Aklıma yakın zamanda okuduğum bir kitapta geçen "harese" kavramı takıldı.Arapça bir kelime olup hırs, ihtiras, haris bu kelimeden türemiştir.Deve, üç hafta boyunca yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür... Yani o kadar dayanıklıdır. Ama; çölde çok sevdiği bir diken vardır. Gördüğü her yerde o dikeni koparıp çiğnemeye başlar. Sert ve keskin olan diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle birleşip karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe yer ve yemeye kanmaz, bir türlü kendi kanına doyamaz... Eğer engel olunmazsa; deve, kan kaybından ölür! İşte, bunun adı "harese"dir.
**
İnsanlık da bugün aynı durumdadır.Tarih boyunca birbirini öldürür ama; aslında kendi kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadında sarhoş olmuştur çünkü...
**
Öldürmek, ille de "katletmek" şeklinde olmaz. İhtiras ve tutku insanı öyle kuşatır, kardeşine karşı öyle düşman haline getirir, sosyal ve toplumsal yapıyı öylesine bozar ki; bize "keşke katlederek öldürseydi" dedirtir. Çünkü; kardeşe verilen zarar ile oluşan sosyal yaranın tedavisi, artık imkansızlaşır...İhtiras: "doymazlık, aşırı istek, kendini kaybedecek kadar gözü dönmüşlük",hırs: "sonu gelmeyen, bitip tükenmek bilmeyen aşırı tutku ve istek" demektir.İhtiras; isteğin "çok şiddetli" olmasını, hırs ise; "sonu gelmemesini" anlatır.Halbuki insanın, sahip olduklarının değerini bilmesi ve gereğini yapması; sahip olmadıklarına ulaşmak için ise "kontrollü istek içinde" onların şartlarını yerine getirmesi lazımdır.
**
Hırs ve ihtirasla merdivenleri üçer beşer çıkmak isteyenler çoğunlukla tepe taklak gider, sahip olduklarını da kaybederler.
**
Belli makamlara göz dikip, aşırı tutkuyla sevdalanmak hoş karşılanmamış, nefsani bir zayıflık olarak görülmüştür. Günümüz dünyasında kariyer için kural tanımaz bir yarış öne çıkmış, yarışı önde tamamlamak için de neredeyse her yol ve eylem mübah görülmektedir. Balzac, "hırs ve tamahın başladığı noktada saf duygular sona erer" der.
**
Umumun yararı "kişisel fayda"ya, manevi olan "maddi olan"a, biz "ben"e dönüşmüştür. Saf duyguların sona ermesi, ortak ve ulvi hedeflerin, samimiyetin, hasbiliğin bitmesi demektir. Gündem olmak, takdir görmek, imaj yapmak beşeri duygulardır. Bunlar insanın kendisini kaybetmeden, varoluş nedenini yitirmeden yaşanmalıdır.
**
Geleneksel ve manevi değerleri önemseyenler "kamil insan" yolunda yürümeli, ulvi hedeflerden ve "biz" perspektifinden uzaklaşmamalıdır.
**
İhtiraslı insanlar genellikle cahil ve eğitimsizdirler. Aşırı duygu ve isteklerinin arkasından koşarak ömürlerini tüketirler. Bunların belli bir partisi, cemaati, tarikatı, grubu ve yönü yoktur aslında. Menfaat ve çıkarlarını nereden temin ediyorlarsa oradandırlar.
**
İdealler; milli, dini, ahlaki, sosyal hatta siyasi olabilir.İhtiras ise, sonu gelmeyen arzuların elinde esir olan, kibirli, kendi nefsinden başkasını görmeyen, değerleri yiyen yutan insanların yaşadığı, hem dinen hem de sosyolojik açıdan bir hastalıktır. Bu konuda Hz. Muhammed; "Kişinin mal ve makam hırsıyla dinine verdiği zarar, bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarardan daha fazladır" buyurmuştur.
**
Ortalığa düşüp had hudut bilmeden görev talep edenler, beceremedikleri halde koltuğu bırakmak istemeyenler, oturdukları koltukta sebep oldukları zulüm ve haksızlıkları görmeyenler, ölene kadar koltuktan kalkmak istemeyenler, ellerindeki yetkileri hatır, çıkar ve menfaat ilişkisine dönüştürenler; unutmayınız ki; idarecilik, özellikle üst düzey yöneticilik ateşten gömlektir. Bu gömlek menfaat, hatır, şehvet, servet ve şöhret için giyilmez, giyilmemelidir.Peygamberimiz'in, görev talep eden iki kardeşe cevabı "Vallahi biz görev isteyeni veya içinde görev hırsı bulunanı yönetici yapmıyoruz" olmuştur.
**
Yöneticilik konusunda aşırı istekli olanlar din veya hangi kisve altında olursa olsunlar;genellikle menfaatlerini önde tutan, haddini bilmeyen, makam, para ve dünya zevklerine düşkün ihtiras sahipleridir. Tarih boyunca da böyle olmuştur. Onların hırsı ve kibri nedeniyle her zaman akıl almaz istenmeyen kötülükler, adaletsizlikler, savaşlar ve zulümler meydana gelmiştir. Devenin kendi kanına doymaması gibi, bunlarda kazandıkça kazanmak, "topluma değil hep bana ver" mantığından hareket eden, asla doymayan sosyal ve siyasi ölümlerin müsebbipleridirler. Çünkü bunlar, küçücük dünyalıkların peşinden koşan zavallılardır.
**
Aslında kendi kendilerini öldüren, öldürmeye de doymayan bu tipleri önümüzdeki seçimlerde hem genelde hem de yerelde izleyeceğiz. İçler acısı bu halimizi kimi utanarak kimi de sevinerek seyretme zamanıdır.
Selam ve sevgi ile.
Okunma Süresi: 4 dk
Belediye meclis üyesinden gazeteciye darp!
#Gündem / 23 Kasım 2024
Leo Dubois Kimdir: Kaç Yaşındadır, Hangi Takımlarda Oynadı, Kaç Gol Attı?
#Spor / 23 Kasım 2024
Yorumlar
Yorum yapmak için, isterseniz giriş yapabilir veya kayıt olabilirsiniz.
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *