Türkiye’nin coğrafi konumundan kaynaklı olarak, ülkenin en doğusundan en batısına uzanan kademeli zaman farkı dolayısıyla, 1972 senesinden itibaren her yılın Ekim ayı sonunda yaz saati uygulamasından kış saati uygulamasına geçilerek, gün içindeki hareketlilik de güneş ışığına göre düzenleniyordu.
Berat Albayrak’ın enerji bakanı olduğu 2016 senesinde ise bu uygulamaya son verilerek “sabit saat dönemi” başlamış oldu.
2018 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan kararla da bu uygulama kalıcı hale getirildi.
ENERJİ TASARRUFU İÇİN
Yaz-kış dönüşümlü saat uygulaması günümüzde çoğunlukla Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri tarafından kullanılıyor. Avrupa'nın pek çok ülkesinde, güneş ışığından daha fazla yararlanmak ve enerji tasarrufu sağlayabilmek adına yaz ve kış saatleri dönüşümlü olarak uygulanıyor.
Türkiye’de ise kış saati uygulamasına son verilmesinin ardından, Almanya, Fransa, Hollanda, ve İtalya’nın da aralarında bulunduğu birçok Avrupa ülkesi ve Türkiye arasındaki saat farkı, 1’den 2’ye, İngiltere’yle ise 3’e çıktı. Düzenleme sonucu, Türkiye’nin Doğu ülkeleriyle arasındaki fark ise azaldı.
KARANLIKTA MESAİ
Sputnik'in haberine göre; kış aylarının gelmesiyle birlikte güneşin doğuş ve batış saatlerindeki değişiklikler, kalıcı yaz saati düzenlemesini tekrar tartışmaya açtı. Çalışanların ve eğitimlerine devam eden öğrencilerin, karanlıkta okula gidip geliyor olması ya da gün doğmadan mesaiye başlıyor olması tartışmaları yeniden başlattı.
Birçok dünya ülkesi gelecek planlarında sabit saat uygulamasına geçmeyi hedeflese de uzun yıllardır bunu gerçekleştiremiyor. Çünkü sabit saat uygulamasında ülkenin bir kısmı karanlıkta kalıyor.
PSİKOLOJİK ETKİLERİ
Birçok dünya ülkesi, bu karanlığın insanlar üzerindeki psikolojik ve fiziksel etkilerini değerlendiriyor. Değerlendirmeler sonucunda ise sabit saat uygulamasının depresyonu artırdığı, anksiyeteye neden olduğu ve kalp krizi riskini artırdığı ortaya çıkıyor.
Bu sebeple ülkeler, tartışmalara neden olan sabit saat uygulamasına bir türlü geçemiyor.
Ancak Türkiye’de bu konuyla ilgili yapılmış bir çalışma yok. Türkiye’nin yüzde 80’ni 2016 yılında tek bir kararla karanlığa gömülüyor yıllardır.
SOSYAL MEDYANIN DA GÜNDEMİNDE
Uygulamaya dönük siyasette de tartışmalar başladı. Twitter hesabı üzerinden paylaşım yapan İstanbul ve İzmir büyükşehir belediye başkanları Ekrem İmamoğlu ile Tunç Soyer, konuya ilişkin açıklamalarda bulunarak dönüşümlü saat düzenlemesinin tekrar uygulanmaya başlamasına ilişkin düşüncelerini dile getirmiş, ardından da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez pazartesi günü yaptığı konuşmasında, enerjide 6 milyar lira tasarruf ettiklerini belirterek “Herkes kendi işiyle meşgul olsun. Herkes kendi üzerine düşen vazifeyi yerine getirsin” ifadelerini kullanmıştı.
“AİLELERDEN ŞİKAYET ALIYORUZ”
Gün ışığından daha fazla yararlanmak ve yaşamı kolaylaştırmak amacıyla 1972 yılında ikili saat sistemine geçildiğini ifade eden CHP İzmir Milletvekili Ednan Arslan, “Sabit saate geçilmesiyle sorunlar da yaşanmaya başlandı. Gün ağarmadan, kışın soğuğunda ve karanlığında yollara düşen öğrenciler ile çalışanların çektiği sıkıntıyı hep beraber yaşıyoruz. Bu konuda ailelerden çok sayıda şikayet aldık. Uygulamanın elle tutulur bir tarafı olmadığı da ortada” dedi.
Arslan’ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına sunduğu soru önergesine verilen cevapta Bakan Dönmez, “Saat değişimlerinin getirdiği kaygı, stres, depresyon gibi olumsuzlukların sabit saat uygulamasında daha az yaşanacağı yapılan bilimsel analizlerle ortaya konulmuştur. Bilimsel sonuçlar, sabit saat uygulamasından elde edilecek enerji verimliliği kazanımlarının psikolojik ve sosyolojik olarak olumlu katkılar sağlayacağını göstermiştir” açıklamasında bulunmuştu.
“ÇOCUKLAR IŞIK ALAMADIĞI İÇİN BİYOLOJİK SÜREÇLERİ OLUMSUZ ETKİLENİYOR”
Uygulanan sabit saat düzeninin insan sağlığı, biyolojik süreçler ve çocuk psikolojisi üzerinden değerlendiren Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Bölüm Başkanı Psikolog Gülşah Ergin, “İşin doğamıza uygun olan kısmı; gün ışığıyla uyanmak. Aslına bakarsanız bu çok biyolojik bir konu. Çünkü beynin içinde aydınlık ve karanlığa duyarlı bir bölge var. Akşam olduğunda vücudumuz yavaş yavaş uyumayı kolaylaştıran aynı zamanda bizim dinlenmemizi sağlayan ve büyümemizden de sorumlu olan ‘melatonin’ hormonunu salgılamaya başlıyor.
Aynı zamanda da melatonin salgılanmasını gün içinde yavaş yavaş durdurup onun yerine de ‘kortizon’ salgılamaya başlıyor. Kortizon hormonunu da canlılıktan ve enerjiden sorumlu olan hormon gibi düşünebiliriz. Bütün bunlar biyolojik yapımızda olan, doğal olarak gerçekleşen ve gün ışığıyla birlikte otomatik olarak gerçekleşen durumlar. Çocuklar karanlıkta uyandığı zaman bu süreç geçerli olmuyor.
İlk sıkıntı bu. Biliyoruz ki günün ilk saatlerindeki gün ışığı beyin fonksiyonları için çok önemli. Çocuklar ışık alamadığı için tüm bu süreçler olumsuz etkileniyor. Üstelik kortizon hormonunun öğrenmeyle bağlantısı üzerine yapılmış bir sürü çalışma var; ‘Ne kadar fazla olursa o kadar iyi olur’ diye. Dolayısıyla Kortizon az salgılandığı için öğrenme süreçleri de olumsuz etkileniyor” açıklamasında bulundu.
Ergin, uyku konusunun çok önemli olduğunu özellikle vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:
“Özellikle son yıllarda yapılan ve uykunun ne kadar önemli olduğunu anlatan çalışmalarda kıstas, uykunun kaç saat olduğu değil de uykuya nasıl gittiğimiz ve nasıl uyandığımızın önemiyle ilgili. Bunlar verimli bir uyku konusunun birer parçaları.
Gözümüzü açmak demek uyanmak demek değil. Vücudun uyanması için de bir şeylere ihtiyaç var. Yemek yiyerek organlarınızı uyandırırsınız. Vücut o zaman uyandığını anlar. Çocukların kahvaltılarını karanlıkta yapmaları mümkün değil.
Bu sefer ayakta ve uyanık gibi olsalar bile o kahvaltı da yapılmadığı için maalesef vücut kendini tam olarak uyandırmış olmuyor. Zaten öğretmenlerle de konuştuğumuzda bize net bir şekilde ilk iki ders çocukların uyuduklarını söylüyorlar. Aynı zamanda öğlenci olan çocukların da son iki dersi dinlemekten koptuğu biliniyor.
Çünkü o zamanda hava kararıyor, vücut yavaş yavaş melatonin hormonu salgılayarak uykuya hazırlanıyor. Dolayısıyla hem gündüz karanlıkta okulda olmak hem de gece karanlık saatlere kadar okulda kalmak, öğrenme süreçlerini direkt etkileyen, çocukların dersi dinlemesini ve dikkatlerini toplamasını zorlaştıran ciddi bir sorun.”
“GÜVENLİK DE ÖNEMLİ, KARANLIKTA TEHLİKELİ İNSANLAR OLABİLİYOR”
Tüm bunların yanında dikkate alınması gereken önemli bir konunun daha olduğuna vurgu yapan Ergin, “Güvenlik meselesi de düşünülmeli. Bazı çocuklar servis kullanmıyor ve ailesinin de aracı yok. Bu çocuklar da yürürken çok tedirgin olduğunu söylüyorlar. Karanlıkta tehlikeli insanlar olabiliyor hem de sokak köpekleri var ve o köpekler de onları rahatsız edebiliyor. Akşam eve dönenlerde de aynı sıkıntı var, sabah gidenlerde de. Bunun atlanmaması gereken önemli bir konu olduğunu düşünüyorum” dedi.