İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu olan Seda Yılmaz, Yıldız Teknik Üniversitesi Aile Danışmanlığı, Yeni Yüzyıl Üniversitesi Boşanma Danışmanlığı ve alanla ilgili birçok eğitimlerini tamamladıktan sonra Aile Danışmanı olarak hayatına devam etmekte ve aynı zamanda alanıyla ilgili birikimlerini köşe yazarlığı yaparak okuyucularına aktarmaktadır. “Okuduğum bölümlerle olgunlaştım” diyen Yılmaz: İmmanuel Kant’ın aydınlanma felsefesini referans aldığını, Sapare Aude ( Aklını kullanma cesaretini göster! ) sözünü çok sevdiğini ve sevdiği işi yaptığı için kendini şanslı hissettiğini dile getirdi.
Seda Yılmaz kimdir? Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz?
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji mezunuyum. Yıldız Teknik Üniversitesi Aile Danışmanlığı, Yeni Yüzyıl Üniversitesi Boşanma Danışmanlığı Eğitimlerini aldım. Ardından Cinsel Terapi, BDT (Bilişsel Davranışçı Terapi), MMPI ( Minnesota çok Yönlü Kişilik Envanteri) eğitimlerini tamamladıktan sonra Aile Danışmanı olarak çalışıyorum. 35 yaşındayım, evliyim ve bir kızım var.
Aile Danışmanlığı alanına nasıl yönlendiniz? Aile Danışmanlığı nedir?
İnsan sosyal bir varlıktır ve sosyalleşmenin temellerini ailede atar. Çok klişe olacak ama ; toplum denilince ilk akla gelen, ‘’toplumun en küçük yapı birimi ailedir’’ diyeceğim. Aldığım eğitimler ve gözlemler doğrultusunda bu anlamda birilerinin hayatlarına dokunmak istedim. Ve bu alanda elimden geldiği kadar çalışmalara ve kendimi geliştirmeye devam etmekteyim. Aile Danışmanlığı çok geniş bir yelpazedir. Az önce de dediğim gibi İnsan sosyal bir varlıktır. Birey için aile sosyal destek kaynağıdır. Aile sevginin, sevmenin ve sevilmenin en güçlü halidir. Aile içinde zaman zaman işler istediğimiz gibi gitmeyebilir. Yanlış iletişim sonucu yanlış anlaşılmalar olabilir. Ortaya çıkan bu sorunlar; diğer aile üyelerine yansıyarak, aile içerisinde bir takım çatışmalara ve gerginliklere sebep olabilir. Bu sorunlara zamanında müdahale edilmediği takdirde aile bağlarının bozulmalarına sebep olabilir. Biz Aile Danışmanları tam da bu noktada devreye giriyoruz diye açıklayabilirim.
Sosyoloji ve Aile Danışmanlığının kişiliğinize katkı yaptığını düşünüyor musunuz?
Elbette! Şahsım adına şunu diyebilirim; okuduğum bölümler hayata çok farklı pencereden bakmamı sağladı. Zaten sosyolojinin kapsamı akıl almaz bir genişliğe sahip. Ve bu genişlik onun tanımına da yansımakta. Çünkü sosyoloji; insan ilişkileri ve etkileşimleri üzerine yoğunlaştığından toplumun insan etkileşimlerini bilimsel açıdan inceleyen bilim dalıdır. Analiz yapabilme, tarafsız düşünebilme, felsefik bakış açıları ve dahası… Aslında Immanuel Kant’ ın referans aldığım felsefesiyle yanıt vermek istiyorum bu soruya; ‘’ Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır Sapere Aude! (Aklını kullanma cesaretini göster!) ‘’ Okuduğum bölümlerle olgunlaştım diyebilirim. Sevdiğim işi yaptığım için de kendimi şanslı hissediyorum.
Sık karşılaşılan, çiftlerin temel sorunları şunlar diyebileceğiniz ülkemize özel bir liste var mı?
Bildiğiniz üzere Türkiye geniş bir coğrafyaya sahip. Şudur şudur diye bir sıralama yapmam çok yanlış olur. Coğrafyaya ve sosyo-ekonomik düzeye göre farklılık göstermektedir. Ancak en temel ve genel sorun iletişimsizlik. Bunu konuşmuyorlar diye algılamasın okuyucular. Zamanında konuşmama, duyguları paylaşmama, yanlış iletişim dilleri bazen sorunların büyümesine sebep olabiliyor.
Boşanma Danışmanlığı ülkemizdeki algısı çiftleri ayırma olarak algılanıyor. Sizce neden?
Çok haklısınız. Ancak günümüzde bu algının yavaş yavaş kırıldığını görmek açıkçası bizleri mutlu ediyor. Çünkü boşanmaya gerçekten karar vermiş bir çift bize gelmez. Gideceği yer zaten adliyedir. Bize geliyorsa hala evliliğine dair bir ümidi var demektir. Öncelikle ailenin ne istediği ve kararları önemlidir. Bizler yol gösteren, akıl veren, taraf tutan değiliz. Aldıkları kararlara kılavuzluk edenleriz. Ancak aile boşanma kararı aldıysa danışmanlık süreci Aile Danışmanlığı değil, Boşanma Danışmanlığı olarak seyrini değiştiriyor. Bence boşanma kararı almış ailelere, boşanma danışmanlığı zorunlu tutulmalı. Onu da kısaca şöyle açıklamak isterim: ‘’zaten boşanıyoruz ne gerek var’’ , ‘’bütün özelimizi bir başkasına mı anlatacağız’’ gibi düşünceler çok yanlış. Bizler bu anlam da sağlıklı boşanmanın yollarını çiftlerimize anlatıyoruz. Hele hele çocuk sahibi çiftlerimiz için sağlıklı boşanma büyük önem arz ediyor. Çünkü bundan sonraki hayatlarına karı koca olarak devam etmeseler bile anne ve baba olarak birbirlerinin hayatlarında baki olacaklar. Boşanma kararı almış çiftler, bu anlamda sağlıklı boşanmanın faydalarını görmektedirler.
Boşanma aşamasına gelmiş çiftlerin boşanmasına ya da boşanmamasına bir danışman olarak nasıl karar kılıyor ve yönlendiriyorsunuz?
Danışman karar mekanizması mıdır? Toplumda var olan bir çok yanlış algılar gibi bu da yanlış bir algı. Bu soru harika öncelikle teşekkür ederim. Sayeniz de İnsanların kafasındaki bu yargıyı da silmiş oluruz. Bazen şöyle bir olayla karşılaşıyoruz. Çiftler kapıdan girdikten sonra biz dinleyip dinleyip sonra taraflardan birine dönüp’’ hımmmm suç sende! Derhal kendine çeki düzen ver!’’ diyeceğimizi bekliyorlar. Bu noktada şunu söyleyebilirim; çiftler seanslarda birinin haklı, diğerinin haksız ilan edilmesini istiyor. Ve ilişkinin sorunlu kişi diye suçlanan bireyiyle seanslara devam edeceğimizi sanıyorlar. Böyle bir durum yok. İlişki de suçluyu ya da haksızı aramak değil amacımız. Amacımız ilişkiyi güçlendirmek. Gözden kaçan, atlanan eksiklikleri birlikte farkına varıp yeniden yapılandırmak. Biz elbette burada karar mercii değiliz. Karar tabi ki çiftlerimizde.
Günümüz girift ilişkilerinin altında yatan en belirgin nedenleri nedir?
İletişimsizlik, saygı, sadakat. İlk aklıma gelen üçlü. Bunları da şöyle açabilirim. Biliyorum çok fazla iletişim dedim ama inanın iletişim çok önemli. Hiç kimse duygularını ifade etmekten kaçınmamalı. Ben buna çok önem veriyorum. İletişim kurarken göz teması kurmak, doğru ses tonu kullanmak, suçlayıcı dilden uzak durmak; yani sen dili yerine ben dili kullanmak gereklidir. Ve tabi iyi bir dinleyici olmak… Evlilik demek; tamam artık evlendik birbirimize hayatı zindan edelim, ayrı nefes almayalım, bütün arkadaşlarını sil at demek değildir. Bireysel özel alan ayırmamak ve buna müsaade etmemek yapılan en büyük hataların başında gelir. Eşler bu anlamda anlayışlı olmalıdır. Özel alanlara saygı, hassasiyet mutlaka olmalıdır. Evlilik demek biz olmak, birlikte hayatı keyifli kılmak demektir. Birbirlerinin hayatını kısıtlamak değil. Gözlemlerim sonucu edindiğim bir şey var; onu da yeri gelmişken söylemek istiyorum: evlendikten sonra bir çok çift flörtleşmeyi unutuyor maalesef. İnanın geçmişte yaptıklarını anlatırlarken gözlerinde ki heyecanı görebiliyoruz. Çiftler birbirlerine birlikte de özel zaman, yani baş başa olacakları zaman ayırmalı. Çift olarak keyif alınan aktiviteler yapılmalıdır. Her evlilikte inişler çıkışlar olabilmekte. Önemli olan bu süreci birlikte göğüsleyebilmektir. Veeeee tabi ki sadakat. Çiftlerin birbirlerine olan saygının temeli…
Tam olarak iyileşme ile ilgili sizin görüşünüz nedir?
Bu noktada iyileşme kelimesi yerinde bir kelime olmayabilir. Mevcut sorunların giderilmesi ilk hedefimiz. Sonrasında danışanlarımızın bundan sonraki hayatlarında, benzer olaylarla karşılaştığı zaman nasıl baş edeceğini öğretip seans sonlandırma yapılmaktadır. Tabi ki daha sonra ihtiyaç duydukları takdirde istedikleri zaman iletişime geçebiliyorlar.
Pandemi döneminin aileler üzerinde etkilerinden söz eder misiniz?
Ahhh elbette… Bu süreç; herkesin evde olduğu, hiç olmadığı kadar birlikte vakit geçirdiği bir süreçti. Bilinmeyen virüs, her gün televizyonda ölüm haberleri vs. Herkesin tahammül sınırları zorlandı. Dünya genelinde alışılmışın dışında bir hayat sürüldü. Bazı bireyler uzaktan çalıştı, bazıları işinden oldu. Tabi bu ekonomik krizle sonuçlandı. Evde yapılabilecek tüm aktiviteler aile bireyleri ile birlikte yapıldı. Bu bahsettiklerim genel sorunlardan bazıları. Özellikle kadın danışanların evde iş yükünün arttığı, evde geçirilen süre arttıkça yemek, bulaşık, çamaşır, temizlik gibi rutin işlerin hiç bitmediği, evin okula dönüşmesinin zorluklarını da kapsayan geri dönüşler aldık. Erkek danışanlar ise evde özel alanlarının kalmadığı ve devamlı göze battığını dile getirdiler. Elbette bu evliliklere de yansıdı. Bu süreci iyi idare eden çiftlerin yanı sıra ayrılma kararı almış çok fazla aile oldu.
Bir evliliğin uzun yıllar sürmesine neden olan en büyük etken nedir?
‘’ Mutsuz ilişkilerin sebebi aşkın eksikliği değil, arkadaşlığın eksikliğidir…’’ diyor Friedrich Nietzsche. Harika bir tanım değil mi? Bu tanıma ek ben bir de saygıyı eklemek istiyorum. Saygının olmadığı yerde sevgi barınmaz diye düşünüyorum. Saygımızı yitirmeyelim. Kızgınlıkla ağızdan çıkıveren sözcükler derin yaralar açabiliyor. Bu konuda hassas davranmak gerekli. Ailenin ne olduğunun bilincinde olmak! ‘’Senin ailen şöyle dedi.’’ ‘’ senin ailen bunu yaptı.’’ Gibi konuşmalardan olabildiğince uzak kalmaya çalışmak lazım. Tarafların aileleri elbette aileniz olsun ama çiftler şunu unutmamalılar. Eğer siz olmasaydınız, evlenmeseydiniz, eşiniz sizin ailenizi tanımayacaktı. O yüzden bu dengeyi korumakta fayda var diyorum. Her birey kendi ailesiyle çözmeli sorunu. Eşini bu konuda yüz göz etmemeli. Sınırlar olmalıdır diyorum. Ve elbette sorumluluk. Sorumluluklarının farkında olan, bencillikten arınmış, gerekli özveride bulunan çiftlerin arasındaki bağ, gün geçtikçe güçlenmektedir. Evlilik bireysel bir eylem değildir. Ekip işidir. Ayrıca her çift uzun yıllar evli kalamayabilir. Bu da çok normal ve olağan bir durumdur. İlişkinin devamlılığı çiftten bir şeyler götürüyorsa bazen doğru karar ayrılık olabiliyor elbette.
Size göre bir çift hangi noktada danışmana ihtiyaç duyar/ gitmelidir?
Problem olarak gördükleri her hangi bir konuyu çözümlemekte güçlük çekiyorlarsa hiç düşünmeden, arayı açmadan bir uzmandan yardım alabilirler. Halının altına süpürülen her bir sorun, ileride daha büyük bir sorun haline gelebilmekte. Zamanla geçer, düzelir diye beklemek yaşayacağınız güzel günleri üzüntüyle boşa geçirmek olur.
Çift terapisinin kaç seans süreceği belli midir?
En sık duyduğumuz sorulardan biri. Her ilişkinin dinamiği farklıdır. 5 seans, 10 seans gibi kısıtlama getirmek çok yanlış. Seansın akışına göre değişkenlik göstermektedir diyebilirim.
Hiçbir şeyi ertelemeyin
Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?
Öncelikle bu keyifli sohbet için size çok teşekkür ederim. Benim için inanılmaz keyifliydi. Okuyucularınıza şunu söylemek isterim: danışmanlık alanında her hangi bir ihtiyaç duyup erteliyorsanız; kendinize, ruhunuza, ilişkinize yapacağınız en büyük yatırım bir uzmanla görüşmenizdir. Virginia Satır’ ın şu sözünü söylemek istiyorum: “Hayat olması gereken şey değil, neyse odur. Bununla başa çıkma şeklinizse farkı yaratan şeydir.” Bu söze bayılıyorum. O yüzden diyeceğim şu ki; ertelemeyin, hayat ertelenecek kadar uzun değil. Sevgilerimle…
Röportaj: Dilek Bozkurt