“Doğduğum günden beri müzikle içiçe olan ve bu alanda ciddi eğitimler alan bir müzik tutkunuyum aslında. İstanbul doğumluyum, aslen Greek kökenli bir Türküm” diyen Michael Kuyucu, hayatını ve müziğe dair olan düşüncelerini Damga okurları için anlattı. Kuyucu “İngiliz Ana bilim dalında lisan, İşletme -Pazarlama alanında yüksek lisans ve medya ekonomisi ve işletmeciliği alanında doktora yaptıktan sonra iletişim uygulamaları alanında doçent oldum. Bir yandan sektörde bir profesyonel olarak çalışırken diğer yandan da akademik çalışmalarıma devam ediyorum” diyerek kendi tanıtırken, sorduğumuz sorulara da içtenlikle yanıt verdi.
Radyoculuğa ne zaman başladınız?
Radyoculuğu doksanların ortasında başladım. O dönem özel radyolar yeni açılmıştı, tabii ki öyle pat diye girmedim sektöre, herkesin geçtiği süreçlerden bende geçtim. Önce yerel radyo, önce bedavaya çalışma, sonra ulusal radyo, önce haftada bir program , sonra kuşak programları .. Yani sabırla aşılması gereken tüm yolları tek tek aldım. İlk ulusal olarak yayın yaptığım radyo Alem Fm’di, bu radyo aynı zamanda ilk yöneticilik tecrübemin de yaşadığım radyoydu.
Radyoculuk alanında ilerlemek isteyenlere ne gibi tavsiyeler vermek istersiniz?
Günümüzde radyo mecrası çok değişti. Bunda tabii ki en büyük rol teknolojik gelişmeler oldu. Eskiden bir proje veya iyi bir ses yeterliydi. Şimdi iyi bir proje, iyi bir ses, sosyal medyada kendini gösterebilecek bir fırlamalık, müzik bilgisi, genel kültür bilgisi ve en önemlisi teknoloji bilgisi lazım. Bugün radyocunun dijital medyada da iyi olması orada da üretmesi ve içerik hazırladığı alanda bilgili ve kültürlü olması lazım ki, adam akıllı iyi bir markada çalışabilsin.
Gazetecilik sektörüne ilgi duymaya ne zaman başladınız ?
Gazetecilikte benin eski alanım. Çocukluğumdan beri yazmayı çok severdim. Orta okul yıllarımda albüm yorumları yazardım, bir defterim vardı ona el yazımla yazardım. Böyle başladı aslında yazarlık. Sektöre girince dergi ve gazetelerde yazılar yazmaya başladım. İlk 1997 yılında başladım yazılarıma. Yazı yazdığım mecralar içinde Hürriyet Gazetesi, Kral Dergisi, Birgün Gazetesi, Yeni Yüzyıl Gazetesi, gibi pek çok gazetede yazdım. Şu an da yaklaşık üç yıldır YeniBirlik Gazetesinde haftanın üç günü yazı yazıyorum. Yazmayı çok seviyorum, benim için en büyük zevklerden biri diyebilirim.
Ülkemizde Gazeteci olmak zor mu?
Tabii ki zor, hem de çok zor. Çünkü iki büyük sıkıntısı var gazeteciliğin. Biri tiraj ve erişim diğeri ise ekonomik zorluklar. Şu an basılı gazetelerin tirajı çok ciddi düşüş içinde, bunun pek çok nedeni var ama yapılması gerekenler yapılmıyor. Ben geleneksel gazeteciliği, yani basılı gazeteyi çok sevdiğim ve hala dokunarak okumaktan zevk aldığım için buna üzülüyorum. Tabii ki dijitalleşme artık hayatımızın vazgeçilmezi. Buna gazetelerinde , gazetecilerinde ayak uydurması lazım. Ben kendi adıma buna çok dikkat ediyorum. Ama basılı gazetelerin ayakta kalmasını istiyorum. Gazeteciliğin yaşadığı bir diğer önemli sorun, ekonomik sıkıntılar. Bir kaç ulusal gazetedeki sosyetik yazar dışında kimse para kazanamıyor gazetecilikten, bu bana çok dokunuyor ama sistem böyle ne yapacaksınız.
Pop Müzik sizce nereye doğru gidiyor?
Pop müzik bir şekilde hayatına devam ediyor, ama tabii ki kalite olarak düşüşte. Ondan pek de iyi gittiğini söyleyemem. RAP müzik, yabancı müzik, alternatif müzik gibi müzik türleri pop müziğini tehdit etmeye başladı. Bunun tek nedeni pop müzikteki kalite düşüşü. Ancak pop müzik hiç bir zaman bitmez, evrilir, dönüşüme uğrar ama hep var olur.
Müzik Sektörümüzün gidiş hattı hakkında neler söylemek istersiniz?
Müzik sektörü artık tamamen self- production ve dijitalleşmeye doğru gitti. Artık şarkıcılar , sanatçılar albümlerini kendileri finanse ediyor ve kendileri üretip yayınlıyorlar. Bir diğer önemli konuda artık fiziki satışlar bitmek üzere, yani CD satışı filan yok denecek seviyelere düştü. Her şey dijitalleşti. Youtube, Apple Müzik, Spotify, Fizy gibi platformlar artık yeni kasetçiler, plakçılar oldu.
Ünlüleri programınıza konuk alırken sizi zorlayan ünlüler oluyor mu ? Konuk bulamadım diye programlarını sonlandıran Radyo Proğramcıları çok iken?
Öyle bir sıkıntım olmadı. Çünkü benim program içerik skalam çok geniş. Sadece popülist düşünmüyorum. Pazara yeni giriş yapan noname dediğimiz solistler, pop ve dışındaki türlerde de konuklar alıyorum. İşini iyi yapan herkes konuğum olabiliyor, ondan konuk konusunda sorunlarım olmuyor. Bazen sadece akustik müzik performansı içeren programlarda sıkıntılar yaşayabiliyorum, bunun nedeni ise ülkemizde şarkı söyleyebilen, iyi ve canlı şarkı söyleyebilen az sayıda yorumcu var.
En ilginç Program anınız nedir ?
Çok anım var. Ama madem ki müzik dedik. İlk aklıma gelen anımı söyleyeyim. Yıldız Tilbe programıma konuk olacaktı. Biz onu beklerken yayın başladı, onun şarkıları ile açılışı yaptık. Baktım Yıldız hala yok, aradım “Yıldız nerdesin?” dedim. “Evdeyim uyuyorum” dedi. Meğer o gün programa geleceğini unutmuş ve tarihleri karıştırmış. Böyle çok ilginç olay yaşadım.
Korona Virüs ülkemizde salgın hastalık olarak yaygınlaşmaya başladı ne gibi önlemleriniz var?
Çok zor bir dönem. Ben hem kendi adıma hem de insanlık adına çok üzülüyorum. Dünya tarihinde ilk kez dünyadaki herkesin bir düşmanı var, ortak bir düşmanı var, o da Korona Virüs Salgını. Uzaylılar bile gelseydi dünyaya belki aynı olurdu. Yani iş sıkıntılı. 3. Dünya Savaşı gibi bir şey. Her ne kadar tıpçılar bu korona virüsünü biyolojik bir silah olmadığını savunsa da , ben bunun küresel üstünlük savaşında birileri tarafınan üretildiğini düşünüyorum. Tabloyu da çok ince detaylarla izliyor ve anaşiz ediyorum. Sosyo- ekonomik anlamda bunun bir biyolojik silah olduğu ve bir taşla çok kuş vurduğunu gösteriyor. Bu tabii ki benim tezim. Tabii ki kendi adıma çok tedirginim, bir yandan uzaktan çalışma sistemi ile bir yandan önlemler alarak korunmaya çalışıyorum. Bir yandan da tedirginlikle konuyu izliyorum. Kendi adıma korunmaya çalışırken bir yandan da olası bir hastalıkta kendime eylem planı geliştiriyorum. Bir A planım var, bir de B planım var. İşlere uzaktan da olsa devam ediyorum, planlarımı da yapıyorum ama sanırım hepimizin hayat planlarını bu sene korona salgını belirleyecek gibi.
Sosyal Aktiviteleriniz neler?
Şu dönem fazla bir sosyal aktivitem yok. Yaptığım her şeyi işimin bir parçası olarak yapıyorum. Korona öncesi biraz daha spor, sinema, konser gibi etkinliklere gidiyordum. Şimdi oda gitti. Şu an korona biraz moralimi bozdu, moralim bozulunca diyetimi bozuyorum, o canımı sıkıyor. Korona döneminde uyku ve çalışma dışında hiç bir şey yapmıyorum desem abartı olmaz.
Radyoculuk ve Gazetecilikten başka neler yapıyorsunuz?
Akademisyenlik yapıyorum, bir de tabii ki hayatımın en önemli parçası olan müzik. İstanbul Aydın Üniversitesi ve İstinye Üniversitesinde hocayım. Tabii ki korona ile beraber dersler online oldu. Dönem dönem TV programlarım oluyor ve benim için en önemlisi, dijital medyama üretiyorum. İyi bir ekibim var. Müzik Habercisi adlı müzik haber portalım, Akustik Fm adlı platformum ve Youtube için ürettiğim içeriklerle geçiriyorum zamanımım. Dijitale üretmek bana büyük zevk veriyor.
Adını bile bilmedigimiz isimlerin Youtube’de izlenme oranları milyonları buluyor ve bir süre sonra ortalıktan kayboluyor bu isimler sizce bunun sebebi nedir ?
Bunu hala anlamadım, hem sektörel hem de akademik anlamda bunu inceliyorum. Bir kaç istisna dışında hiç birinin gerçek anlamda başarılı olduğuna inanmıyorum. Youtube’da elde edilen o başarıların arkasında bir takım güçlerin olduğuna inanıyorum. İnanmıyorum hatta, tespit ettim. Arkalarında küresel güçler olan bazı ajanslar, bazı insanlar, reklam veren gibi dinamikler bazı insanları seçiyor, onları yukarı çıkartıyor. Burada Youtube gibi küresel medya markalarının da promosyonu yapılıyor, bunu yaparken de ülkelerden belirli insanları seçip onları şöhret ediyorlar. Sonra sistem onları bırakıyor ve yenilerini alıyor. Bu bir döngü. Maalesef küresel dijital medyanın yeni küresel medya düzeninde ki yerini arttırmak adına dönen bir döngü.
Dinleyicileri ile Konserlerde Uçsuz Bucaksız aralarına barikat koyduran sanatçılar hakkında neler söylemek istersiniz?
Çok saçma ve aptalca. Ama tabii ki biraz da izleyicilerin de profesyonel izleyici olmamasından dolayı da kaynaklanıyor. Ben hayatımda hiç bir zaman konser izlerken bir sanatçıya gidip ona sarılmak, onu öpmek gibi bir şeyi düşünmedim. Bu bakımdan ele aldığımda hak veriyorum şarkıcılara. Ama yine de bu bahane değil. Hepimizin birbiri ile içiçe olması, barikatsız ve özgür bir iletişimde olmalıyız.
Sanatçılardan İdolünüz var mı ?
Türkiye’de Ajda Pekkan’ı çok seviyorum. Bunun dışında Kayahan, Onno Tunç, Yunanistan’da Giannis Parios, dünyada Julo Iglaseas, Michael Jackson, Beatles, Michael Bolton gibi isimler benim için çok ama çok özeldir.
Yeni Jenerasyondan kimleri beğeniyorsunuz?
Yeni jenerasyonda kadın şarkıcılar daha başarılı. Tartışmasız Aleyna Tilki bu konuda en başarılı isim bana göre.
Medya ciddi haberi sevmiyor
Müzik ülkemizde sizce neden magazinleştiriliyor ?
Bunun tek nedeni medya. Medyamız ciddi haber yapmayı sevmiyor. İlle de konuyu sululaştıracaklar. Bu birazda medya çalışanlarının kendi vizyonları, hayata bakış açısı ve işin kolayına kaçma güdüsünden dolayı oluyor. Maalesef olmaya da devam edecek. Ciddi habercilik yapmayı sevmeyen bir medyadan başka da bir şey bekleyemeyiz.
Hiçbir yarışmaya inanmıyorum
Müzik Ödülleri ve Müzik yarışmaları birer PR çalışması mı bu konu hakkında siz neler düşünüyorsunuz ?
Hiç bir yarışmaya inancım kalmadı. Hepsi palavra. Birilerini mutlu etmek adına yapılan körler sağırlar birbirini ağırlar modunda etkinlikler. Ne medyada ne de müzik piyasasında bunların değeri kalmadı artık. Halkın da umurunda değil. Eskiden bir ödül alındığında insanlar da saygı duyardı. Bunu şimdi kimse önemsemiyor, çünkü bu ödül törenleri o ödül törenlerini düzenleyenlerin kendi PR larına hizmet ediyor. Bu PR çalışmalarından da ilişkileri piyasa ile ve markalarla iyi olan müzikçiler de faydalanıyor. Bence yapana da yazık, ödülü alana da yazık. Boşa zaman kaybı.
Röportaj: Sedat Sarıkaya