Usta oyuncu Enver Demirkan Damga'ya konuştu. Tiyatro hayatının nasıl başladığını, tek kanallı televizyon dönemlerinden tutun da gazinolar dönemine tanıklık eden usta oyuncu, Nokta ile Virgül'ün en popüler dönemlerini ve geçmiş ile günümüz sinemasını değerlendi, önemli açıklamalarda bulundu. Bodrum'da mütevazı bir yaşam sürdüğünü belirten Demirkan, pparaya ihtiyacı olmadığı en olgun çağında olmasına rağmen tekliflerin gelmediğini, hep aynı kişilerin aynı rolleri oynadığını ve oyunculuğu özlediğini söyledi.
Enver Bey bildiğim kadarıyla oyunculuk serüveniniz abinizin haftalık ücretini beğenmediği için Oraloğlu Tiyatrosu'na sizin gitmenizle başlamış. Bu hikayeyi sizden dinleyebilir miyiz?
Bir akşam annem, ablam ve abim evdeyken çok yakın komşumuz olan Selma abla bize oturmaya geldi. Selma ablanın üç kızı vardı. Kızlarından Belma ve Emine Lale Oraloğlu Tiyatrosu'nda oyunculuk yapıyordu. Selma abla Lale Oraloğlu'nun erkek oyuncu arandığını isim olarak da Bekir'in yani abimin ismini verdiğini, tiyatrodan gelsin görüşelim dediğini söyledi. Abim ilk olarak kaç para verdiklerini sordu. Selma abla bilmediğini ama kızlarının haftada 50 lira aldıklarını söyledi. Abim de ne elli lira mı, ben o paraya sokağa adımımı bile atmam, kendilerini ne zannediyorlar diye kabul etmedi. Selma ablaya acaba beni alırlar mı, diye sordum? Selma abla senden bahsetmedim, abinden bahsettim ama eğer istersen sen yarın gidebilirsin diyerek görüşme saati ve adresi verdi. Ertesi gün söylenen yer ve saatte oradaydım. Lale Hanım'ın karşısına gönderdiği kişiyim diyerek çıktım. Lale Hanım, "Selma senin mavi gözlü olduğunu söylememişti. Ne güzel gözlerin var dedi." Birden kıpkırmızı olduğumu hissettim. Eyvah mavi gözlüyüm kabul etmeyecek diye düşünürken mahcup bir edayla; "size söylenen kişi abimdi, o gelmedi. Mahsuru yoksa ben geldim" dedim. Lale hanım şöyle bir yüzüme baktı ve hiçbir mahsuru yok diyerek beni işe aldı.
İlk tiyatro oyununuz hangisiydi Enver Bey?
Yıl 1966 Oraloğlu Tiyatrosu Aristofanes'in Kadınlar I- Ih derse oyununu oynuyor. Bu yüzden o sene büyük olaylar çıktı. Çünkü oynayan kadın aktrislerin ten rengi çorap giymesi ve seyirciye çıplakmış gibi görünmeleri savcıların oyunu müstehcen bularak durdurmasına sebep olmuştu. Lale hanım tiyatrosunu kapatmak zorunda kalmış, haklılığını ispat etmek için sahnede açlık grevine başlamıştı. O yılların ünlü ve çok önemli bir avukatı olan Burhan Apaydın davayı kazanarak hem tiyatroyu kurtarmış hem de benim önümü açmıştı. O sezonu dolu olarak kapatan Lale hanım ertesi yıl da aynı oyunla devam etmeye karar vermişti. Ben de konuşmayan bir asker figüran rolüyle tiyatro hayatına başlamış oldum.
Sizin dans ile ilginiz de varmış gençlik yıllarında, dansa devam etseydim diye hiç düşündünüz mü?
Ben dans hayatıma 1965 yılında tiyatrodan önce çalıştığım Ateş Dans Stüdyosu'nda dans hocası olarak başlamıştım. Bir gazetenin ilanıyla işe girmiştim. Tesadüfen olan bu olaydan sonra dans hayatını bırakmayı hiç düşünmedim ve bütün tiyatro hayatım boyunca dansın bana büyük katkısı olduğunu müşahede ettim. Gerçekten dans insanın hayatına farklı yönler veren farklı bir sanat dalı, değişik bir sanat dalı. İşte bu yüzden ben dans etseydim diye hiç düşünmedim çünkü hep dans ettim. Yani tiyatrocu da olduktan sonra dört sene Kervansaray gazinosunda folklor de yaptım ve profesyonel olarak para kazandım.
Nokta ile Virgül' e başlama fikri nasıl gelişti, kimden çıktı?
Ben 1973 ve 1977 yıllarında 4 sene Kervansaray'da folklor yapmıyordum. Kervansaray'da folklor yaptığım bir gece soyunma odasının kapısı çaldı çok eskiden tanıdığım Abdullah Şahin kafasını uzattı bir dakika bakar mısın Enver dedi, hoş geldin beş geldin dedik. Abdullah TRT'den bir teklif geldi, bayram programı yapılacak bayramda yayınlanacak dedi. Sağ ol Abdullah beni düşündüğün için teşekkür ederim dedim. Çok yoğundum. Cumartesi- Pazar çocuk tiyatrosu çalışmam ayrıca hafta içi iş yerinin muhasebesi ve sahnede her akşam folklor çalışmam var bu yoğun ortamda gerçekten izin almam da olanaksız gelemem dedim. Ne olur kabul et patronlarla konuşur ben hallederim dedi. Yıllar sonra düşündüğümde şansın da bir tesadüf olduğuna inandım. O gün iri olan aktörün kıyafetini Abdullah kısa olan aktörün de kıyafetini ben gitmiştim. Aynaya baktığımızda halimiz çok komikti. O halde Erşan'a gittik o da çok güldü tamam böyle çok iyi skeci bu şekilde çekin dedi. Sahnede çizgili elbiseli iki adam, biri dütdürü diğeri çuval o program öyle yayınlandı. Bu program son diye düşünüyorduk. Ama Abdullah program yayınlandıktan sonra heyecanla yanıma geldi ve yırttık yırttık diye havalara uçuyordu. Program çok sevildi sürekliliği olacak dedi. Yahu nasıl olsun Abdullah bu senin başta söylediğinden başka yöne geldi, benim düzenli bir işim var nasıl olacak dedim? Sonuçta oldu ve bir isim bulmamız gerekiyordu. İsim arıyorduk, ismimizi bulanda çok ünlü organizatör Hasan Şöhretler' di. Nokta ile Virgül' ü Hadi Çaman ve İlhan Demer ikilisi için düşünmüş ama Hadi böyle isim mi olur, diyerek reddetmiş. Onların beğenmediği isme biz bayıldık. Skeçler o kadar önemli değildi, kostümler tuttu, isim elbiselerden daha çok tuttu ve biz oynasak herkesin hoşuna gidiyordu. İlk 4 programın oyunlarını manevi desteklerini devamlı hissettiğim ustalarım Selim Naşit Özcan, Erol Günaydın ve Haldun Dormen yazdılar. Çok büyük emekleri vardır. Eksik skeçleri de biz yazıyorduk. İşte Nokta ile Virgül'ün doğuşu böyle tesadüflere bağlı, şansımızın ve bizim katkılarımızla popüler olmuştu.
Aşırı popüler olduğunuz bir dönem, tek kanallı dönem, gazinolarda sahne, ödüller vs o dönemi sizden dinleyebilir miyiz?
50'li yıllardan bu yana sanatçı ile halkın buluştuğu büyülü bir ortamdır gazinolar. Ve gazino deyince akla iki dev isim gelir: Fahrettin Aslan ve rakibi Papel Osman (Osman Kavran). Nokta ile Virgül'ün en parlak döneminde 1977, bu dev isimlerden teklif gelmeye başlamıştı. O güne kadar da hiç böyle bir deneyimimiz olmamıştı. Artık şöhretimizi paraya çevirmenin zamanı geldi diye düşünüyorduk. İlk olarak Osman Kavran'ın yanına gittik. Bize fuar dönemi için günde beş bin lira teklif etti. Dudaklarımız uçuklamıştı. Piyasadaki en yüksek ücreti verdiğini biliyorduk ama bu kadarını beklemiyorduk. Düşünelim dedik ve yanından ayrıldık. Ankara'ya giderek televizyon çekimlerini yaptık, TRT 'den bilirkişilere durumu danıştık. Dediler ki; "Siz Fahrettin Aslan ile anlaşın başkasının verdiği teklifin yarısını verir ama sağlamdır, onun müessesesi bir numaradır, kalitedir, vitrindir. Osman Kavran söz verir ama üç gün sonra bunlara çok atın gitsin der" dediler. Düşündük taşındık Fahrettin Aslan ile anlaştık, iyi ki de öyle olmuş. İlk gazino programımızın assolisti Emel Sayın'dı. Biz de Nokta ile Virgül olarak komedyen kadrosunda yer alıyorduk. Sahip olduğumuz şöhret sayesinde kendimize çok güveniyorduk hem de havamızdan geçilmiyordu, fakat düşündüğümüz gibi olmadı. Sahneye çıktığımızda kimseyi güldüremediğimizi fark ettik. Moralimiz bozuldu, bu işi başaramayacağız kovulduk derken Fahrettin Aslan, Gönül Yazar ile ikinci programa çıkacaklar diye haber gönderdi. Bir şans daha yakalamıştık, bunun üzerine ortağımla toplantı yaparak bir kanıya vardık. Televizyon seyircisi ile gazino sahneleri birbirinden çok farklıydı. Gazino seyircisine hitap eden oyunlar yazdırmaya başladık, yeni skeçler yazdık. İkinci programa bomba gibi çıktık. Seyirciden gelen mutlu reaksiyonlar bizim başarı grafiğimizi yükseltmiş oldu. Bunun bir göstergesi de Bülent Ersoy ile üçüncü programa çıkacağımızın haberinin verilmesiydi. O güne kadar hiçbir komedyen hiçbir komedyen gazinoda üst üste sahne almamıştır.
Peki Enver Bey o dönem yaşadığınız iş yoğunluğu size maddi olarak da katkı sağladı mı? Kazandığınız paranın kıymetini bildiniz mi ?
Efendim o dönemde yaşadığımız iş yoğunluğu tâbi ki bize maddi yönden çok büyük katkılar sağladı. Ben kendi adıma kazandığım paranın kıymetini bildim. Çünkü o güne kadar da hep kendi tırnaklarımla sadece bir işte değil birkaç işte çalışarak aynı zamanda üniversiteyi bitirerek çok zorluklarla bir yere geldiğim için paranın kıymeti bende çok önemliydi. Onun için de parayı bazı yatırımlara kanalize ederek bugünkü rahat yaşam hayatıma devam etmenin avantajını sağladığımı düşünüyorum.
Nokta ile Virgül sahnede yoğun ilgi görmesine karşın sinemada bu ilgiyi görememiş. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz?
Evet bugüne kadarki röportajlarda bize hiç bu denli güzel bir soru sorulmamıştı, size bunun için ayrıca teşekkür ediyorum. Gerçekten tiyatroda, televizyonda her türlü başarıyı sağlamış bizler sinemada başarıyı sağlayamamıştık. Ben bunun nedenini emekli olduktan sonra uzun süre düşündüm ve şu kanıya vardım. Bizim yeteri kadar donanımımız, bilgimiz yoktu. Şöyle ki biz hiç incelemeden hiç araştırma yapmadan sinema işine girdik. Halbuki bize çok güzel teklifler de gelmişti. Ama biz maalesef bunu değerlendiremedik. Ayağı yere basmayan karikatür tipler olarak sinemada da devam etmek isteyince bu tutmadı. Çünkü o güne kadar tutan bütün filmler halkın arasından çıkmış ayağı yere basan sağlam tipler olması gerekiyordu. Biz bunu sinemada sağlayamayınca maalesef başarısız olduk. Ama sonra ben Abdullah'tan ayrıldıktan sonra kendi adıma on üç tane film çektim, ben kendimi bu konuda biraz daha başarılı buluyorum.
Hiçbir aktör sanat yaşamına veda etmez. Neden?
Çünkü sanatçının yaşı olmaz. Sanatçı her yaşında oynayacak bir rolü vardır. Yeter ki elden ayaktan ezber yapmaktan düşmesin. Ama maalesef Türkiye'mizde yaşlanınca insanlara eskisi kadar değer verilmiyor. Bu son Menajerimi Ara diye bir dizi var onu seyrediyorum, orda bunu çok güzel anlatıyorlar Türk halkına. O diziye de bunun için teşekkür ediyorum. Aslında bize yeteri kadar değer vermiyorlar. Hâlbuki biz tam olgunluk çağımızda en verimli olduğumuz bir çağda parayı pulu düşünmediğimiz bir çağda ben kendi adıma söylüyorum çok şükür paraya pula ihtiyacım olmadan rahatlıkla geçinebilecek durumdayım. Ama ona rağmen insanlar kapımızı çalıp şu rolde oynar mısın demeyip hep aynı kişileri hep aynı rollerde oynatmaya devam ediyorlar.
Şu an Bodrum'da mütevazı bir yaşam sürüyorsunuz bize biraz neler yaptığınızı anlatır mısınız?
Gerçekten mütevazı bir yaşam sürüyorum, gerçek bir emeklilik sürüyorum. Beş sene önce buraya geldim.İlk iki sene o kadar aç kalmışım ki kitap okudum. İki sene hiç durmadan geceli gündüzlü kitap okudum. Şimdi kitap okumaya devam ediyorum, televizyon izliyorum. Burada sanatçı arkadaşlar var onlarla sohbet ediyorum, yürüyüş yapıyorum, bahçeyle ilgileniyorum bu şekilde günlerim geçiyor ve bundan da çok memnunum.
ÇOK SAYIDA ÜNLÜ İSİM ÇIKTI
Oyuncu da yetiştirdiniz diye biliyorum, bugün o oyunculardan tanıdık isimler kimler? Vefa gördünüz mü onlardan?
Tâbi ki bir insan tek başına bir tiyatro kurup otuz yıl kendi tiyatrosunu yönettiyse o tiyatrodan mutlaka çok ünlü kişiler çıkar. Şimdi mesela ben iki tane örnek vereyim çok uzatmadan. Bir sürü var da yani iki örnek vereyim şimdi aklıma gelen. Biri yönetmen Murat Şeker. O zaman benim yetiştirdiğim bir oyuncuydu o zamanlar sinema okuyordu. İkincisi Asuman Dabak'tır. O da ilaç plasiyeriydi. İlk defa benim tiyatromda oynamıştır onun üzerinde büyük emeğim vardır. Vefaya gelince valla meşhur olduktan sonra insanların pek vakti olmuyor. Ben onlara kızmıyorum. Biz de zamanında bu hataları yaptık. Ama mesela benim yetiştirdiğim tiyatrolarda oynayan halkın pek tanımadığı "tiyatrocuları pek tanımazlar" onların benim yaş günlerimde, 27 Mart Tiyatro günlerinde günümü kutlayan çok kişi var onlara da çok teşekkür ediyorum.
BÜTÜN DİZİLERİ SEYREDİYORUM
Enver Demirkan genç oyunculardan kimleri begenir?
Bu konuda bana çok tuhaf gelen bir şey var. Şimdi ben aşağı yukarı bütün dizileri seyrediyorum. Yalan söylemiyorum herkes gibi. Ben hep belgesel seyrederim falan demek istemiyorum. Tâbi ki belgeselde izliyorum ama dizileri de izliyorum işim icabı. Şöyle bir şeye şahit oldum, yeni gençliğin hepsi çok şanslı. Bir kere inanılmaz bir teknik bizim zamanımızda tek kamera ile binbir zorlukla çekilen filmler ve bütçeler kısıtlı, yönetmenler çekirdekten yetişme yeteri kadar bilgili değillerdi. Eskilere de çamur atmak istemiyorum ama şimdiki yönetmenlere dikkat ediyorum oyunculara büyük katkıları var. Her oyuncu iyi mi, evet her oyuncu iyi !Demek ki bunda yönetmenin çok büyük katkısı var onu görüyorum. Şimdiki diziler sinemalar çok değişti. Yeni oyunculardan kimseyi ayırt etmeden, inanın bana hepsini çok beğeniyorum. Hepsi çok iyi oyuncular, okulunu okumuşlar, kendilerini yetiştirmişler tâbi yönetmenlerin de bilgili ve görgülü olmaları dolayısıyla onlara da çok katkı veriyorlar ve çok güzel işler çıkıyor.
Röportaj: Dilek Bozkurt