Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
16°
Ara
Damga Röportaj Nilüfer Perihan Kurtoğlu: Aşk diller ötesidir

Nilüfer Perihan Kurtoğlu: Aşk diller ötesidir

Yazar ve tiyatrocu Nilüfer Perihan Kurtoğlu Damga'ya konuştu. İletişim Fakültesi mezunu olduğunu fakat sürekli sanatla iç içe olmayı tercih ettiğini ifade eden Kurtoğlu, “Uzun yıllar yazamadım. Konuşamadığım için yazmaya başladım” dedi. Kurtoğlu, kendisini bazen sahne, bazen yazı, bazen dans, ender de olsa şarkılarla ifade ettiğini söyledi.

Okunma Süresi: 6 dk

Kendisini dünyalı olarak tanımlayan Perihan Kurtoğlu Damga'ya konuştu. Çocukluğundan beri dansa, müziğe, sahnede olmaya hevesli olduğunu belirten Kurtoğlu, “Hani çocukken ne olacağı belli olanlardandım” dedi. “Üniversiteye girerken de babam nasılsa izin vermez diye sanata en yakın bulduğum mesleği, iletişim fakültesini yazdım” diyen Kurtoğlu, gazetecilik hayatından sonra tiyatroya başladığını belirtti. Babasının vefatından sonra tiyatroya döndüğünü ifade eden Kurtoğlu, “TAL’de Ayla-Beklan hocayla eğitim, İTÜ oyuncularıyla çalışmalar derken, 23 yıl olmuş” diye konuştu.


Nilüfer Perihan Kurtoğlu kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Arnavut, Abhaz, Kürt, Ermeni kökenli bir dünyalıyım. Yarım yüzyıl bitti geleli. Köklerimin, bilebildiğim kadarıyla altını çizmem bu çok kültürlülüğün güzelliğine vurgu yapmak için. Yoksa, hepimizin aynı yerden geldiğinin, aslımızın aşk olduğunun, kadın, erkek, oralı, buralı, tiyatrocu, gazeteci vs olmanın misafir olduğumuz bu dünyaya ait geçici kimlikleri olduğunun farkındayım. Bu geçici kimlikleri tiyatro oyuncusu, yönetmen, yazar, bazen şarkıcı, hayvan ve doğasever olan birisiyim. 


Size nasıl hitap ediliyor genelde, ben de öyle hitap edeyim...

Peri diyorlar genelde.  Kim ne derse kabulüm, hepsini seviyorum.

Nilüfer Perihan Kurtoğlu
 


Peki Peri Hanım, tiyatronun hayatınıza nasıl girdiğini öğrenebilir miyiz?

Tuhaf bir şekilde girdi. Çocukluğumdan beri dansa, müziğe, sahnede olmaya hevesli bir çocuktum. Hani çocukken ne olacağı belli olanlardandım. Azıcık azıcık bir şeyler yaptım ama hiçbirinin eğitimini almadım ciddi bir şekilde. Üniversiteye girerken de babam nasılsa izin vermez diye sanata en yakın bulduğum mesleği, iletişim fakültesini yazdım. Mezun olup stajyer olarak gazeteciliğe başladığımda paraşütle atlamaya karar verdim. Babamın yine izin vermeyip kızacağını düşünsem de sağlık raporumu hazırladım ve karşısına oturdum. Dokuz gün Eskişehir’de kalmam gerekiyordu. Kızmadı, fakat düşersin, ölürsün, korkarım filan dedi. Ben de isyan ettim, sen her şeyi yapmışsın bana hiçbir şey yaptırmıyorsun diye. İşte o an bizim tiyatroda baht dönümü dediğimiz şey oldu. Babam, “İlla bir şey yapmak istiyorsan konservatuvarın tiyatro sınavına gir” dedi. Ben de sanat sanattır, madem balerin, piyanist filan olmakta geç kaldım tiyatrocu olayım deyip, hemen araştırmalara başladım.

Nilüfer Perihan Kurtoğlu
 


Konservatuvar mı okudunuz?

Yok. İlk sınavı kazandım. İkinciyi kaçırdım derken, gerçekten oyuncu olmak istediğimi anladım. Ali Poyrazoğlu’nun tiyatro okulu açılmıştı o sene. Bir yıl boyunca oraya devam ettim. Ayşe Emel Mesçi, Sedef Ecer... Lakin, rahmetli babam çoktan fikrini değiştirmişti, bütün yıl kavga ile geçti ve sonunda henüz özgürlüğüne kavuşmamış bir genç kadın olarak onun dediğini yapmak zorunda kaldım. Kendimi Sabah’ın plazasında bir ekonomi dergisinin muhabiri olarak buldum. Ki ekonomiden hiç hoşlanmam ve anlamam.


Ve gazeteci oldunuz. Tiyatroya devam edebildiniz mi bir yandan?

Hayır. Üzerimde uzun kadife elbisemle plaza koridorlarında, ben aslında tiyatrocu olmak istiyorum diyerek dolaştım beş yıl. Ben, zorunlu gazetecilik dönemi diyorum buna. O dönemde hocam Ali Poyrazoğlu’nun sözü çok güç vermişti bana, şöyle dedi: “Ben de gazetecilik yaptım bir dönem. Hedefe giden yol her zaman hedefe dümdüz giden yol değildir.” Babamın vefatından sonra tiyatroya dönmeye cesaret bulabildim. TAL’de Ayla-Beklan hocayla eğitim, İTÜ oyuncularıyla çalışmalar derken, 23 yıl olmuş.


Peki anneniz ne diyordu bu seçiminize?

Annem ben iki, abim beş yaşındayken vefat etmiş. Süreki babamdan bahsetmem bu yüzden. Benim güzel anılarımda da zor anılarımda da hep babam var. Zaten bu kadar korumacı olması annesiz çocuklar büyütüyor olmasındandı.
 

Sizin aynı zamanda yazar yönünüz de var, yazarken ilham kaynağınız nedir?

Gazetecilikten sonra uzun yıllar yazamadım. Aslında, hayattaki ilk yazma nedenim konuşamamam herhalde. Konuşamadığım için yazmaya başladım ben. Yani okulda, derste filan değil de ailemle, aşk ilişkilerimde, mektup yazmak her zaman daha kolay gelmiştir kendimi ifade etmek için. Bir diğer sebep ise hayatta yazma, tiyatro ya da başka bir şey yapmamla aynı. Hayatı ve kendimi, varoluşu keşfetmeye, anlamaya çalışırken, ifade etmek istediklerimi nerede anlatabiliyorsam orada hayat buluyor. Bazen sahne, bazen yazı, bazen dans, bazen ender de olsa şarkı olarak. Bir de rüyalarım, vizyonlarım yaratıcılığımın merkezi gibi. Gerçek ve hayalin iç içeliğinin sihirli olduğunu düşünüyorum, ki zaten içiçeler.


"Müzisyenlik, yazarlık, tiyatro" sizin için neler ifade ediyor?

Öncelikle müzisyen değilim, Asl-ı Aşk Ada Müzik’ten albüm olarak yayınlandığı ve şarkılarda benim de vokallerim olduğu için öyle geçiyorum bazı kaynaklarda, ama müzisyen demem doğru olmaz kendime. Müzik seven, çalışan bazen müzik de üreten biriyim. Hepimiz bu dünyaya hediyelerimizle geldik. Bu hediyeler yapınca mutlu olduğumuz ve bu yolla ışığımızı paylaşabildiğimiz şeyler. Saydıklarınız, dansı da ekleyelim, benim için bunları ifade ediyor. Bu ekmek yapmak ya da marangozluk ya da sadece insanları dinleme yeteneği de olabilir. Kimi hayvanlarla iyi anlaşır, kimi şifacıdır, kiminin yemeği muazzamdır. Hiçbir farkı yok. Yeter ki dünyayı hep birlikte güzelleştirelim.


Hayaliniz gerçekleştirmek istediğiniz bir projeniz var mı?

Var. Hikaye kitabım “güvercin günlüğü” yolda. Köpeğimin hikayelerini “Leydi Çok Şükür’ün Maceraları” adıyla yazdım, şimdi resimleniyor. Çocuk kitaplarını çok önemsiyorum, sadece çocuklara değil, yetişkinlerin naif, neşeli, çocuk tarafına hitap edebildiği için. Bir hayalim de barınak, huzurevi ve kimsesiz çocuk yurtlarını aynı çatı altında toplayan bir proje. Yaşlılar, çocuklar ve hayvanlar, birbirlerine yaşam sevinci aşılayacaklar diye düşünüyorum. Doğada, doktor, veteriner ve öğretmenlerin eşliğinde bir arada yaşanan “yuva”lar hayalim. Hayal edebildiğimiz, söze döktüğümüz ve  bedenimizle hissettiğimiz her şey, evrenin dileğiyle de bir ise mümkündür.


DÜNYA İNSAN MERKEZLİ OLMAKTAN MEZUN OLMALI

Çok zarif ve nezaketli birisiniz, bunun zararını gördüğünüz oldu mu?

İnsan, olmakta olan tek canlı. Hayvanlar, bitkiler zaten mükemmel. Zararını gördüğüm şey zarif ya da nezaketli olmak değil, sınır koymayı becerememiş, doğru zamanda hayır diyememiş olmak olabilir. Üstelik kalbim bana fısıldadığı halde. Bu da öncelikle benim sorumluluğum. Ve nihayetinde hepimiz birbirimize aynalık ediyoruz, zarar vermek, zarar görmekten ziyade öğrenmek mümkün. Artık duygularımı ifade etme konusunda daha özgürüm. Kendime ve herkese dürüst olmaya çalışıyorum. İncitmeden. Bunu nazik olmak için değil, hepimizin, tüm varoluşun eşit olduğuna, bir olduğuna inancımdan yapmaya gayret ediyorum. Dünya insan merkezli olmaktan mezun olmalı artık. Yanlış yaptığımı düşündüğümde de kendimle yüzleşmeyi ve özür dilemeyi biliyorum. Yine de içimdeki beş buçuk yaşındaki çocuğu dizginleyemediğim zamanlar oluyor. Bir hocam: “Hayata kendinizi yüzde yüz açarsanız, birileri ışığınıza aşık olup gelecek, birileri de çöplerini size boşaltmak isteyecek” demişti. Hem kalbimi açık tutup, hem gerektiğinde mesafe ayarı yapmayı öğreniyorum. Fena da gitmiyor.



BİRİ AŞKI DİĞERİ MEŞKİ ARIYOR!

En son oynadığını Asl-ı Aşk Masalı 'nın aynı zamanda yazarısınız. Bize biraz oyundan bahseder misiniz?
Asl-ı Aşk, Mübin ile (Mübin Dünen) ile ortak üretimimiz. Onun müziği masalın olmazsa olmaz yarısıdır. Asl-ı Aşk, biri aşkı, diğeri meşki arayan iki karakterin yolculuğunu anlatır. Varoluşun ilk anından, sonsuzluğa devam eden yolculuk. Kadın ve erkeğin, söz ve müziğin, aşkla meşkin birbirini arama, bulma hikayesi. Çünkü her masal biriciktir ve her masal bir diğerinin masalıyla birlikte yazılır. On iki kişilik, hepsi dostum olan müzisyen ve anlatıcılardan oluşan bir grubumuz var. Masalın içinde Ermenice, Arapça, Kürtçe ve nihayetinde benim kalp dili dediğim bilinmeyen bir dil var. Çünkü aşk tüm dilleri kucaklar ve diller ötesidir.

SÖYLEŞİ/DİLEK BOZKURT

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *