Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Şiddetli yağmur
4°
Ara
Damga Yaşam Güneydoğu'yu turladık

Güneydoğu'yu turladık

30 Ağustos Cuma, 31 Ağustos Cumartesi, 1 Eylül Pazar ve  2 Eylül pazartesi. Tam dört gün doya doya Güneydoğu turu yaptık.

Okunma Süresi: 7 dk

30 Ağustos Cuma, 31 Ağustos Cumartesi, 1 Eylül Pazar ve  2 Eylül pazartesi.
Tam dört gün doya doya Güneydoğu turu yaptık.
Gazeteci arkadaşım ve İstanbul Gazeteciler Dernek Başkan Yardımcım Mehmet Remzi Tanış  iki yıldır kim bilir kaç defa davet etti memleketi Mardin'e.
Ve her defasında bir Mardin resitali dinledim kendisinden.
Ne yazık ki her defasında bir işim çıkıyor ve bir türlü Mardin'e gidemiyorduk.
Mehmet Remzi Tanış 29 Ağustos Perşembe günü saat 18 dolaylarında ofise uğradığında 'Arkadaş ben yarın yine Mardin'e geliyorum, bir daha da davet etmeyeceğim. Hadi kaldır kıçını da gel artık bu güzel memlekete dediğinde bu defa anında tamam geliyorum dedim.
İyi ki de gitmişim.

Önce Urfa'ya indik
Uçağımız sabah 06'da havalandı İstanbul'dan ve Mardin'e bilet olmadığından Şanlıurfa'ya indik sabah saat 08'de.
Etraf ıssız ve bomboş gelmişti bana.
Bizi karşılayan araç havaalanından Urfa merkeze doğru yol almaya başladığında Harran ovasının o ıssız ve sonsuz görüntüsü kapladı benliğimi.
İlk molamız Balıklı Göl'e oldu.
Hani Hazreti İbrahim ve Nemrut'un hikayesinin geçtiği yer olan alana.
Rivayete göre Hz. İbrahim ateşe atıldıktan sonra, bir mucize gerçekleşir ve etraf güllük gülistanlık olur. Hz İbrahim ateşe atıldıktan sonra, Nemrut'un kızı Zeliha da Hz. İbrahim'i çok sevdiğinden ve ona inandığından ateşe atılmasına dayanamaz, o da kendisini ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yer de bir göle dönüşür. Bu mucizenin gerçekleştiği mekânın Balıklıgöl ve çevresi olduğuna inanılır. Balıklıgöl Platosu’nda Hz. İbrahim'in doğduğu mağarada bulunmaktadır. Üç semavi dinin atası olarak kabul edilen Hz.İbrahim'in doğduğu mağaranın ziyaretçisi hiç eksik olmaz. Her dinden her ülkeden ve her şehirden ziyaretçinin yılın her mevsiminde bu mağarayı ziyaret eder. 

Göbeklitepe'den çok etkilendim
Burada gezindiğimizde bir amca geliyordu karşıdan.
Kıyafeti, boyu, posu tipi ben Urfalıyım diyordu.
Adını sordum Halil dedi, Halil amca selfie çekebilir miyiz dedim tabi dedi.
Sonra da o da ne ki dediğinde kendi kendine çekim dedim.
Haaa tamam daha önce hiç çekmedim de dedi.
Oradan Dünya’nın ilk tapınağı Göbeklitepe'ye geçtik.
Gerçekten de insanlık tarihi hakkında bildiklerimizi unutturacak ve yeniden düşünmemizi sağlayacak yer Göbeklitepe.
İnşası milattan önce 10000 yılına uzanan Göbeklitepe tarihteki en eski ve en büyük ibadet merkezi olarak biliniyor. 
Neolitik döneme ait Göbeklitepe, ilk tapınağın dolayısıyla yeryüzündeki ilk inancın merkezi olabilmesi açısından önemli. Bu bölgede yaklaşık 20 tapınak tespit edilmiş ve şu ana kadar yalnızca 6 tapınak gün ışığına çıkartılmış.
Göbeklitepe bu zamana kadar bilinen en eski yapıt ve tapınaktan 7500 yıl daha eskiye ait. Göbeklitepe'nin keşfine kadar bilinen en eski tapınak ise Malta'da bulunmakta ve 5000 yaşında. Ayrıca Stonehenge'den 7000, Mısır piramitlerinden ise 7500 yıl daha yaşlı...
*
Alanda bulunan yapılara baktığımda ve neredeyse 12 13 bin yıl geriye gittiğimde belleğimde inanılmaz filmler canlanmaya başladı.
Bir anda unuttum bütün dertlerimi kederlerimi.
Bu günün bütün sorunlarından arınmış hissettim kendimi.
Düşünsenize, yeryüzünde bir canlısınız.
Elektrik yok.
Mutfak yok.
Teknoloji yok.
Kitap yok.
Belki dilleri bile yok ve hayatı yaşamaya çalışıyorsunuz.
Oysa günümüzde neleri dert etmiyoruz ki!
Çok etkileyici çoook...

mehmet mert

Ve Antik Mardin'ndeydik 
Mardin'e vardığımda ilk hissettiğim (Benzeri Kıbrıs'ta olmuştu) güneşi cildimi ısırmaya başladı.
Sonra boğucu bir sıcak.
Fakat kuru bir hava.
Arkadaşım Remzi'nin dostları güzel bir sofra hazırlamışlar bize.
Mardin Organizasyon Başkanı Nasır Duyan.
Duysan Un Bulgur Yem Yağ Fabrikası Sahibi Abdullah Duyan.

abdullah duyan

Oli Makarna sahibi Şükrü Karaboğa.
Bizi karşılayan dostlardan bazılarıydı.
Bir anda sofra donatılmaya başladığında gözüm korktu.
Aslında yemeklerle arası olan birisiyim ama az ve öz sevdiğimden fazla yemekten de korkarım.
Oldum olası mide rahatsızlığı çektiğimden Mardin'in meşhur sert kahvesi mırrayı da içemedim.
Ama her ne kadar Mardin yemekleri aynı benim memleketim Kars gibi et olmadan olmuyorsa lezzeti damağıma çok yakındı.
Teş yemeği, kaburga dolması, umbar,  içli köfte, çok başlıca yemeklerdi.

Terörden eser yok ve Mardinliler çok mutlu
Gün boyu Mardin'de gezdik tozduk.
Mardin'de nereden bakarsanız bakın Mardin Kalesi'ni görürsünüz.
Eski Mardin zaten kale dibine konumlanmış.
Yapıların tamamı şahaser.
Mimari.
İnanılmaz emekle yapılmış ve birbirine benzeyen konaklardan oluşuyor.
Medresesi de aynı.
Evi de.
Oteli de.
Dükkanı da.
Restauranı da.
Konakladığımız otel de öyleydi.
İzala Otel.
*
Öncelikle şunu söyleyeyim ki Mardin'de de, Urfa'da da, Diyarbakır'da da Batman’da da terörden eser yok.
İnsanları çok mutlu ve her gün 'T' sini ağızlarına almıyorlar.
Yollar şahane.
İnsanlar üretiyor, çalışıyor, uğraşıyor ticaret yapıyor.
Ticareti de şöyle böyle değil.
Ortadoğu'nun bütün ülkelerine mal veriyor bu yörenin halkı.
Un, makarna, çocuk bezi, tekstil, yağ, şeker ihracat yapılan ürünlerin başında geliyor.
Mesela un fabrikaları buğday bulamıyor ve buğdayı Moskova'dan getirtiyorlar.
Sorsan Türkiye'de buğday para etmiyor ama Mardin'deki un fabrikası Türkiye'de buğday     bulamıyor...!
Mesela anlatılanların yalancısıyım, eskiden bu yöre illerde devlet dairelerine Kürtler alınmazmış.
Bugün artık bu anlatılanlara kimse inanmıyor o derece geride kalmış yani.
Kızıltepe bu yörenin en büyk ticarit merkezidir, herşey orda nüfusu Mardin'den de çok.
Tabi Mardin denince hem din hem ırk olan Süryaniciliği de unutmamak lazım. 
Süryanilerin çok büyük manevi duygular beslediği Aziz Mor Gabriel’in anıtı Midyat'ta bulunur ve buraya  Türkiye, Almanya, Hollanda, ve Belçika gibi ülkelerden binlerce kişi heryıl anmaya katılır.

mehmet mert

Diyarbakır Mardin çekişmesi sürüyor
Gezimizin ikinci günü Diyarbakır'a geçtik.
Bu kent daha başka bir güzel kent.
Dicle'nin suyunun bereketi ve yeşilliği vurmuş yüzüne.
Oradan Batman ve Midyat'tan önce Hasankeyf'e geçtik.
İnanın bu kadar yazabiliyorum ve aslında bilerek uzun yazmıyorum.
Gidin gezin görün hissedin diye.
*
Midyat Mardin yoluna düştüğümüzde gece geç saat olmasına rağmen en ufak bir tedirginlik yok du üzerimizde.
Gezdik tozduk ve döndük.
Tıpkı Kadıköy'den Fenerbahçe maçını izleyip Beylikdüzü'ne döner gibi.
*
Yıllar önce amatör spor müsabakasında Mardinspor ile Diyarbakırspor karşılaşmasında olay çıkıyor.
Bu olaydan sonra bu iki şehrin insanları birbirine soğuk durmaya başlarlar.
Ve o soğukluk kendini her hali ile göstermekteydi.
Mesela çok bilinen 'Mardin kapı şen olur dibi değirmen olur' şarkısı aslında Diyarbakı'a ait.
Çünkü Mardin Kapısı Diyarbakır'da bulunuyor, Diyarbakır Kapısı ise Mardin'de bulunuyor.
Hatta şöyleki Diyarbakırlı birisi Mardinli aracın plakasını görünce 'Geç bozuk plaka sen de geç' derken, Mardinliler ise Diyarbakırlılara bıçakçı lakabı ile ceplerden para çaldıklarını ima ederlermiş.

Orak ve büyük havalimanı bekleniyor
Mezopotamya’nın en ünlü kenti  Mardin Dara Harabeleri 7 bin senelik geçmişiyle bölgenin en önemli antik kentlerinden birisi.
Tıpkı Göbeklitepe gibi Dara Harabeleri de çok etkiledi beni.
Mutlaka gidip görün derim ve bu konuda yazarsam çok uzun yazmam gerek.
*
Mardin ve çevre illerin hepsinde bir havaalanı var ancak azıcık yoğunluk yaşandığında hiçbir havaalanında bilet bulunmuyor.
Vatandaşlar ise her şehre bir havaalanı yapılacağında orta alana büyük kapasiteli bir havaalanı yapılsa bu sorunun ortadan kalkacağını düşünerek devletin bir iş yaparken çok fazla kafa yormadığından şikayet etmekteler.
Sadece bu mu eksiklik.
Mesela büyük bir üniversite yok Mardin'de devlet üniversitesi yetersiz.
Bir doçent doktor şehirde.
Pamuk dahil çok şey yetişirken sadece narinciye yok.
*
Mardin'de yemeksiz düğün olmaz.
Düğünler eskisi gibi köylede değil artık köy düğünleri de kentteki salonlara taşınmış.
Eskiden kız tarafı biz kızımızı verdik ayıp olur diye katılmıyormuş düğünlere, şimdi bu da değişmiş.
Taziyeler eskiden bir hafta sürermiş, şimdi 3 güne düşmüş.
*
Aslında 3-4 günlük Güneydoğu gezimizi uzun bir gezi yazısı ile tamamlamak en doğrusu.
Dönüşte İstanbul'a indiğimde bir anda kendimi hayatın gerçekleri ile buldum yeniden.
Oysa 3-4 gün keyfim yerindeydi, ruhum sakindi, yüzümü tebessimler kaplamıştı.
Ne diyelim derseniz.
En kısa sürede yine hem bu güzel şehirlerimiz ile ve bu güzel insanlarımız ile buluşmak görüşmek üzere diyelim...

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *