Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
16°
Ara
Damga Sağlık Çocuklarda lösemi belirtileri

Çocuklarda lösemi belirtileri

Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Onkoloji ve Çocuk Hematoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ahmet Demir, “2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası’”nda çocuklarda lösemi hastalığı ve tedavisi ile ilgili önemli bilgiler verdi

Okunma Süresi: 4 dk

Çocukluk çağında kanser vakalarının yüzde 30’unu oluşturan lösemi, özellikle 5 yaş altı çocuklarda daha sık izleniyor. Kan kanseri olarak da bilinen löseminin en önemli belirtileri arasında; halsizlik, kilo kaybı, kemik ağrıları, ateş ve vücuttaki morluklar bulunuyor. Erken teşhisin büyük önem taşıdığı lösemi hastalığında uygulanacak tedavi sonucunda hastalarda yaşam kalitesi ve süresi artıyor. Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Onkoloji ve Çocuk Hematoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ahmet Demir, “2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası’nda çocuklarda lösemi hastalığı ve tedavisi ile ilgili bilgi verdi. Toplumda kan kanseri olarak da bilinen lösemi, kemik iliğinde bulunan hücrelerin bir kısmının kontrolsüz ve anormal şekilde çoğalması ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Tüm çocukluk çağı kanserlerinin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturmaktadır. Lösemilerin 4/3’ünü akut lenfoblastik lösemi, kalanını ise akut myeloblastik lösemi oluşturmaktadır. 15 yaş altı her 100 bin çocuğun 3-4’ünde görülür. Erkeklerde daha sık izlenmekle birlikte her yaşta, özellikle en sık 5 yaş altında ortaya çıkmaktadır.” dedi.

Çocuğunuzu iyi gözlemleyin

Lösemi hastalığında lösemik hücrelerin kemik iliğine saldırması sonucu, kemik iliğinde üretilen kırmızı hücre, beyaz hücre (lökosit) ve trombositlerin azalmasına bağlı belirti ve bulguların ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Ahmet Demir, lösemi hastalığında ortaya çıkan belirtiler şu şekilde sıraladı: “Kırmızı hücre sayılarındaki düşüklüğe bağlı olarak hastada solukluk, halsizlik, bitkinlik, yorgunluk, iştahsızlık, kilo almama ve kilo kaybı görülebilir. Kemik iliğinin kansızlığı tolere etmek için aşırı çalışmasına bağlı kemik ağrıları ortaya çıkabilir. Lökosit sayılarındaki azalma sonucu ateş, genel düşkünlük hali, ağız mukozası ve bademciklerde yaygın ağrılı yaralar oluşabilir. Trombosit düşüklüğüne bağlı olarak diş eti kanaması, burun kanaması, ciltte toplu iğne başı büyüklüğünde veya daha büyük cilt içi kanmalar denilen peteşi, purpura ve ekimozlar (morluklar) görülebilir.

Lösemi gelişim yaşının en sık 5 yaş altı olduğu dikkate alındığında, oyun çocuğu olmaları nedeni ile diz altı bölgede morlukların oluşması olağan kabul edilebilir. Ancak bunu da diğer belirti ve bulgularla birlikte değerlendirmek gerekir. Beklenmeyen vücut bölgelerinde morlukların olması mutlaka araştırılmalıdır. Lösemi dışı nedenler de akılda tutulmalıdır. Vakaların bir kısmında boyunda, koltuk altlarında, kasıklarda lenf bezi büyümeleri görülebilir. Diğer önemli bir bulgu da karın şişliğidir. Bu şişlik karaciğer ve dalak büyüklüğüne bağlı olabileceği gibi karında biriken sıvıya da bağlı olabilir. Nörolojik belirti ve bulgular ile ani gelişen görme sorunları da lösemiye bağlı olabilir.” dedi.

Genetik faktörler büyük rol oynar

Löseminin risk faktörleri arasında sıklıkla genetik faktörlerin daha önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ahmet Demir, “Radyasyon, benzen, pestisitler, hidrokarbonlara maruziyet, gebelikte annenin alkol kullanması, annenin gebelikten önce ve gebelik sırasında sigara kullanması ve çocukta bazı genetik hastalıkların bulunması diğer en önemli risk faktörleri olarak sıralanabilir.

Lösemi hastalığında tedavinin ana eksenini çoklu ilaçlardan oluşan kemoterapi oluşturur. Vakanın özelliklerine göre santral sinir sistemine veya başka bazı bölgelere lokal radyoterapi gerekebilir. Beyinde hastalık olmaması için önleyici olarak beyin sıvısı bölgesine kemoterapi ilaçlarının uygulanması da tedavinin ana unsurları arasında yer alır. Risk gruplarına göre değişmekle birlikte lösemi hastalarında genel sağ kalım yüzde 90’ın üzerinde olmaktadır. Lösemide hastalarında, özellikle düşük risk grubunda hastalığın erken dönemde teşhis edilmesi önem taşımaktadır. Erken teşhis ile daha az yoğunluklu tedavi ile daha yüksek başarı elde etmek mümkün hale gelir. Bununla birlikte bu hastalarda tedavi protokolüne kesin bir şekilde riayet edilmesi gerekir. Enfeksiyonlar, beslenme, hijyen, ağız bakımı, sosyal yaşam, eğitim süreci ve aile içi bakım süreçlerine çok dikkat edilmesi gerekir.” şeklinde konuştu.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *