Delta Plaza Yönetim Kurulu Başkanı Erol Çakır takım tutar gibi partivilik yapılmaması gerektiğini belirterek, "Oyumu kullanırken ülkemin çıkarlarını gözetirim. Bu fanatiklik veya tutku değil. Bu vatan aşkı" dedi. "Abdülhamit’i tahttan indirin de ne olursa olsun" düşüncesinin de yanlış olduğunu belirten Çakır, "O dönemdeki gibi bir yol izlenmemeli" ifadelerini kullandı.
14 yıldan beri Delta Plaza Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Erol Çakır Damga'ya konuştu. 2002 yılında fotoğrafçılığı bıraktığını ve Beylikdüzü'ne yerleştiğini ifade eden çakır, işini severek yaptığını belirterek, "Tek taraflı memnuniyet yeterli değildir. Her şeyi maddi açıdan düşünmeden bir hizmette bulunmalısınız. Severek yapmalısınız ki karşı tarafı da mutlu edebilesiniz" diye konuştu. Takrarlanan İstanbul seçimini değerlendiren ve 'sandıktan çıkan sonuca saygı duyulmalı' diyen Çakır, Abdülhamit döneminden örnek vererek, "Siyasetten daha öte, bütünleşmeli ve kenetlenmeliyiz. 'Abdülhamit’i tahttan indirin de ne olursa olsun' düşüncesi de çok yanlış" uyarısında bulundu.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Delta Plaza Yönetim Kurulu Başkanıyım. 12 Kasım 1957 Kayseri doğumluyum. Bugüne kadar birçok yerde uzun seneler fotoğrafçılık yaptım. 2002 senesinde fotoğrafçılığa son verdim. Delta Plazada önce bir yönetim oluşturuldu. İlerleyen zamanlarda şartlar olgunlaştı ve insanların teveccühüyle genel kurulda yönetim kurulu başkanı oldum. 2005 senesinden beri de yönetim kurulu başkanlığını sürdürüyorum. En son 29 Haziran 2019'da gerçekleşen genel kurul toplantısında tekrar Yönöetim Kurulu Başkanı seçildim. Tüm kat maliklerinin ortak uyumu ile Delta Plaza'yı ayakta tutmak için çalışmalarımıza devam ediyoruz. İnşallah kat maliklerimizin de katkılarıyla bu işin üstesinden geleceğiz.
Delta Plaza’nın Genel Kurulu’nda yeniden yönetim başkanı seçildiniz. Başarılı olmanızı neye bağlıyorsunuz?
Öncelikle bir işi severek yaparsanız başarılı olursunuz. Severek yaptığınız zaman, etrafınızdaki değerli insanlar da sizin sevginizi hissettiğinde, o sevginize ortak olurlar. Geçmişte yapmış olduğum meslekte de bu böyleydi. Fotoğrafçılık mesleğimi çok severek yaptım. Müşterilerim olsun, işletmecilerim olsun bunu fark edip, sözleşmem bitmeden yeni sözleşme yapmak isterlerdi. Ben de şartlar ne gerektiriyorsa ya da benim yapmam gereken ne varsa proje dahilinde ortaya koyardım. Neler yapmamız gerektiği konusunda, daha iyi hizmet verebilmek için karşılık diyaloglar kurardık. Böylece sözleşmeyi yenileyip yenilemeyeceğimize karar verirdim. Çünkü burada sadece işletmenin değil, hizmet verdiğiniz insanlarında memnuniyeti önemlidir. Tek taraflı memnuniyet yeterli değildir. Her şeyi maddi açıdan düşünmeden bir hizmette bulunmalısınız. Severek yapmalısınız ki karşı tarafı da mutlu edebilesiniz. Neticede bir topluma, bir insan kitlesine hizmet ediyorsunuz. Onların tamamını memnun etmelisiniz. İşinizi en iyi şeklide yapmalısınız. Böyle olduğu takdirde en güzel sonucu alırsınız. Burada şunu anlatmaya çalışıyorum; yapmış olduğunuz veya yapacağınız her iş örnek olmalı. Ayrıca ben hep şunu düşünmüşümdür; her işte birinciyi kovalamışımdır. Birinci kimdir diye sorarsanız ben olamam, çünkü ben olursam orada zirve olur ve zirveden sonra bir üst nokta yoktur. Hep o zirveyi kovalamanız için her şartta en fazla ikinci olabilirim. Birinci olabilmek için çok zaman var, ömür yetmez. Birinciyi yakalayabilmek için kendinizi kovalayıp, kendinizi yakalamaya çalışıyorsunuz. Bunu idrak edebildiğimiz zaman başarının sınırı yok. Yönetimler olsun, mesleki kurumlar olsun bir süre sonra insanlarda belli bir oranda yıpranma olabiliyor. Bu durumda kendinizi tazeleyerek insanlara adapte olmalısınız. Sizden beklenen hizmetin ne olduğu konusunda çalışmalarına dikkatle sarılacaksınız. Geçtiğimiz dönemde yapmış olduğumuz genel kurulu örnek verecek olursam, her zaman düşüncelerimize katılanlar olduğu gibi katılmayanlarda olabilir. Böyle bir durumda şöyle bir yol izlerim, sizin görüşünüze uzak fikirler sunulduğu zaman ve eleştirildiğiniz zaman, onları anlamaya çalışıp ortak paydada buluşmalısınız. Zıt fikirler ve algılar oluştuğu vakit kabul etmeyip reddetmek yerine, uzlaşmacı olumlu davranıp orta yolu bulmalısınız. Böyle olduğu zaman inanın başarı sizinle olacaktır.
Fotoğrafçılık yaptığınız günlerden bu bölgeye geliş serüveniniz nasıl oldu?
Bu bölgeye 1999 senesinde geldim. İl il geldiğim zaman buralar elbette böylesine gelişmemişti. Kendime hem yazlık hem kışlık bir bölge arıyordum. Birçok yer gezdim o dönem fakat hiçbir yeri istemedim. İstanbul’a yakın olmasını düşündüm ve burayı gezerken çok beğendim. Benim işlerim Etiler, Ulus ve Beşiktaş gibi İstanbul’un çok merkezi yerlerinde olduğu için daha uzak bir seçmemeliyim diye burası aklıma yattı. Beylikdüzü'nün havası başta olmak üzere her şeyi gerçekten çok güzeldi. Sakin ve dingin bir ortamı olduğu için etkilendim. İnsanlar ileri ki yaşları için kendilerine yaşayabilecekleri bir yer ararlar, benimki de böyle oldu ve buraya yerleşme kararı aldım. Daha sonra burada işletme kurarak hayatımı geçirmeyi ve bir takım sosyal aktivitelerde bulunarak zaman geçirmeyi planlamıştım. İnsanlarla iç içe ve iletişim içinde olduğunuz zaman hayat sizi bir yerden başka bir yere siz plan yapsanız dahi, başka yerlere götürebiliyor. Benim gayrimenkul merakım da vardı ve çalıştığım dönemlerde bu bölgede yatırım yapmaya başlamıştım. 2003 yılında emekli olunca içinde yer aldığım bir kooperatifin yöneticiye ihtiyacı vardı ve 2004 yılında benden rica edildi. Ben de bu şekilde buralı oldum.
O yıllar da ilişkiler daha samimiydi sanırım...
Eski dönemlerde bu işler komşuluk ilişkileriyle yürürdü. Şimdilerde resmi bir şekilde tamamen hukuki durumlar eşliğinde yürüyor. Böylelikle iş profesyonelliği doğurdu. Bugün bu işi yapabilmek için donanımlı olmanız şart. Yapılan işi takip edebilmeniz için bilgili ve bu anlamda kendinizi yetiştirmiş olmanız lazım. Ben eskiden bu mesleğin üniversitelerde bir alanı olması gerektiğini düşünürdüm. Günümüzde okullarda dersleri verilmeye başlandı. Nitekim kendim hemen yöneticilik alanında sertifika programına yazılarak özel bir üniversiteye kayıt yaptırdım. İşimi daha iyi yapabilmek için sertifika aldım ve etkilerini mesleğimde görmekteyim. Bir işi iyi yapabilmek için o konuda bilginiz olmak zorundadır. Benim işim sadece aidat toplamak değil, yöneticinin işi bulunduğu toplumu ayaklandırmak, bulunduğu yere değer katmak ve bunlarla beraber toplumla iç içe olabilmektir. Toplum ile ilgili ve istişare içinde olması gerekiyor. Bir muhtarı düşünün, işi sadece gelen vatandaşa istediği evrakı vermek mi? Hayır değil. Gelen vatandaş ile yakından ilgilenir ve onların temel sorunları için yardım etmeye çalışır. Yani bende kendimi bu noktada çözüm noktası olarak görüyorum.
Yaptığınız iş büyük sorumluluk gerektiren bir iş. Bu kadar sorumluluk almanın zorlukları olmuyor mu?
Elbette zorlukları var. Önemli olan bu zorlukları nasıl aştığınızdır. Siz düşüncelerinizi kafanızın içinde saklamayıp insanlarla bunu paylaştığınızda, ortak noktayı bulduğunuz zaman işler daha kolay hale gelir. Ben Erol Çakır olarak şuna hep öncelik veriyorum; karşımdaki insanın benimle ilgili kafasında soru işareti olmamalı. Bu soru işaretleri ortadan kaldırdığım zaman her şey çok daha kolaylaşıyor. Dolayısıyla önceliğim bunu çözümlemekten geçiyor. Sonrasında aşılamayacak hiçbir sıkıntının ortada olduğunu görmüyorum. Herkes düşüncesini şeffaf bir şekilde açıkladığı vakit, çözüm odaklı hareket ederek sorunları yok edebileceğimizin inancındayım. Yol haritanızı ortak payda üzerine çizerseniz sorunlar konusunda sıkıntı yaşanacağına inanmıyorum.
Bulunduğunuz lokasyon çok güçlü bir yer. Bu alanı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben hep şunu düşünmüşümdür; lokasyon olarak belli noktaların kesiştiği şanslı bir bölge. Bir tarafınız Avcılar, bir tarafınız Beylikdüzü, bir tarafınız Büyükçekmece. Burası tam ortada kalmış bir iş merkezi. ‘Yüzük taşı’ benzetmesi yapıyorum. Bunun değerini toplum ve yönetici birlikte verir, kimse tek başına bir şey yapamaz. Bulunduğumuz yeri ben hep buna benzetirim. Etrafımızda birçok ticaret merkezi var. Bizde bunlara ayak uydurabilmeliyiz diye düşünüyorum.
Siyasete ve Sivil Toplum Örgütleri’ne bakış açınız?
Her vatandaş gibi bende oyumu kullanıyorum. Oyumu kullanırken de ülkemin, vatanımın çıkarlarını gözetirim. Benim için önemli olan ülkem. Bu tuttuğunuz takıma dair hissettiklerinize benzeyen bir his değil. Fanatiklik veya tutku değil. Bu vatan aşkı. Yani milli bir duygu ve his. Toplumun geleceğini hatta İslam alemini düşünerek karar vermeliyiz. Siyaset bu kadar incedir. Parti tutmaksızın ülkeye kimin faydası olacaksa, onun yönetmesini isterim. Siyasete olan bakış açım bu. Kim doğru çalışıyorsa o yönde seçim yapmaya çalışırım. Aynı zamanda eleştiri yapacağım zaman da eleştirebilmeliyim. Eleştiri önemlidir, özellikle gelişmeniz ve doğruyu görebilmeniz açısından. Siyasette de, siyasilerde de bir yorgunluk söz konusu olabilir. Mental yorgunluk yaşamaları oldukça normal. Ancak her şeye rağmen Türkiye ve Türk vatandaşları için hangi parti doğru işler yapacaksa, o parti olmalı. Burada bir siyasi partiden söz etmiyorum. Genel düşüncem bu yönde. Bu işin en son yeri sandıktır.
Demokrasi ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz? İstanbul seçimleri hakkında ne söylemek istersiniz?
İlk seçimlerin birtakım sebeplerden ötürü tekrarının yapılması için karar alındı. Bir vatandaş olarak oy kullanma aşamasında düşüncemizi sormuş oldular. Bunu da sandıkta yansıttık. Arada bu kadar çok fark olmasını beklemiyordum. Demokrasi diyorsak sonuca saygı duymak zorundayız. Eksik veya yanlış görünen ne varsa, tespit edilmeli ve düzeltilmelidir. Üstteki idarecilerimiz meseleleri anlayabilmeli ve anlatabilmeliler. Siyasetten daha öte, bütünleşmeli ve kenetlenmeliyiz.
'Abdülhamit’i tahttan indirin de ne olursa olsun' düşüncesi çok yanlış. Geçmiş tarihimizde buna benzer bir hikayemiz var. Aynısının günümüzde olmasını hiç istemem. O dönemdeki gibi bir yol izlenmemeli. Onu hain olarak tanıttılar. Ben mevcut iktidarın o durumda kalmasına üzülürüm. İktidarın kendisini ve etrafını yenilemesi gerektiğine inanıyorum.
Yönetimler zaman geçtikçe yıpranmaya başlarlar. Siz yıpranmamak için ne yapıyorsunuz?
Daha önce söz ettiğim gibi, önce kendinizi seveceksiniz. Her şeyden önemlisi bu. Kendinizi severseniz, evinizden huzurlu bir şekilde çıkar ve iş yerinize huzurlu bir şekilde gelirsiniz. Böylelikle insanlara pozitif yaklaşımlarda bulunabiliyorsunuz. İnsanların sıkıntıları dinleyip, onlar için elinizden geldiğince çözüm üretebiliyorsanız, karşılıklı diyalog sağlayabiliyorsanız yıpranmanız için ortada sebep kalmaz. Kısacası ben sıkıntılı zamanlarda, çözüm odaklı düşünürüm ve bu şekilde yıpranmanın önüne geçmiş olurum. Karşılıklı iletişim, çözüm odaklı olabilme yıpranmanıza engel olur. Birbirimizi dinlemeli, empati yapabilmeli ve çözüm odaklı düşünmek zorundayız. Eğer bunları yapamazsam, bırakın yıpranmayı asla başarılı olamam bile. Bu ticarette de, siyasette de hatta yaşamın her alanında böyle olmalıdır.
ÖNCE KENDİNİZE GÜVENMELİSİNİZ
İnsanların size güvenmesini neye bağlıyorsunuz?
Önce kendinize güvenmelisiniz. Ben buraya yönetime girdiğim zaman o kadar çok sorun vardı ki, hepsini zaman içerisinde kurduğum diyaloglar sayesinde halledebildim. Çalıştığınız kişiler ve oluşturduğunuz ekip bu noktada önemli bir rol oynar. İnsanların sesini duymalı ve gerçekten yanlarında olmalıyım düşüncesiyle bu zamana kadar yol aldım. Gelen seslere ve yapılan yorumlara açık olmam dolayısıyla belki de birçoğunun güvenini bu şekilde kazandım. Yanınızdaki insanlar size güvenemiyorsa ortada muhakkak problem vardır. Öncelikle insan ilişkileriniz kuvvetli olmalı. Dürüst düşünüp, dürüst davranmalısınız. Böyle yaparsanız çevrenizin güvenini kazanırsınız. Ben bu yolculuğa bu düşüncelerle çıktım, halen de böyle devam ediyorum. Bu yüzden insanların bana olan güvenleri her geçen gün artıyor. Dümenini elime verdikleri bir geminin kaptanıyım. Amacım gemiyi en güvenli ve en kısa yoldan limana yanaştırmak. Bunu düşünüp, bu yönde hareket ettiğiniz zaman insanların size olan güveni artar. Ben hiçbir şeyi tek başıma başaramam. Ortada masa düşünün, herkes bir ucundan çekeceğine hep birlikte havaya kaldırabiliriz. Şahsi çıkarlarını gözetmeyip, birlik sağlayıp başarı ivmeniz daha yükseğe çekerseniz, insanlar size güvenmeleri gerektiğini bilirler. Bulunduğunuz makama değil de, kendinizi hizmetkar olarak düşünerek doğru katkılarda bulunmalısınız. Toplumdan kopmayarak, talepleri önemseyerek ilerlerseniz yükseliş kendiliğinden gelir. Hep derim; herkesin, hepimizin bir diğer alternatifi vardır. Herkes işini doğru yaptığı müddetçe başarı kaçınılmaz bir son olur.
BEN YOKUM BİZ VARIZ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Esenyurt Belediyesi’nden bir beklentiniz veya onların size katkıda bulunacağı unsurlar var mı?
İBB’den veya Esenyurt Belediyesi’nden bu alana yapılacak her yatırım bize yansıyacaktır. Bu noktada şunu söylemeliyim; ‘Ben yokum, biz varız, Büyükşehir ile beraberiz.’ Yapacakları her proje ve düşünülen her iyi şey bize avantaj sağlayacaktır. Bunun için kendilerine şimdiden buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Bu konu siyasi düşüncelerden çok öte bir şey dolayısıyla bir talep ve beklentimizin olmasına gerek yok. Zaten sağlanan her yeni proje, bölgemizin yükselişine katkıda bulunacak. Esenyurt Belediye Başkanı sayın Kemal Deniz Bozkurt kendisini siyasi olarak değil de, bu bölgenin hizmetkarı olarak düşünürse, toplum tarafından kucaklanacaktır. Bizler de üstümüze düşen, yapmamız gereken bir şey olduğunda gönülden destek oluruz. Keza Büyükşehir için de aynı sözlerim geçerli. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu belki Beylikdüzü Belediye Başkanıyken yapmak isteyipte yapamadıklarını daha kolay yapabilecektir. Burası Beylikdüzü, Esenyurt, Avcılar ve Büyükçekmece. Biz bir bütünüz. Dolayısıyla atılacak her yeni adım katkı sağlayacaktır.
DELTA PLAZA MOZAİK GİBİ
Bölgenize ekonomik anlamda katkı sağlayan iş adamları veya siyasiler var mı?
Delta Plaza’yı ben küçük bir ülke olarak kabul ediyorum. Burada her kesimden ticaret yapan insan var. Siyasetçiler, dış ticaret yapanlar, ekonomiye bire bir katkı sağlayanlar var, dernekler ve vakıflar var. Yani burası bir mozaik gibi. Her ülkenin her kesiminden burada kendi bölgesini temsil eden kişi veya kişiler var. Hepsiyle bir noktada buluştuk. Amacımız bayrak taşımak. Karşılıklı olarak birbirimize eleştiri, beklenti ve taleplerimizi geçirebiliyoruz. Önemli olan şey bu.