T20 ve 23. dönemlerinde milletvekili, 54. Hükumet döneminde ise Devlet Bakanı olarak görev yapan Gürcan Dağdaş, Polemik Haber Genel Yayın Yönetmeni Hakan Kılıç'a özel açıklamalarda bulundu:
Sayın Dağdaş; Melih Gökçekle yaşadığınız hukuki süreci konuşmak istiyoruz, kısaca bahseder misiniz?
Sosyal medyada kendisiyle ilgili paylaşımlarımdan dolayı üç ayrı hakaret davası açtı, bu hakaret davalarında toplam 160 000 TL’lik tazminat talep etti. Ayrıca savcılığa yapmış olduğu suç duyurusuyla da ceza davası açılmasını talep etti. Dolayısıyla hukukun zemininde bir hesaplaşma sürecindeyiz.
Neden Melih Gökçek?
Benim paylaşımlarım o günkü gündem üzerinden yaptığım yorumlardır. Aslında Melih Gökçek ismi özne değildir. Özne; kamu malının, kamu yararına kullanılıp kullanılmamasının ortaya çıkardığı toplumsal çürümeye dikkat çekmektir. Kaldı ki amacım polisçilik oynamak değildir. Kamuoyunu oluşturan kurumların, Türkiye’nin bir arınma tartışması başlatmasıdır. Hepimiz bu çürümeden bu ve ya şu şekilde etkileniyoruz. Kötüyü örnek alıp biz de çürüyoruz. O zaman örnek aldığımız kötülüğü kötüyü konuşmamız ve o kötülüğü ortadan kaldırmanın yolunun da yargının gereğini yapmasından geçtiğini görmemiz gerekir. Bundan dolayı; Meclis’te gurubu bulunan partiler, Sivil Toplum Kuruluşları, meslek kuruluşları, toplumun kanaat önderleri kamu malının yağmalanmasına son verecek derin bir tartışmayı başlatması lazım. Benim bu davada aradığım budur!
‘’MELİH GÖKÇEK’E SORUŞTURMA DA AÇILDI’’
Melih Gökçekle ilgili mal varlığı tartışmasını ilk başlatan da ben değilim, “17 Aralık 2013” tarihinde Aydınlık Gazetesi, Oda TV, Cumhuriyet Gazetesi ve farklı basın organlarında 6 adet daire tapusu, villa tapusu gibi mal varlığı beyanında olmayan edinimlere dair haberler yer aldı, hatta bir soruşturma da açıldı. Melih Gökçek de bu iddialar karşısında 6 adet daire değil üç tane daire diye savunması var.
Tartışılmasını istediğiniz arınma halini biraz açar mısınız?
Müsaade ederseniz savunmamda söylediklerimin bir kısmını sizin aracılığınızla kamuoyuyla paylaşayım: Voltaire, “Tarih; kralların, generallerin çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçer” der. Bu dava; adaletimiz, siyasetimiz, şeffaflığımız, vicdanımız için, tarlamıza tohum atabilmek imkanı doğurur diye umut ediyorum.
‘’KONJONKTÜR NEDENİYLE MELİH GÖKÇEK HİÇ İNCELENMEDİ’’
Bütün gelişmiş dillerde olduğu gibi, Türkçe’de de “hemen herkesin bildiği sır” diye bir tanım vardır. Bu tanım genellikle siyasal tarihte yaşayan şahsiyetler ve onları karakterize eden bazı olayları anlatmak için kullanılır. Aslına bakarsanız ifadedeki “sır” kavramı “gerçek” anlamında kullanılmaktadır. Melih Gökçek, bu nedenle neredeyse “hemen herkesin bildiği “sır”la anılan, anlatılan bir tiptir. Bu tanımla anılan ve anlatılan politik figürlerin sayısı, bilindiği gibi oldukça fazladır. Ülkemizin politik konjonktürü nedeniyle, Melih Gökçek şimdiye kadar ne yazık ki ciddi bir incelemenin nesnesi olamamıştır. Umarım bu özel durum bundan sonra sürmez. Çünkü bütün tahribata rağmen hala yaşayan devlet geleneğinin kayıt sisteminde davacının “meçhul dosyaları” herhalde mahfuzdur. Sorulacak soru gayet basittir. Melih Gökçek’in kamu hizmetine başladığı tarihten bugüne kadar ki süreçte, kendisi ve yakınlarının ekonomik durumunda ki gelişmeler, farklılıklar nelerdir? -Mal beyanı üzerinden tespiti gayet rahat yapılabilir- Bu soru, Osmanlı döneminde sivil ve askeri bürokratlar için de sorulmuş malum bir sorudur. O dönemde bu soruya muhatap olanlar hem görevden azledilir, hem de mallarına el konulurdu.-Müsadere yöntemi ile-
‘’BELEDİYE BAŞKANI MAAŞIYLA GEÇİNMEYİ NEDEN ERDEMLİ GÖRMEZ?’’
Hukuktan önce ahlakın sorusu şudur: Türkiye Cumhuriyetinin başkentine belediye başkanı olmuş bir kişi, sadece maaşıyla geçinmeyi neden erdemli olmanın gereği olarak görmez? Bence cevap oldukça açıktır: Söz konusu kişi(ve benzerleri) Türkiye Cumhuriyetini “kâfir devleti” olarak gördükleri için, var olan ekonomik kaynakları “fethedilerek yağmalanacak ganimet” olarak görüyor. Söz konusu kişi, ideolojik formasyonu açısından bu zihniyetin oldukça “başarılı” bir prototipi durumundadır.
‘’ADALET BÜTÜN DEĞERLERİN BAŞINDA YER ALIR’’
Hukuk, anılan kişinin ve yakınlarının ekonomik durumunun dününü ve bugününü araştırma soruşturma konusu yapabilirse; “herkesin bildiği sır” tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır. Geleneklerimizde adalet bütün değerlerin hem temeli, hem de başında yer alır ve “taşın hakkını taşa vermek” şeklinde tanımlanır. Tam da bu nedenledir ki, her Cuma hutbesinde “Allah adaletle hükmetmenizi emreder” ayeti tekrarlanır. Dahası, adalet yine aynı nedenle “devletin dini” olarak tanımlanır.
‘’YAPTIKLARINI SUÇ GÖRMEYENLER YARGILANMAYI BEKLEMEZLER’’
Kuşkusuz ganimetçi zihniyete mensup olanlar, yaptıklarını “suç” olarak görmedikleri için, bu dünyada yargılanmayı asla düşünmezler, istemezler. Söz konusu kişide bu psikolojiyle malul bir prototiptir. Melih Gökçek için kullandığım “zübük-FETÖ” tanımı, kendisine hakaret için değil, “herkesin bildiği ve kullandığı” bilinen ve konuşulan “sırra” dikkat çekmek içindir.
“Organize suç örgütü” ifadesine gelince; bilindiği gibi, insan başkasıyla birlikte var olur; çünkü hiçbir özne nesnesiz varlığa çıkamaz, başka bir ifadeyle kişi olamaz. Anılan varlık da tek başına “herkesin bildiği sırların” öznesi olamaz. Burada da amaç hakaret değil, kelimenin gerçek anlamıyla durum tespitinin yapılması arzusunun dışa vurumudur. Savunmam bu içerikte idi.
Hakim, Melih Gökçek’in mal varlığının araştırılması talebinizi olumlu bulup bu konuda karar vermesi nasıl oldu?
Mahkemede Melih Gökçek’in avukatı bu araştırmanın yapılmaması için itirazını seslendirdi. Bunun üzerine söz aldım: Mal varlığının araştırılmasına neden itiraz ediyorsunuz, neden korkuyorsunuz? Sizde Gürcan Dağdaş’ın mal varlığının araştırılmasını talep etseniz dedim. Onlar tam aksine Gökçek’in mal varlığı araştırılmasın diye çırpındılar. Hakim, mal varlığı araştırılsın diye karar alınca kıyamet koptu.
Ne oldu?
Melih Gökçek’in yandaşı olan kalemşörler, hakime iftiralar içeren yazılar yazdı, avukatı bir üst mahkemeye reddi hakim talebinde bulundu, bu talep ilgili mahkeme tarafından reddedildi, bu kararı istinaf mahkemesine götürdüler, istinaf mahkemesi de taleplerini reddetti. Bir kere şunu söylemek istiyorum bu hakimlerin hiçbirini tanımıyorum, şimdi bile kağıda bakmadan bu hakimlerin ismini hatırlayamam. Çok şükür, Bu kararlar benim için “Ankara’da hâkimler var” yargısını pekiştirdi doğruladı. Zira Melih Gökçekle ilgili oluşturulan “yargıyı kontrol ediyor” kanaati de bu vesileyle tuzla buz oldu.
Hakkınızda açılmış davalar psikolojinizi nasıl etkiledi?
Adliye koridorlarında dolaşmaktan mutlu değilim, ancak bir görev yapıyorum. Dolaylı tehditlerle karşı karşıyayım. Beni tanıyanlar bilir, haklı olduğum bir hususta geri adım atmam. Bizde bir söz var: “Demirden korkan trene binmez” biz arınma trenine bindik” ayrıca davalara dair kamuoyunda oluşan ilgi ve bana ulaşan destek mesajları doğru yolda olduğumu gösteriyor. Moralim çok iyi. Biliyorum ki Melih Gökçek’in psikolojisi çok bozuk!
Son sözünüz nedir?
Biraz amiyane bir tabir olacak, okuyucularınızdan özür dilerim. “Dün yediğiniz hurmalar bir yerlerinizi tırmalar” sözü kirliler için her daim söylenir, söylenecek. Şimdi kirlilerin tırmalanma zamanıdır. Olup biteni anlatmama fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim...