Deprem, kentsel dönüşüm, Beslenme Saati Projesi, Çin- Türkiye İnavasyon Merkezi Projesi ve daha birçok konuda Damga'nın sorularını cevaplayan Mehmet Murat Çalık, önemli açıklamalarda bulundu. Beylikdüzü'nde kentsel dönüşümün tarihçesini ve mantığını değiştireceğini savunan Çalık, herkese de örnek olacaklarını belirtti. Beslenme Saati Projesi'nden söz eden Çalık, “Bir çocuk dünyaya gözlerini Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde açmışsa o çocuğun kaderi yoksulluk, açlık olamaz” eleştirisinde bulundu.
Beylikdüzü'nü konuşmaya başlamadan önce Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanması ve yerine kayyım atanması sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Malesef gündemimizin bir kısmını birtakım hukuksuzluklar teşkil ediyor. Mesele şu ki biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bir kanun devleti mi olacağız, hukuk devleti mi olacağız? Bu paradoks yaşanıyor memlekette. Geçmişte OHAL kısmında hain FETÖ kalkışmasıyla ortaya çıkan ve kanunun bir kısmına ilave edilen maddesi var. OHAL koşullarında da kimse tarafından sorgulanmadı. Aslında bir gelenek haline geldi kayyım atamaları. Buradaki ayrımı hukukçular anlayacaktır. 6 ay önce belediye başkanı seçilmesinde bir engel görülmeyen kişi için, başkan seçildikten sonra bir süreç işletildi. Kayyım süreci olmasaydı halkın belediye meclisinden birini belediye başkanının yerine seçmesi meselesi vardı. Meclis üyeleri meclisten uzaklaşatırılmış değiller. Dolayısıyla, meclisin kendi iradesiyle kendi belediye başkanını yasal süreçler tamamlanana kadar vekaleten bakmak üzere seçmesi gerekiyor. Bu mesele Türkiye'de üzüntü verici. Hukuk devleti olmak adına attığımız adımları zedeleyen bir mesele. Yoksa hukukun karşısında herkes eşittir. Biz adaletin tecelli etmesinden endişe duyan yöneticiler değiliz. Türk adaleatine güveniyoruz ama Türk adaletini de hukuk sistemini de bu durum yoruyor. Hepimizi yoruyor.
Deprem günü çorba kaynadı
Hatay Depremi ile başlamak istiyorum. Çünkü Beylikdüzü Belediyesi olarak depremde bölgeye ciddi katkılarınız oldu. Depremin olduğu gün bölgeye aynı anda çadırkent kurdunuz. Bu kadar kısa sürede nasıl hızlı koordine oldunuz?
Biz Hatay'a çok hızlı operasyonel gücümüzle gittik. Ama aslında öncesinde çok çalıştık. Afetlere karşı hazırlıklıydık. Tedbirlerimizi almıştık. Herhangi bir afet olması halinde neler yapabileceğimize ilişkin çalışmalarımız vardı. Hem de Beylikdüzü'ne dair envanterlerimizi belediyemizin belli alanlarında stoklamaya başlamıştık. Depremi duyduğumuzda 'çadır nerden temin edeceğiz' diye düşünmedik. Çünkü bizim depolarımızda zaten vardı. 'Acaba Kızılay çadır satar mı' diye de düşünmedik. Biz satmaz diye biliyorduk (gülerek). Tırı yükleyip bölgeye sevk ettiğimizde şoföre adres bilgisi veremedik. O bile belli değildi. O kadar hızlı hareket ettik. 6 Şubat gece 00.00 sularına doğru çadırlarımızı bölgeye gönderdik. Askerlerimizle çadırlarımızı kurduk. 7 Şubat günü iş makinelerini gönderdik. Bize 42 dönümlük bir alan tahsisi yapıldı. Çadır alanları, çocuk oyun alanları, mutfağımız, fırınımız, yemekhanemiz, mobil tuvaletler nerde olacak diye düşündük.
Neler yaşandı o gün? Bu organizeyi sağlamak zor oldu mu?
Hiç zor olmadı. Biz afete hazırlık çalışmalarımızı İBB Başkanımız Ekrem İmamoğlu seçimi kazandığı günden beri yapıyoruz. Depremin olduğu sabah, Beylikdüzü Kaymakamımızın da katılımıyla saat 06.40'da ilk toplantımızı yaptık. Hem merkezi iradenin hem yerel yönetimlerin gücünü kullandık. Hatay'da aslında 11 şiddetinde iş yaptık. Çok hızlı karar verdik. Orada ne yapacağımıza ilişkin, lojistik merkezimize ilişkin ne yapacağamıza dair kararları çok hızlı verdik. Aynı gün içinde bölgeye 18 tır gönderdik. Bunu tamamen Beylikdüzü'nün gençleri ile gönüllüleri ile yaptık. Tasnifleri, ilk gün bütün ihtiyaçlara dönük yaptık. Nefes ekibimizle 7 Şubat günü İskenderun Limanında yangın çıktığı gün bizim çorbamız bölgede kaynıyordu. Beylikdüzü Belediyesi çoktan çadırlarını, tır konteynırlarından yaptığı lojistik merkezini kurmuştu.
Çocuk bezi, bisküvi, ısıtma ürünleri kapısını kapadık lojistik merkeze dönüştü. İddia ediyorum. AFAD'a gelen lojistik malzemelerin bile bu kadar kontrollü alanları yoktu. Hatta AFAD, gelen lojistik malzemeleri bizim bölgede kurduğumuz merkezime gönderiyordu. Gazi Mustafa Kemal'in çok güzel bir sözü var; “Felaket başa gelmeden önce önleyici tedbirleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.” Biz bunu referans aldık.
Farklı bir şehire anında yardımlarınızı ulaştırmayı başardınız. Olası bir İstanbul depreminde bahsettiğiniz bu sistem Beylikdüzü'nde nasıl işleyecek?
Kurduğumuz sistem, biz olmasak bile yürüyecek ve işleyecek bir sistem. Farz edelim afet burada oldu. Belediye başkanı olarak ben de göçük altında kaldım. Bizim inşa ettiğimiz alanlar yarınlarda biz olmasak bile buraya görevlendirilecek kişilerin rahatlıkla kullanabileceği bir alana dönüşecek.
Afet ve Acil Durum Müdahale İstasyonu yaptık. Bu Türkiye'de örnek modellerden bir tanesi. İçinde yangın oksijen tüpleri, kazma küreğimiz, hiltilerimiz, jeneratörlerimiz, aşı dolapları var. Dijital sistemimizde kayıtlı haritalar, datalar var. Aynı datalar matbu olarak da var. Beylikdüzü'ne gelecek arama kurtarma ekiplerine 48 saat yetecek yiyecek, temiz su donanımız var. Hatta ekiplerin uyuyacakları alanları, tuvaletleri, duşları var. Burada elektriğini kendi üreten bir sistem var. Ve bu istasyondan Beylikdüzü'nün on farklı yerine koyduk. İlaveten şimdi mobil müdahale istasyonları yapıyoruz. Olası bir afet durumunda ilçemize gelecek olan arama kurtarma gönüllerinin kendi eşyalarıyla gelmelerine gerek yok. Bölgemize ulaşsınlar yeter. Bakın ilk an çok önemli. Malzeme olmayınca müdahalenin anlamı da kalmıyor. Bu arada Nefes Birliği içerisinde olduğumuz kardeş ilçelerimiz var. Bunları seçerken tektonik açıdan aynı anda deprem yaşama olasılığı düşük olan ilçeler seçtik. Biri İzmir Bornova, diğer ise Zonguldak Devrek Belediyesi. Devrek'de madencilerle de aslında irtibat kurmuş oluyoruz. Hatay depreminde madencilerin arama kurtarma çalışmalarında ne kadar büyük rol oynadığını hepimiz gördük. Keşke tüm İstanbul'da bu sistem olsa, gelişse. Bu yaptığımız çalışmaların hepsini 9 ilçeyle paylaşmıştım. Çünkü pandemi gibi, doğal afetler gibi dönemler siyaset yapılacak mecralar değil. Hatay'da yaşadığımız o sürecin de gerçekten hikayesinin yazılması lazım.
'Kentsel dönüşüm bina yıkmakla olmaz' diyorsunuz. Beylikdüzü'nün binaları dönüşüm noktasında ne durumda? Bu bağlamda Çin- Türkiye İnavasyon Merkezi Projeniz hangi aşamada?
3 büyük mahallemizde kentsel dönüşüm durumu var. Nüfus 150 bin. Bu 42 bin bağımsız bölümün olduğu bir alan. Burda tabi yeni yapılmış binalarımız var. Biz önce master plan çalışması yaptık. Nasıl bir şemayı vatandaşın önüne koyalım ve hızlı hareket edelim. Seçime 15 gün kala Çin'e gittim. İnşaat teknolojilerinde Çin gerçekten çok ileri bir seviyede. 5. 6. nesil evler yapıyorlar. Bu evleri fabrika ortamında üretiyorlar ve çok hızlı montaj yapıyorlar. Bu evler 8- 8.5 şiddetinde depremlere dayanıklı. Çinli firmaların, 28 saatte 15 katlı binayı yapabilme kapasiteleri var. Dolayısıyla 42 bin bağımsız bölümün olduğu bir bölgede kentsel dönüşümü konvansiyonel sistemle yapmaya kalktığımızda çok uzun bir periyoda ihtiyacınız var. Böyle bir durumda Beylikdüzü'nün her tarafını şantiyeye çevirmeniz gerekir. Ama diğer türlü, iki üç ay gibi kısa bir süre içerisinde bu binaları yıkıp yıkıp dönüştürebiliriz. Bununla ilgili alt yapı çalışmalarını yaptık. Belli bir aşamaya geldik. İnşallah finansmanı ile birlikte bu meseleyi kökünden çözeceğiz. Kentsel dönüşümün tarihçesini ve mantığını değiştirmek gibi bir niyetim var. Şehir plancısı bir belediye başkanı olarak kentsel dönüşüm nasıl yapılmalı herkese göstermemiz lazım. 10 katlı bir binayı yıktınız ve yerine 20 katlı bir bina yaptınız. Bu kentsel dönüşüm değil. Kentsel dönüşüm yaptığınızda o kentin diğer sorunlarını da çözmeniz gerekir. Bizim yaratıcı teknolojileri de Beylikdüzü'ne getirme gibi bir amacımız var. İnşaat sektöründe Çin'in patentini kullanma idealizimizi hayata geçireceğiz. Düşünün 600 daireli bir site yapıyorsunuz. Canlı yayında insanlar sitenin yapılışını izleyebilecek. Yapımı iki üç ay gibi bir zaman alacak. Ben bunun yapılabileceğini insanlara göstermek istiyorum.
Özellikle insana dokunan projeler hem yerel yöneticilerin hem vatandaşların önceliği. Örnek çalışmalarınızdan biri olan Beslenme Saati Projesi nasıl gidiyor?
Anlattığım projelerin çok ötesinde bir proje bu. İnsanların yüreklerine dokunana bir proje. Proje yapmak kolaydır. Ama nasıl yapıldığı benim için daha kıymetlidir. Biz hiçbir ailenin ve çocuğun yoksulluğunu ve yoksunluğunu yüzüne vurmuyoruz bu bir. Gıda paketlerimizin hiçbir yerine Beylikdüzü Belediyesi ve Mehmet Murat Çalık yazmıyoruz iki. Bu neyi sağlıyor bize, o çocuğun özgüvenle hayata tutunmasını sağlıyor. O çocuk, bu beslenme paketlerinin kendi ailesi tarafından ona verildiğini bilsin yeter. Bunu okullarda da yapmıyoruz. Çünkü okullarda “Sen zenginsin, sen fakirsin” diye ayrım yapmadan herkese vermemiz gerekir. Herkese verdiğinizde adaletli davranmamış oluyorsunuz. Eşitlik ve adalet. Ben herkese eşit hizmet götürme iddiası olan bir belediye başkanı değilim. Herkese adil hizmet götürme iddiası olan bir belediye başkanıyım. Eşitliğe inanmam. Adalete inanırım. İhtiyaç sahibi olmayan insanların evlatlarına Beylikdüzü Belediyesi olarak vercek bir şeyimiz yok. Ama ihtiyaç sahibi ailelerimizin çocuklarına beslenme paketlerini veriyoruz. Şu ana kadar yaklaşık 600 bin pakete ulaşmış durumdayız. Kantinden alışveriş yapamayan, annesi tarafından beslenmesine bir şey konulamayan her gün bin 500 çocuğumuza beslenme paketi veriyoruz. Bu sayı değişebiliyor. Bazen yeni talepler geliyor, bazen de ihtiyaç sahibi aile ekonomisini düzelterek yardımı almaktan vazgeçiyor.
Milleti zenginleştirelim
Tek arzum, beslenme paketi alacak çocuk bulamamam. Ben bunu umut ediyorum. İnşallah öyle bir ekonomik düzen inşa ederiz ki bu memlektte herkes kendi evladına yetebilecek bir ekonomik düzene sahip olur. Bunu da aslında Gazi Mustafa Kemal öyle güzel tariflemiş ki “Milletimiz fakirdir. Milletin zengin olma mecburiyeti vardır.” demiş. Zengin olduğumuzda bütün toplumsal meseleleri çözeriz. Bu milleti zenginleştirdiğimiz zaman emin olun beslenme saati uygulaması yapacak çocuk bulamayız. Ben bunun için dua ediyorum. Milleti zenginleştirelim, toplumun bütün katmanlarını zenginleştirelim. Burası zengin bir memleket. Şimdi böyle bir vizyon koymanız lazım milletin önüne. Gazi Mustafa Kemal'ın İngiliz heyetine verdiği yemekte garsonun yere düşürdüğü tabaklardan sonra heyettekilere dönüp “Ben bu millete her şeyi öğrettim ama uşaklık yapmayı öğretemedim” sözü bir vizyondur. Ama şöyle vizyonlarla da karşılaştık. Bizim amacımız sosyal yardım yapacak kitleler oluşturmak değil. Beslenme saati uygulamamız bir sosyal yardım projesi değil. Bu çocuğunun hakkıdır. Beslenme hakkıdır. Biz o gözle bakıyoruz.
Yoksunluktan çocuklar ölüyor. Hükümetin sosyal yardım politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir çocuk dünyaya gözlerini Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde açmışsa o çocuğun kaderi yoksulluk, açlık olamaz. Ailesi çalışmıştır, çalışmamıştır, zengindir- fakirdir burdan bağımsız söylüyorum. Ama bir devlet, hükümet düşünün. İhtiyaç sahibi bir ailenin çocuğunu okullarda doyuramıyorsa ona hükümet denemez. Bakın Şartlı Eğitim Yardımı diye bir şey var. İhtiyaç sahibi çocuklara verilen yardım aylık 90 lira. Bu erkek öğrencilere verilen yardım. Peki kız öğrenciye ne kadar veriliyor? Sıkı durun! 100 lira! Yirmiye bölün bunu, günlük 5 lira. Bu paraya sakız alamaz o çocuklar sakız. Bu şartlı eğitim yardımını duyunca, devlet herhalde çocuğun bütün ihtiyaçlarını karşılıyor gibi anlamıştım. Bakın İzmir'de yoksulluktan, yoksunluktan, çaresizlikten 5 tane evladımız yandı. Nasıl olacak bu? Vereceksin kardeşim. Vergi indirimi, KDV indirimi, vergi affı yapmayacaksın çocuklarına vereceksin. Bakanın oğlu Mısır'a ticaret yapacak diye KDV'yi yüzde 1'e indirmeyeceksin. Pırlantanın vergisini indirmeyeceksin. Ordan gelecek gelirle çocuklara beslenme vereceksin. Benim çocuğuma verme. Ama ihtiyaç sahibi ailenin çocuğuna ver. Ancak böyle hükümet oluruz. Devleti yönetme aklı olan insanları biz ne zaman hükümet haline getirirsek o zaman bu meseleleri çözeriz.
Bu memleket zengin
Ama bizde bir de kaanatkar olma meselesi var. Kulağımıza “Kanaatkar olun” diye fısıldanıyor. Kanaatkar olmak azla yetinmek anlamına gelmez. Porsiyonlarınızı küçültün, sabredin diyorlar. Öbür tarafta mukafatı var diyorlar. Peki kime? Yoksula! Bu duygu etkisinde gelişemezsiniz. Gelişemediğinizde de gelişmiş toplumların karşısında konuşamazsınız. Uşak olursunuz. Bu milletin kaderi uşaklık olamaz. Asla olamaz. Bu memleket zengin bir memleket. Kimse uşaklık vizyonunu bu memlekete çizmesin. Parasının hesabını bile bilmeyen aileler var değil mi? Zenginliği adaletli bir şekilde paylaşacağız. Zenginlik adaletli paylaşılırsa asgari ücret o zaman 100 bin mertebesinde olur. Yine zenginliği adaletli bir şekilde paylaşırsak en düşük öğretmen maaşı 300 bin lira olur. 300 bin liranın da alım gücü olur. Hatta milletvekili maaşları da çok yüksek olur. Cumhurbaşkanın da maaşı yüksek olur. Bu memleket birkaç tane aileye heba edilecek bir memleket değil.
YEREL YÖNETİM FELSEFESİNİ DEĞİŞTİRECEĞİZ
Aziz Sancar Bilim ve Sanat Merkezi de imza projeleriniz arasında. Neler yapılıyor bu merkezde?
Kent yoksulluğunu ile uğraşırken bir yandan da toplumu zenginleştirecek işler yapmak zorundasınız. Bu toplumu ne zenginleştirecek? Bilim ve akıl zenginleştirecek. Gaziden örnek vermeye devam edeyim. “Benim fikirlerim günün birinde bilim ile çelişirse bilimi tercih edin” diyor. Böyle bir liderin bize emanet ettiği bir ülkede yaşıyoruz. Kıymetini bilmemiz lazım. Tam da bugün, Aziz Sancar Bilim Merkezimizde 'İspanya'dan gelen çocuklarla bir aradaydım. Yaşar Acar Fen Lisesi öğretmenlerimizden biri dedi ki “Bu merkez bize can suyu oldu.” Bunu duymak o kadar güzel ki. Merkezin içerisinde biyoloji laboratuvarı, fen bilimleri laboratuvarı, gözlem evi var, topraksız tarım üniterimiz, kapsüller, atölyeler var. Muazzam bir merkeze dönüştürdük. Çocukların fizik kurallarını açık havada görebilmesi için Erdal İnönü Gözlem Evi'ni kurduk. Çocuklar gelsin, derslerini açık havada orda işlesinler. Bizim çocuklarımız niye Avrupa'nın çocuklarından geri kalsın? Bu topraklar yeniden Aziz Sancarları üretmeye devam etmeli. Yeni bilim insanları, sporcular üretmeli. Bu topraklar üretken topraklar ama doğru işlersiniz. Doğru işlemeyip çorak hale getirirseniz olmaz. Gürpınar'da bir Kent Enstitütü'müz var. Nasıl geçmişte köy enstitüleri, bu memleketin aydınlanmasına ışık olduysa biz de kent enstitüleriyle bu kentin yeniden ayağa kalkıp silkelenmesine fayda sağlayacağız. Tek derdimiz budur. Dolayısıyla biz biz yerel yönetim felsefesini baştan sona değiştireceğiz. Gelecekte belediye başkanlarının da faydalanabileceği bir yerel yönetim felsefesini konuşacağız. Beylikdüzü aklını, Beylikdüzü Belediyeciliğini konuşacağız. Bu konuda çok iddialıyım.
PERFORMANSIMDAN ÇOK MEMNUNUM
Çok yoğun bir çalışma düzeniniz var. Performansınızı nasıl buluyorsunuz? Bulunduğunuz noktadan memnun musunuz?
Mutluyum gerçekten. Şu an ki pozisyonumdan mutluyum. Fakat, olduğunuz yerde duramazsınız. Hep bir adım ötesine gitmek durumundasınız. Bunun için uğraşıyorum. Vücudumuz öyle büyük bir alem ki Hacı Bektaş Veli diyor ya “Bir insan önce kendini bilmeli, önce kendini okumalı.” Yunus Emreler, Tabduk Emreler, Mevlanalar... Bu toprakların o kadar çok değeri var ki. Fikirleriyle yaşamaya devam eden bir liderimiz var. Atamızı örnek alıyorum ve bu şekilde yaşamaya gayret ediyorum.
SAVRULMAMAYA DİKKAT EDİYORUM
Yoğunluğunuzda kendinize vakit ayırabilme fırsatı bulabiliyor musunuz?
Kendime zaman zaman vakit boşlukları açıyorum. Kişisel gelişim ile ilgili insanın kendisini geliştirmesi lazım. Onun için çoğu zaman kendime dönmeye çalışıyorum. Bir insanın en büyük zenginliği aslında kendinin içidir. İç dünyasıdır. Böylelikle birçok şeyi keşfediyorsunuz. Kendi kendimle kalmaya, sakinleşmeye, merkezimde kalmaya gayret ediyorum. Çünkü hayatta çok yoğun bir akış var. O akışa kaptırırsa insan kendini bir o tarafa bir bu tarafa savrulursunuz. Mümkün olduğunca merkezimde durmaya gayret ediyorum. Savrulmamaya dikkat ediyorum. İnsan, dışarıdan gelecek olan etkilere tamamen o iç görüyle, insanın özünün yeteneğiyle karşı durabilir. Size dışarıdan kimse zarar veremez. Bir insan verirse kendine zarar verebilir. Bu yüzden kendimle baş başa kalmaya gayret ediyorum.