KADGÜÇDER Kurucu Başkanı Fatma Duman, toplumun kanayan yarası olan kadın cinayetleri konusunda bütün kesimlerin duyarlı olmasını istedi. "Emine Bulut cinayetinde kullanılan bıçağın üzerinde hepimizin toplum olarak izi var" diyen Duman, "Bu sorunun çözümü için el ele vermeliyiz. Kadın güçlü olursa toplum da güçlü olur. Biz biliyoruz ki kadın gülerse dünya güler" açıklamasını yaptı
Kadın ve Güç Derneği (KADGÜÇDER) Kurucu Başkanı Fatma Duman Damga'ya konuştu. Özellikle kadın cinayetleri hakkında önemli açıklamalarda bulunan Duman, İstanbul Sözleşmesi'ne vurgu yaparak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu anlaşmaya sahip çıkmasını istedi. Toplumun kadın cinayetlerine duyarsız kaldığını ifade eden Duman, "Bu hale gelmemizdeki en büyük etken bilinçsizlik, eğitimsizlik ve sevgi yoksunluğudur" açıklamasında bulundu. Kadına şiddetin sadece Türkiye'de yaşanmadığını, birçok Avrupa ülkesinde de aynı sorunun baş gösterdiğini dile getiren Duman, devletin ve ilgili STK'ların daha çok duyarlı olmasını talep etti.
Sizinle kadın cinayetlerini konuşmak istiyorum. Bu büyük sorun nasıl çözülecek?
Kadınların yok sayıldığı ve haklarının ellerinden alınmaya çalışıldığı bu dönemde giderek kadın cinayetlerinin daha da arttığını görüyoruz. Boşanmış ya da boşanma evresinde olan kadınlarımızın öldürüldüğüne tanık oluyoruz. İstanbul Sözleşmesi 2011'de Avrupa Konseyi'nde imzalandı. Bu anlaşmanın en büyük özelliği kadın haklarını ve kadını koruyucu niteliğinde olmasıdır. İstanbul Sözleşmesi'nin boşanmayı desteklediğini savunan bir kesim siyasetçiler var. Nafaka konusunu gündemde tutup sınırlama getirmek isteyenler var. Ayrıca ailelerin uzlaşması için merkez kurulmasını isteyen kesim, kadınlara şiddet kullanan eşleri tarafından kullanılıyor. Bu sözleşmeye karşı çıkan birçok gazeteci ve siyasetçi "Kadının yeri erkeğin yanıdır" diyerek erkek egemenliğini yasallaştırmak isteyerek bu cinayetlere neden oluyorlar. Özellikle Cumhurbaşkanımızın İstanbul Sözleşmesi'ni uygulaması gerekiyor. Çünkü uluslararası sözleşmelerden çekilmek isteyenler kadınlarımızı bataklığa sürüklemektedirler. Bataklığı kurutmak için toplumsal olarak cinsiyet özgürlüğünü uygulamamız gerekiyor.
İstanbul sözleşmesi neydi?
İstanbul Sözleşmesi'nin 1. maddesinde de belirtildiği gibi sözleşmenin amacı, 'kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmaktı.' İstanbul Sözleşmesi cinsiyet temelli şiddete maruz bırakılan herkesin güvencesidir. Kadını şiddetten korur. İstanbul Sözleşmesi TC Anayasasının 90. maddesi uyarınca kanun hükmündedir. Sözleşmeye kaldırılsın diyenler Anayasayı hiçe saymaktadır. Kanunlar herkes içindir. Devletin şiddeti önleme ve şiddete karşı koruma için verdiği sözdür. Cinsiyet temelli şiddete karşı sigortamız olan İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz. Verilen sözler tutulsun.
Toplumun kadın cinayetlerinde duyarsız kaldığını üzülerek görüyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Şuan toplum olarak geldiğimiz nokta duyarsızlığı acı şeklide bize gösteriyor. Emine Bulut cinayetinde görüldüğü üzere ambulans istendiği halde garsonların video çekmeleri çok acı. Bulut'un kocası taksiye binen karısını zorla indirebiliyor. Toplumsal olarak duyarsızlığımız Emine Bulut'un ölüm sebebidir. Belki taksicinin bir yardımı olabilirdi. Bu örnekle toplumumuzun ne hale geldiğini rahatça görebildik. Halbuki daha önceden, komşuluğu, misafirliği, duyarlı olmayı ve birbirimize sahip çıkan bir toplumduk. Çocuklarımızı bir yere gideceğimiz esnada komşularımıza emanet ederdik. Yani giderek maneviyattan ve insanlıktan uzaklaşır olduk.
Kadın cinayetleri ve şiddete yönelik somut anlamda sizin önerileriniz nedir? Bu hale gelmemizdeki en büyük etken nedir sizce?
Bu hale gelmemizdeki en büyük etken bilinçsizlik, eğitimsizlik ve sevgi yoksunluğudur. Malesef böyle bir nesil görüyoruz. Temelde her anne baba çocuğunu büyütürken sevgi ile büyütürse ve insani değerleri çocuğuna aşılarsa, böyle zihinsel bozukluğu olan erkek çocukları şiddet uygulayamaz. Erkek çocuğunu,' Yaparsın, edersin, paşamsın' diye eğittiğimiz taktirde, kız çocuğuna da 'Evinde otur, sokağa çıkma' diye yaptırımlar uygulanırsa, erkek büyüdüğünde zihinsel algı bozukluğu ile her türlü şiddete başvurur. Kadına şiddet, hayvana şiddet, doğaya şiddet hep böyle zihinsel bilinçsizlik çerçevesinde olan insanlardan geliyor. Kadına şiddete hayır derken hepimiz bunu slogan olarak kabul ediyoruz, şiddeti lanetliyoruz. Ama ardından unutup sessizliğe bürünüyoruz. Yapılması gereken zihinleri düzeltmek olmalı. Temelden bilnçlendirmeye önem verilmesi gerekiyor. Şahsım adına idamın konuşulmasındansa, insanların psikolojik olarak düzeltilmesi, zihinlerinin değişmesi ve gelişmesi gerektiğine inanıyorum. Meydanlarda her gün yüzlerce darağacı kursanız, yine yeni gelen nesil tarafından aynı şiddet uygulanacaktır.Ayrıca kimyasal hadım tartışılacağına, zihinsel hadım yapılması lazım bence. Dünyanın ve Türkiye'nin nüfusunun yarısını kadınların oluşturduğunu biliyoruz. Kadınlara, kadın erkek fırsa eşitliği verildiği zaman ne kadar güçlü olduklarını ve ilk anaerkil toplumdan, ataerkil toplumdan, Osmanlı döneminden ve Cumhuriyet döneminden bu yana ne kadar başarılı olduklarını, hakimiyet açısından ne kadar inisiyatif sahibi olduklarını görüyoruz.
Dünyada ve Türkiye'de kadına yönelik şiddet yaşanıyor. Türkiye kadına şiddette nerede yer alıyor? Dünya tarihinde kadın için mücadele etmiş birçok isim varken, günümüzde bu şiddetin önüne geçilememesi garip değil mi?
Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptığı araştırmalara göre, dünya çapında kadına yüzde 35 oranda şiddet uygulanıyor. Yine bu araştırmaya göre yüzde 70'i 15 yaş üstü kadın cinsel ve fiziksel şiddet görüyor. ABD' de her 20 kadından biri tecavüze uğruyor. 2014 yılından bu yana Avrupa ülkelerinde her 3 kadından biri 15 yaşından beri cinsel ve fiziksel şiddete uğruyor. Şiddetin kişinin kültürel seviyesiyle hiçbir alakası olmadığını şaşırarak görüyoruz. Sıralamada en çok kadına şiddet yüzde 52 ile Danimarka, yüzde 45 ile Hollanda, yüzde 44 ile İngiltere ve Fransa. Yüzde 36 ile Türkiye sıralamada yer alıyor. Türkiye bu listede 5. sırada yer alıyor. Malesef bu acı tabloda ülkemiz de yer alıyor. Dünya tarihinde ve Türkiye tarihinde de kadın ve kadınların hakları uğruna mücadele etmiş kahraman kadınlarımız var. Mağdur kadınlar ve mağdur insanlar için hayatını adayan ve tarihi değiştiren çok güçlü isimler var. Örneğin Emily Murphy Kanada'nın ilk kadın yargıcıdır. Kadınların insan sayılmadığı hükümleri içeren kanunu dğiştirerek, kadınlara önemli bir imkan sağladı. 1930'larda siyah ve beyaz ırk ayrımı olduğu dönemlerde Amerika'daki mücadelesiyle siyahi ırkın direnişinin simgesi olan Rosa Parks var. Rahibe Teresa var, katolik dünyasındaki en kutsal insan olarak görüldü. Hayatını insanlara adayıp, kendi eliyle bin kişiyi kurtardı. 1797'de Feminizm kavramından ilk bahseden ve kadın haklarını yasallaştıran Mary Wollstonecraft var. 1858-1928'de kadınlara oy hakkının tanınması için hayatını adayan İngiliz aktivist Emmeline Fankhurst var. Arjantin'de kadın haklarını savunan Eva Peron var. Barış için hayatını adayan daha sonra da Nobel Barış ödülü alan Betty Williams, Pakistan'da Benezir Butto diktatörlükten demokrasiye geçiren, kadın haklarını savunan ilk müslüman kadın Başkandır. Hindistan'da ülkesini refaha ulaştıran ilk başkan İndira Gandhi var. Uluslararası insan hakları bildirgesini Birleşmiş Milletlere sunan ve kabul ettiren Eleanor var. Ülkemiz tarihinde de çok değerli isimler var. Kurtuluş Savaşında direnişin simgesi olan Nene Hatunumuz var. İlk kadın senatör ve elçimiz Adile Ayda, ilk savcımız Tüzünkan Koçhisar, ilk kadın Belediye Başkanımız Münfide İlhan, ilk uçağı kaldırıp, kadınlara havacılığı öğreten Sabiha Gökçen, ilk milletvekilimiz Benal Arıman, ilk bakanımız Türkan Akyol, ilk fotoğrafçı ve kadın savaş muhabiri Semiha Es, ilk kadın avukat olan Süreyya Ağaoğlu ve ilk Başbakan Tansu Çiller var. Günümüzde dünyada sayısız tıp alanında ödüller alan, spor, sanat alanında göğsümüzü kabartan, ekonomide sesimiz olan kadınlarımıza çok şey borçluyuz.
Ülkemizde şiddet gören kadınlarımız, çocuk yaşta gelin olan kız çocuklarımız, kısacası haklarından dilediği gibi faydalanamayan kadınlarımız ve kızlarımız var. Yapılan çalışmalar, kurulan örgütler, STK'lar, meclisler, kadın kolları, bakanlık ve belediye önergeleri ve çalışmaları yeterli mi sizce?
Devletimize, meclisimize, vekillerimize ve yargımıza çok iş düşüşüyor. Bununla ilgili komisyon kurulduğu halde henüz elle tutulur gözle görülür bir şey yok. 1934'lerde seçme ve seçilme hakkını tüm Avrupa ülkelerinden önce aldığımız halde 600 vekil sayısı içerisinde sadece 103 kadın vekilimiz var. Bu da önemli bir eksiklik. Kadınlarımızın ekonomideki yeri yüzde 33. Ama üst mevkideki başarılı kadınlarımızın oranı yüzde 52. O açıdan fırsat eşitliği yaratıp kadınlarımıza istihdam sağlayarak, ekonomide onlara daha çok yer vermeliyiz. Kadın vekilllerimizi daha çok alanlarda halk ile bütünleşmiş olarak görmeliyiz. Malesef bir anket yapılsa halk tarafından ismi bilinmeyen kadın vekillerimiz var. Partilerdeki kadın örgütlerinin tabana inip kadınların sorunlarıyla ilgilenmeleri gerekiyor. Günümüzde teşkilatlarda daha dar kapsamlı, kendi kabuklarından dışarı çıkamayan, bölgesindeki kadınları tanımayan yapılaşmalar var. Partilerdeki başarının oranı kadınları daha güçlü ve geniş bağlarla birbirine bağlanmasıyla artar. Aksi taktirde başarısızlığın önüne geçilemez. Bizim gibi STK' lara da çok önemli görevler düşüyor. Bize yardım içen gelen şiddet mağduru kişiye öncelikle avukatlarımız kanalıyla yasal yollarla müdahale ediyoruz. İş yerindeki yöneticilerle diyaloğa girip mağdur kadını koruma altına alıyoruz. Umarım yargı işleyecek. Bütün STK'lar elele verip zihinsel bozukluğun giderilmesi için çalışmalar yapmalıyız.
Diğer kadın dernekleriyle ortak yürüttüğünüz çalışmalarınız oluyor mu?
Öncelikle bizim derneğimizde erkek çalışlanlarımız da var bu söyleyeyim. Biz mücadelenin omuz omuza kadın erkek birlikte verileceğini düşünyoruz. Bütün platformlarda yer alıyoruz. Her kesimden olan derneklerden aldığımız ödüllerin yanı sıra elbette her türlü ortak çalışmalarda bulunabilir ve birlikte fayda sağlayabiliriz. Bizim faaliyetlerimiz kadına yönelik şiddet ile ilgili her türlü çalışmalarımız geniş katılımlarla gerçekleşiyor. Kadınlarımızın sorunlarını dinleyebilmek için çalışma alanlarına iniyoruz. Başta Ankara olmak üzere 81 ilimizde bağlantılarımız var. Talepler doğrultusunda hizmetlerimizi sürdürmeye devam ediyoruz.
BERABER AĞLADIK BERABER GÜLDÜK
Peki sizin derneğiniz nasıl örgütleniyor? Bu açıdan dernek olarak ne gibi kampanyalar ve çalışmalar yürütüyorsunuz, dernek faaliyetlerinizden söz eder misiniz?
2 buçuk sene önce kurulan Kadın ve Güç Derneği (KATGÜÇDER) Kurucu Başkanı olarak, arkadaşlarımızla bu derneği kurarken tek hedefimiz kadınların sosyal ve ekonomik anlamda toplumda güçlenmesi, ailelerin uyum içinde yaşaması için gerekli çabayı göstermek ve aile ile çocuk için gerekli desteği sunmaktı. Bu güne kadar gösterdiğimiz hizmetlerle çok yol katettik. Aile Bakanlığının kararıyla yetiştirme yurdundaki kız çocuklarının evlerde büyütülmesi konusunda 2 adet çocuk evi açarak bu anlamda hizmet sunduk. Çocuk evlerindeki kızlarımız 12, 18 yaş grubundan oluşuyor. Kadına şiddet meselesi bu kızlarımızla haşır neşir olduktan sonra, yüreklerimize iyice dokunduğunu gördük. Çocuklarımızın her türlü gereksinimlerini, sağlık, psikolojik, yiyecek, giyecek gibi konularda olduğu gibi manevi anlamda da onlara birer anne, abla, kardeş olarak desteklerimizi sürdürüyoruz. Kına gecisini yapıp, gelin ettiğimiz kızlarımız oldu. Onlarla beraber ağlayıp, onlarla beraber güldük. Hepsinin tek ihtiyacı olan şey sevgi ve şefkatti, bunu gördük. Şiddet ve tecavüz gibi elim olaylar yaşadıkları için psikolojilerinin bozuk olması, hayata karşı mağdur olmaları, bakanlığımızın ve bizim gibi ev sahipliği yapan kurum ve kuruluşların, STK' ların onları sevgi ile sarmalayıp, eğitimlerini tamamlamalarına yardım etmek ve iş sahibi etmek için desteğinin giderek artması lazım. Ayrıca biz dernek olarak her kesime, engelli vatandaşlarımıza, ihtiyaç sahibi ailelere kısacası bize koşan her bireye elimizden geldiğince destek oluyoruz. Dernek binamızda eğitim çalışmalarımız var. Çocukların algı ve becerilerini geliştirmek adına akıl ve zeka oyunları ile onları geliştiriyoruz. Aile ve Sosyal Bakanlığımız bahsettiğim gibi şiddet gören kızların, kadın ve çocukların sığınma evlerinde ÇODEM'de ,sevgi evlerinde barınmaları, iyileşmeleri, hayata hazırlanmaları için çalışmaları devam ediyor. Ama esas önemli olan bakanlık olarak şiddeti oluşturan etkenleri ortadan kaldırmak.
Eğitim için seferber olduk
Türkiye'de okuma yazma oranı olmayan erkeklerin oranı yüzde 1 iken, kadınların oranı yüzde 6. Eğitimden yoksun kesim bilinçli olmayı bekliyor. Bizde Kadın ve Güç Derneği olarak belediyelerle birlikte, değerli hocalarımızla, psikologlarımızla beraber anne-baba- çocuk eğitimi için seferber olduk. Öncelikle İstanbul'da ki belediyelerden başlayıp, tüm Türkiye çapında bir bilinçlendirme çalışması yapacağız. Tüm aydın kesimi, siyasileri, sanatçıları, hayatın her alanındaki bilir kişileri toplumumuza karşı duyarlı olabilmesi için topyekün bu seferberliğe katılmaya davet ediyoruz. Önce kendi yakın çevremizin sorunlarından başlayıp, sonra etrafımıza yardımcı olacağız. Dernek Yönetim Kurulu Başkan Yardımcımız Sayın Berna Ocakcıoğlu hocamızın yeni çıkardığı ''Şiddet'' adlı kitabıyla bu yönde destek sunmuştur bize.
18'İNİ DOLDURAN SİLAH ALABİLİYOR
Teknoloji şiddetin neresinde kalıyor sizce?
Özellikle teknolojinin gelişmesiyle beraber bilgisayar oyunları, sosyal medya gibi araçlarla kişilerin ruh halleri ve psikolojileri bozuluyor. Örneğin 18'ini bitiren bir çocuk internetten silah satın alabiliyor. Adli Bilişim Uzmanı Sayın İsa Altun hocamızın araştırmalarına göre, Türkiye'de her 100 kişiden 12'sinde silah var. Çocuklar bile internet ortamından silah sipariş edip, kargolarını kapıdan alabiliyor. Ayrıca sosyal medya platformlarında ruhsatsız silah satan silah kaçakçıları var. Bunun için ruhsatlı silahlarda her 2 yılda sağlık kontrolü şartı getirmelerini ve şiddeti tetikleyen bu uygulamalara bir an önce çözüme kavuşturmalıyız. İsa Altun hocamız, yine şiddetle ilgili madde bağımlılığı ve bilişim suçlarıyla ilgili tüm Türkiye çapında konferanslar ve seminerler vermektedir.
Son eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu sorunun çözümü için toplum olarak elele vermeliyiz. Duyarlı insanlarla duyarlı toplum.
Kadın demek çocuk demek, aile demek, toplum demek. Kadın güçlü olursa toplum da güçlü olur
Biz biliyoruz ki kadın gülerse dünya güler.
Okunma Süresi: 12 dk
İstanbul Amasya Arası Kaç Km ve Kaç Saat Sürer: Tren Var mı, Otobüs, Uçak Saatleri?
#Yaşam / 23 Kasım 2024
Bedri Usta'nın Kardeşinin Şüpheli Ölümü! Rezidansta Korkunç Son...
#Gündem / 23 Kasım 2024
Yorumlar
Yorum yapmak için, isterseniz giriş yapabilir veya kayıt olabilirsiniz.
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *