Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
16°
Ara
Damga Röportaj Vatandaş vaatlere kanmıyor

Vatandaş vaatlere kanmıyor

Berber çırağı olarak başladığı iş hayatına inşaat sektörüne de girerek devam eden Cevdet Eroğlu, Türkiye'de her geçen gün beklentilerin arttığını söyledi. 31 Mart seçimlerini değerlendiren Eroğlu, "Artık vatandaş siyasetçinin vaatlerine kanmıyor. Hizmete ve ne yaptığına bakıyor. Verilen sözler yerine getirilmediğinde vatandaş bunun cevabını muhakkak verir" dedi

Okunma Süresi: 13 dk

Berber çırağı olarak başladığı iş hayatına inşaat sektörüne de girerek devam eden Cevdet Eroğlu, Türkiye'de her geçen gün beklentilerin arttığını söyledi. 31 Mart seçimlerini değerlendiren Eroğlu, "Artık vatandaş siyasetçinin vaatlerine kanmıyor. Hizmete ve ne yaptığına bakıyor. Verilen sözler yerine getirilmediğinde vatandaş bunun cevabını muhakkak verir" dedi

1993 yılında kuaför çırağı olarak iş hayatına atıldı. İlk dükkanının Büyükçekmece'de açtı. Sonrasında Güzelce'de açtığı Summer Fit Club Fitness salonu hizmete girdi. Kuaförlükte istediği amaca ve hedefe ulaştığını belirten Cevdet Eroğlu, "Dünyaya göre Türk milleti daha sınırlı beğenileri olan bir toplum. Kuaför olarak siz kendinizi geliştirseniz de uygulama alanınız oldukça kısıtlı" ifadelerini kullandı. İnşaat sektörüne de giren Eroğlu, bu sektörün de son yıllarda durağanlaştığını belirtti. 31 Mart'ta yapılan yerel seçimlerini değerlendiren ve AK Parti'nin İstanbul'u kaybetmesini "Ak Parti'nin solmuş yapraklarını döktüğünü düşünüyorum" şeklinde yorumlayan Eroğlu, son yıllarda Türk insanının beklentilerinin yükseldiğini söyledi.

Siz genç yaşınızda girişimlerinizle birçok kişiye örnek olabilecek çalışmalarda bulundunuz. Kendinizden ve yaptığınız işlerden bahseder misiniz?
1993 yılında İstanbul'a geldim. Aslen Samsunluyum. O yıllarda kuaförlük yapmaya çıraklıkla başladım. O dönem maddi durumum parlak değildi. Hem ekonomik bakımdan, hem de ilgim olması bakımından kuaförlükle ilgilenmeye başladım. Zamanla bu sektörde kendimi fazlasıyla geliştirerek kuaför salonları açmaya başladım. Önce Büyükçekmece’de bir kuaför salonu açtım, ardından şuan Güzelce'de yine işletmesinde olduğum, içerisinde kapalı havuz, bayanlar ve erkekler için ayrı hamamları, sauna masaj salonu olan Summer Fit Club Fitness salonumuzun içerisinde de bir kuaför salonumuz mevcut. Kuaförlük benim çekirdekten yetiştiğim meslek. Aynı zamanda ailemizin mesleği olan inşaat sektöründe çalışmalarım var. Samsun’da tarım aletleri satan bir işletmemiz ve bunun yanı sıra Hadımköy yolu üzerinde ‘Çıtır’ isimli bir restoranımız var.


'Çekirdekten yetiştim' dediğiniz kuaförlükte, bölgenide güzellik sektöründe tercih edilen salonlardan birisiniz. Kuaför salonları açmak hayaliniz miydi?
Her yıl insanın farklı bir hayali olur. O zamanlar 19 yaşındaydım. Fırsat yakaladım ve kendi iş yerimi açabildim. Zamanla işletmemi büyütmeye, seçenek ve koşullarımı arttırmaya başladım. Büyükçekmece'de kaliteli hizmet veren bir bay ve bayan salonu oldu. Ardından kendime çok uzak bulmadığım Fitnes salonumu açarken, bir bay ve bayan kuaför salonuna burada da yer vermek istedim. Kapsamlı bir Fitnes salonu açtık. İçerisinde demin söylediğim gibi birçok alternatif bulunduran bir işletme oldu.


Peki inşaat sektörüne çok eski yıllardan beri yakınsınız. Ailenizin mesleği olduğunu söylediniz, çok küçük yaşlardan beri sektör hakkında oldukça fikir sahibi olmalısınız. Nedir düşünceniz inşaat sektörüne dair? Son zamanlarda yaşanan krizin etkisiyle sektörün durumunu nasıl görüyorsunuz?
İnşaat benim baba mesleğim. Ailemizin mesleği. Çok küçük yaştan beri dediğiniz gibi bu sektörün içinde büyüdüm. Güzelce'de inşaat projelerimiz var, villalar, konutlar üretiyoruz. Daha önce Büyükçekmece'de bir çok proje yaptık. Şuan bu bölgede devam ediyoruz. Aynı zamanda Mimarsinan ve Mimaroba'da yine projelerimiz var. Sektör eskiye oranla sıkıntılı günlerden geçiyor. Biraz daha hareketlilik yakalamak için piyasaların daha normale dönmesi gerektiğini düşünüyorum. İhtiyaç olan her yerde konut, villa, dükkan, ofis hep satılır. Ama insanların ilgi göstermediği yerlerde konutlar üretirseniz, olumlu sonuçlarla karşılaşamazsınız. Örneğin Bahçeşehir bu anlamda son 7-8 yıldır hep aynı değerde kalarak hiç yukarı çıkamadı. Çok inşaat yapıldı, seçenek çoğaldı, sektörde uygun fiyata satışlar yapan firmalar oluştu. Bu da konutların yarı fiyatına düşmesine veya konut değerinin hiç artmamasına sebep oldu. Bu biraz da seçeneğin çok olmasıyla alakalıydı bence. Mesele Kayaşehir 60 bin konut projesiyle, İstanbul'u başka bir yere aktarma projesi gibi bir şeydi. Güzel bir projeydi. İstanbul'un yoğunluğunu farklı bölgelere aktarmak istediler ama fiyatlar son 3-4 yıldır yukarı çıkamadı. Biz inşaatlarımızı yaptığımız bölgede, Güzelce'de sektörel açıdan pek sıkıntı yaşamıyoruz. Piyasalar kötü ama, bölgemiz açısından şanslıyız diyebilirim. Projelerimizin yüzde 60'ını sattık. Kalanını da kısa sürede alıcısına ulaştıracağımızı düşünüyorum.


Yabancı yatırımcılarınız oluyor mu?
Bu bölgede yabancı yatırımcı pek olmuyor. Burası yabancı vatandaşlar için çok rağbet görecek bir yer değil. Daha çok Beylikdüzü, Esenyurt, Yakuplu, Bahçeşehir gibi bölgeleri tercih ediyorlar. Kimi yatırım için, kimi vatandaşlık almak için geldi ama Arap kökenli vatandaşların ülkemiz emlak sektörüne ilgisi oldukça fazla. Buranın yabancı yatırımcıya da pek ihtiyacı yok. İlçenin kapasitesi kadar inşaat yapılıyor. Bizim bölgemiz için, alıcı segmentimizden söz ediyorsak, yabancı yatırımcımız yok diyebilirim.

CEVDET EROĞLU


Siz Güzelce bölgesini neden tercih ettiniz?
Güzelce gelişen ve gelişmeye devam edecek nezih bir bölge. Denizi ve doğasıyla İstanbul'un merkezine uzak kalsa da, dingin bir yaşam alanı olan bir yer. Çok katlı binanın olmadığı, villaların bulunduğu bir bölge. Bu bölgeye yerleşen insanların trafik, gürültü, kalabalık gibi dertleri yok. Denize mesafesi yakın. Ulaşım sıkıntısı olmayan bir yer. Burada inşaat kalabalığı yok. İnsanlar buraya yerleştikten sonra başka bir yerde yaşamak istemiyorlar.


Siyaset ile olan bağınızdan söz eder misiniz?
Şuan için resmi olarak aktif bir rolüm yok fakat, Ak Parti ile olan siyasi bağım halen sürüyor. Recep Tayyip Erdoğan’ı sevip sayan ve destekleyen biriyim. Kendisinin iyi bir siyaset adamı olduğunu düşünüyorum. Son 17- 18 yılda nerelerden nerelere ülke olarak geldiğimiz çok açık bir şekilde ortada. Yapılan hizmetleri görmemiz gerekiyor. Bir ailenin içerisinde bile sorunlar yaşanırken, siyasetin içerisinde de yaşanması oldukça normal bir şey. Başa geldiğinde bir enkazı devralmış, ülkesi için çalışmalar ve hizmetlerde bulunmuş bir Cumhurbaşkanına sahibiz. 1999 yılı depremini bile hatırlamamız gerektiğine inanıyorum.


Türkiye olarak son zamanlarda içerisinde bulunduğumuz siyasi atmosferi ve ülkemizin genel durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de sıkıntılar yaşansa da, iyiye yönelik büyük çabalar gösterildi ve bence halen gösteriliyor. Eski yıllarda insanların halk otobüslerine, dolmuşlara binemediği dönemlerden geçtik. Annelerimizin ve babalarımızın hiç sahip olamadığı olanaklara sahip olabildik. Bunları mevcut iktidar sayesinde yaşadığımızı düşünüyorum. Neticede her şey mükemmel olacak diye bir şey yok. Bizler de vatandaş olarak ılımlı ve olan iyi şeyleride konuşmak zorundayız. Şuan bir ekonomik sıkıntıların var olduğu günleri geçirsek de hatta inşaat sektöründe olan biri olarak 1 yıldır bu anlamda sorunlar yaşasak da tüm bunların sebebi için tamamen devletimizi ve iktidarımızı sorumlu tutmak bana göre doğru değil. Bir ülkeyi iç ve dış tehlikelerden korumak ve yönetmeye çalışmak çok zor bir şey. Her yaşanan sıkıntıyı baştakilere ve hükümete yormak, her canımızı sıkan olayla karşılaştığımızda sert eleştiriler sarf etmek ve suçlamak yanlıştır. Elbette insanlar hata yapar. Recep Tayyip Erdoğan da bir insandır ve hata yapmış olabilir. Şöyle bir geçmişe, dedelerimizin, babalarımızın yaşadığı dönemlere bakacak olursak, şuan ki hayatlarımıza ve içinde bulunduğumuz döneme sevinmeli, şükretmeliyiz. Birçok insan eskiye oranla zenginleşti. 2002 yılında hane başına düşen konut sayısı yüzde 23’tü. Şuan bu oran yüzde 78. 2002-2003 yılında herkes kiracıydı. Mesele insanların artık hiçbir şeyi beğenmiyor olmamaları ve şikayetçi tavırları. Lüks düşkünü bir dönem başladı. Herkes halinden şikayetçi. Kimse yaşadığı evden, kullandığı arabadan ve sahip olduğu işten memnun değil. Bir kere lüks tüketim var. O yüzden herkes kendine vatandaş olarak ayağını yorganına göre uzatmalı.

CEVDET EROĞLU


Son seçimler üzere düşünceleriniz nelerdir? AK Parti’nin kaybetmesini, CHP’nin kazanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ak Parti'nin solmuş yapraklarını döktüğün
ü düşünüyorum. Böyle şeyler siyasette olur. Belki daha sonrası için büyük kazançlar getirecektir. Verilen mesajlar kavranırsa, titiz çalışılırsa, yanlış tutumlar baştan değerlendirilierek, yeniden kazanmaya yönelik çalışmalar yapılır ve sahip oldukları eski güce tekrar kavuşulur. Dediğim gibi siyaset dünyasında bunlar normal şeyler. Cumhurbaşkanımız bu ükeye bir asır sonra bile denk gelmeyecek bir adam. Eksikler, hatalar var. Sonuçta bir baba bile kendi hanesinde 3-4 çcocuğu varken hepsine adaletli yaklaşamıyor. 80 milyonluk bir Türkiye'yi yönetmek, ülke için dünyaya karşı mücadele vermek kolay bir şey değil. Türk milleti zenginleşmeye, lüks yaşamaya alıştı. Son zamanlarda elindekini kaybetmeye başlayınca, kriz ortamıyla karşılaşınca sanırım kafa karışıklığı yaşamaya başladı. Birçok şeyi çabuk unutan bir toplum. Hastane kuyruklarını, ekonomik dar boğazları unuttular. Siyasette yorulmak normaldir. Onlarda yorulmuş olabilirler. Fakat bu kaybettiği anlamına gelmiyor. Şimdiki gençler en başından beri AK Parti ile büyüdüğü için geçmişimizde yaşananları ve o zamanlardaki sıkıntıları bilmiyorlar. Elbette çok daha iyisini düşünerek bir başka partiye oy vermelerine saygı duyuyorum. Sonuçta tarihte birçok örneği var; Ciddi bir farkla kazananlar ciddi bir farkla kaybedebilirler. Siyaset dünyası böyle bir şey vatandaş bu süreçte seçileni izler, bakar ve daha sonra kararını verir. Olaya sağcı, solcu veya idealist yaklaşımlarla bakmaya gerek yok. Örneğin ben mesela Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’i çok beğenirim. Onu çok başarılı buluyorum. Yani demem o ki, bunun şahıslarla ve partiyle bir alakası yok. Ekrem İmamoğlu'nun başarılı olmasını dilerim. Başarılı bir ekiple Ekrem Bey de çalışmalarıyla örnek olabilir. Hizmetlerini bekliyoruz. Belki becerir, belki becermez. Bunu beş yıl içerisinde göreceğiz. Her şeyi zaman gösterecek. Umarım Sayın İmamoğlu hizmetleriyle vatandaşı memnun eder.

Sizce Büyükçekmece için Mevlüt Uysal doğru bir aday mıydı?
Bu beni aşan bir soru aslında. Cumhurbaşkanımızın taktiridir. Mevlüt bey yetenekli bir insan ve siyasetçidir. Sonuçta bir seçim olacaktı ve kendisi aday gösterildi. Seçimlerde yaşananlar için yargı süreci halen devam ediyor. Seçmen taşıma olayı ile ilgili nedense her seçimde burada bunu yaşıyoruz.


Peki AK Parti’nin İstanbul’u geri alması için sizce ne yapması gerekiyor?
Özlerine dönmeleri gerekiyor. Bu cümleyi bizzat Erdoğan söylemiştir. Başladıkları günlere dönmeleri lazım. Kibirli hareketlerden ve lüks masalardan kalkması lazım. Zengin, gösterişli hal ve hareketlerden artık kaçınmaları gerekiyor. Bunun farkındalar ve Türkiye’nin geliştiğinin de farkındalar. Ben ortada bir kaybediş görmüyorum aslında. Bu yaşanması gereken bir dönem diyelim. Ülke genelinde varlığını ve gücünü sürdürdüğünü düşünüyorum. İstanbul’u ise kopuşlardan öteri kaybettiğini düşünüyorum. Ayrıca vatandaş yaş ve emeklilik bekledi. Bu durum bunu bekleyen insanları çok etkiledi. Eğer ülke ekonomisi böyle bir kriz ile karşılaşmasaydı, tüm bunlar gerçekleşebilecek şeylerdi. Bunun da etkisi olduğuna inanıyorum. Sonuçta artık herkes cebine giren paraya bakıyor.


Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı yeni oluşum ve parti hakkında ki fikriniz nedir?
Herkes özgürdür. İsteyen istediği partiyi kurabilir. Fikirlerini ve düşüncelerini paylaşabilir. Kısacası Allah herkesin yolunu açık etsin.


HATASIZ SİYASETÇİ OLUR MU?
Sizce İstanbul seçmeni sandıkta neden CHP’yi görmek istedi ve neden İmamoğlu dedi?
En çok gençlerin geçmişi bilmemelerinden kaynaklandığını ve yaşanan ekonomik sıkıntıları sebep görüyorum. Gençler yeni bir oluşum görmek istediler. Teknoloji çağında yaşadığımız ve ciddi algıların yaşandığı bir dönem. Bu bir akım mı bilmem ama çok sayıda kişi tüm bu algılardan etkilenip, gerçekleri hatırlamaz ve göremez oldu. Hatası olmayan parti, belediye, siyasetçi veya bir insan olabilir mi, olamaz. Elbette yaşanan ve yaşatılan hatalar oldu. Bunlardan ders çıkarmak gerekiyor. İçeride ve dışarıda yaşanan kırılmalar, var olan çatlaklar onarılarak yeniden atağa geçirilebilir. Şunu da eklemek istiyorum. İstanbul’da oturmuş bir sistem var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başına kim gelirse gelsin yönetilebilecek durumda. Çünkü hazır tezgah gibi sistem kurulmuş. Beylikdüzü Belediyesi’ni üç kat borçlandırarak gittiler. Yüz elli trilyonluk borç, dört yüz elli trilyon oldu. İBB için de aynı şeylerin olmasından kaygılıyım. Bizim ülke olarak borçlanmaya ihtiyacımız yok. Büyükşehir Belediyesi bu memlekette beş yıl kriz anında hiçbir şey yapmadan, çalışanların maaşlarını ödeyebilecek bütçeye sahip. Bunu bu duruma getirenlere bakmak ve bu kazanımın elde ederek başarı katanlara teşekkür etmek lazım. Yemek pişirmek ile yemek yemek aynı şey değildir. Dolayısıyla bu saatten sonra İBB’yi bu zamana kadar oluşturduğu kazanımları sayesinde yönetmek kolay olacaktır. Belediyecilik şirket sistemiyle yönetilirse batmaz. Krizler yaşasalar bile kendilerini geliştirirler. Belediyeler iştiraklar sayesinde ayakta durular. Örneğin Kültür A.Ş, İSPAK gibi. Belediyeye asıl para kazandıranlar bunlardır. Büyükşehir Belediyesi buraya bir yol yaptığında kendi şahsi bütçesiyle yapmıyor. İştiraklerin sayesinde yapıyor. Bu sistemi kazandıranda sayın Erdoğan’dır. Anlatmaya çalıştığım şey bu. Belki İmamoğlu da bu sistemi geliştirir. İştirak şirketlerini arttırır. Belki farklı yollar izler. Tüm bunlar zaman içinde göreceğimiz şeyler.

BÜYÜKÇEKMECE'DE
KENARA ÇEKİLDİLER
Ak Parti Büyükçekmece’yi neden kazanamıyor?
Karşısında güçlü bir rakip olduğundan değil, bir araya gelinemediğinden kazanamıyor. Adayların tamamı birbirini desteklese büyük bir farkla kazanacaklar. Adayın kim olduğunun önemi yok. Yeter ki herkes elini taşın altına koyabilsin. Seçimler yaklaştığı vakit birçok aday kenara çekildi. Dolayısıyla ikilemler yaşanarak, parçalanmalar oluştu. Eğer parçalanmasalardı kesinlikle büyük bir farkla kazanırlardı. CHP belediyecilikte sosyallikten yana olabilir, fakat AK Parti ve Erdoğan gibi bir faktör olmasaydı belediyecilik kültürü gibi bir şey olamazdı. Vatandaş siyasetçinin vaatlerine kanmıyor. Hizmete ve ne yaptığına bakıyor. Artık diğer siyasi parti adayları bile skor yükseltti. Türkiye’ye belediyecilik anlayışını AK Parti kazandırmıştır. Toplum artık bunun bilincinde. Söz verilenler yerine getirilmediğinde vatandaş bunun cevabını muhakkak verir. Örneğin bizler burada 20 yıldır teleferik bekliyoruz. Temeli atılmadı bile. Belediye binası 10 yılda bitti. Tüm bu olumsuzluklar bize umutsuz hissettirse bile, beklentimiz hizmet alma yönünde. 10 yılda biten belediye binası olurken Marmaray, Osmangazi Köprüsü, 3. köprü oldu ve bitti bile.

KUAFÖRLÜKTE
AMACIMA ULAŞTIM
Kendinizi hangi sektöre daha yakın hissediyorsunuz?
İnşaat benim ailemden tanıdığım ve küçük yaşlarda daha benimsediğim bir meslek dalı olduğu için kendime daha yakın hissettğim bir sektör. Bir çok kişiye zor gelsede, benim yorulmadan yapacağım bir iş. Kuaförlükte öyle tabi ama önceliklı cevabım inşaat olur. Kuaförlükte istediğim amaca ve hedefe ulaştım. Kuaförlük için birçok eğitim aldım. Dünyaya göre Türk milleti daha sınırlı beğenileri olan bir toplum. Kuaför olarak siz kendinizi geliştirseniz de uygulama alanınız oldukça kısıtlı. Ben yıllar içinde bunu anladım. Kadınlar radikal değişikliklere çok sıcak bakmıyorlar. Erkekler ise, çocukluğundan itibaren bildiği modeller üzerinde kalmayı seçiyor. Öğrendiğinizi uygulayacak müşteri pek bulamıyorsunuz yani. İnsanlar bizim ülkemizde belli başlı kalıba sığmışlar. Kadınlar için 20-25 saç kesim tekniği varken, erkeklerde bu sayı 3-5'tir herhalde. Genelde ünlüleri örnek alarak gelip saç yaptıran bir toplumumuz var. Bir de hedef kitle olayınız var. Nişantaşı'nın müşterisiyle Büyükçekmece'nin müşterisi arasında çok fark var. Bir örnek vermem gerekirse lokasyonun etkisi önemli. Dolayısıyla kuaförlük anlamında içimde kalan hiçbir şey yok. Zaten salonlar hizmet vermeyi sürdürüyor. Bu bölgenin insanı Boğaz'da veya Bakırköy'de yaşayan insanlardan çok farklı. Onlar neredeyse Cumhuriyetin ilanından beri oradalar. Bizim bölgemize daha çok sonradan gelip yaşamaya başlamış ve yeniliğe çokta açık olmayan insanlar yerleşti. Anlatmaya çalıştığım şey, ekonomik, sosyal yapı değil, insan düşünce yapısını anlatmaya çalıştım.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *