Bir haz var içimde. Bir haz var içinizde. Bitmek, tükenmek bilmeyen ve asla bitmek, tükenmek istemeyen. Belki de bizleri yaşama bağlayan şey bu. Gidenin acısı, kalanın yalnızlığı, ortada olanın çaresizliği… İntizar etmek…
Yollardan arabalar çekilir, sokaktaki son lamba söner, yağmurun yerini güneş, güneşin yerini gökkuşağı alır, tüm kokular değişir ve tüm korkular atlatılır. İnsan beklemekten vazgeçmez. ‘’Ben buradayım gel demektir’’ beklemek. Özledim demektir. Sarılmaktır beklemek.
Giden bir sevgiliyi beklemek, ölüm döşeğinde bir hastanın iyileşmesini beklemek, kaybolan köpeğinin geleceğini beklemek, ölmek üzere olan kedinin ölmemesini beklemek. Umut ederek beklemek, huzursuzlukla beklemek. Ne çok şey anlatıyor bu iki kelime arasındaki fark. Giden birini beklemek. Umudunu yitirmezsin. Gelecek dersin. Çünkü ben buradayım dersin. Diyemezsin ki kendi kendine’’ gidenler dönmez geri.’’ Hasta birisinin iyileşmesini beklemek. Huzursuzlukla beklersin. Yine dersin ki ‘’ ben buradayım’’ . Durdukça umudun huzursuzluğa dönüşür.
Bir zaman sonra insan beklemeye o kadar çok alışır ki ‘’onu değil de ;beklemeyi seversin’’. Yokluğunu seversin. Bir türlü gelemeyişini seversin. Aziz Nesin diyor ki:
O denli o denli çok beklettin
Alıştırdın bekletmeye kendini
Çok zamanlar geçti de geldin
Senden çok seviyorum senin özlemini.
Yaptığım şeyi siz yapamazsınız sadece ben yapabilirim. Ve ben çok güzel beklerim. Beklediğiniz herkesin, her şeyin gelmesi dileği ile…
Bana bu yazımda ilham veren sevgili sınıf arkadaşım Emin Can Kaçar’a teşekkürlerimi iletiyorum.