türkiye bir enerji köprüsü haline gelebilir.
Bunda ne gibi bir sakınca var?
Kanser tabi ki. Kanserin ilk sebebi plastik kaplarda yemek yememizdir ve biz de yaygındır. Enerji çöplüğüne dönüştüğümüz zaman da Türkiye yaşanmaz hale gelecektir. Bütün endişem bu. Sinop mesela, bana göre dünyanın en güzel şehirlerinden biridir. Hatta mitolojide bile hikayesi vardır. ‘Bakire’ denir Sinop’a. Bakirliği oradan gelir. Bunlar geldi oraya nükleer santral yaptılar. Avrupa’da nüklüer santral için bin dönüm tahsis ederler, bizim burada altı bin dönüm kullanıyorlar. Sebebi Ruslar Akdeniz’i dinleme istasyonu kuracak. Ama yönetimden birisi istifa etti bu duruma isyan edip ihbar etti. Şimdi mahkeme sürüyor. Çünkü onun atıklarını atacak yerimiz yok. Akkuyu’da bir etkilenme Adana, Antalya ve Mersin üç ili de imha edecek durumdadır. Oysa biz bu illerden elde edilen tarım ürünleri ile iki tane beş milyarlık demir-çelik yatırımı yapmışız. İç Anadolu, tahıl, Akdeniz narenciye, bu tarafta Sinop her yere kazık çaktılar.
EŞYALARIMIZI YAĞMALIYORLAR!
Eekonomik kriz. Son gelen zamlar ve alım gücünün düşmesi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Üretimin yok. Paran değer kaybediyor. Hep deniyor ya, Euro, Dolar yükseliyor. Hayır yükselmiyor, onlar durduğu yerde duruyor Türk Lirası değer kaybediyor. Üretim olmazsa, borçlanırsın. Gelirler evden eşyanı götürürler. Bizim şimdi eşyayı yağmalıyorlar. Hanemizin kapısını açmışlar, tefecilerin eline düşmüşüz. Eşyalarımız yağmalanıyor. Ordan diyor, petrokimyayı ver. Oradan diyor, limanları ver. Yarın öbür gün demiryolunu ver diyecekler. Daha müşteri çıkmadı. Yakında çıkar!
HERKESİN GELECEĞİ GEÇMİŞİNDE YAZILIDIR
Biraz da güzel şeylerden bahsedelim. Sohbetimiz öncesinde gördük ki eviniz ünlü ressamların tablolarıyla dolu. Sanata ve sanatçıya verdiğiniz değer belli oluyor. İnsanlara sanatı sevdirmek için neler yaparsınız?
Herkesin geleceği geçmişinde yazılıdır. Geçmişe bakarsanız görürsünüz. Benim belediyemde 22 dalda kurs vardı. Bağlama, piyano, flüt, resim, heykel, seramik, tiyatro, sinema gibi. Benim belediyem kültür merkezi gibiydi. Canım sıkılınca aşağıya inerdim, çocuklarla oynardım. Benim oradan yetişen çocuklarımın şu an oynadığı filmler, diziler var. Plastik sanatları olmayan bir toplum, anlamsız bir toplumdur. Plastik sanatlara yüzümüzü dönmemiz ve kavramımız için de edebiyat okumamız lazım. Estetik yönümüzü geliştirmek için, yapamıyorsak bile o resmi izlememiz lazım. Mesela Rodin, ‘Düşünen Adam’ heykelini yapıyor, bizimkiler de mısır ya da karpuz heykeli yapıyor. Sanat eserlerini indirip, yerine bunları koyuyorlar. Ben bunların hepsini öğrenmeye çalıştım. Çünkü halkın hayatını iyileştirmek, güzelleştirmektir görevimiz. Yani çocuklar gelip de, ‘dede, sen burada ne yaptın başkanlığında’ dediğinde gösterecek şeyiniz olmalı. Benim gösterecek çok şeyim var.