Şarkılara ve müziğe ilişkin keyifli bir okuma imkanı veren Ömürlük Şarkılar kitabının yazarı Ömür Ceylan, kitaba ilişkin bilinmeyenleri Damga okurları için anlattı. Kitabın macerasının epey uzun olduğunu söyleyen Ceylan, “Kitabın macerası dört yıl kadar önceye dayanıyor. Kimi şarkıların onlarca yıldır severek dinlendiğini, belli bir yaş grubunda bu sevginin adeta tutkuya dönüştüğünü, hemen her kuşağın da olgunlaştıkça muhakkak aynı şarkıların cazibesine kapıldığını görünce söz konusu şarkıların bu diriliklerini neye borçlu olduklarını düşünmeye başladım” dedi.
Sizinle ilk defa tanışacak okurlarımız için kısaca kendinizi anlatabilir misiniz? Kimdir Ömür Ceylan?
1970 İstanbul doğumluyum. Siyah-beyaz İstanbul’un en güzel yıllarında, en renkli semtlerinin birinde, Şişli’de büyüdüm. Türk dili ve edebiyatı eğitimi aldım. Yaklaşık otuz yıldır da aynı alanda araştırmalar yapmaya çalışan bir akademisyenim. Pek çok İstanbullunun yaptığı, pek çoğunun da ne yazık ki planladığı gibi ben de artık İstanbul’da yaşamıyorum. Dört yıl önce İzmir’e yerleştim.
Ömürlük Şarkılar’da severek dinlenen şarkıların yazılış öykülerini kaleme aldınız ve kitap büyük ilgi gördü. Nasıl doğdu böyle bir kitap yazma fikri?
Ömürlük Şarkılar kitabı, bilimsel, sanatsal ya da ticari bir projenin ürünü değil. Aksine, tüm hayatını kitaplar ve mısralar arasında geçirmiş bir akademisyenin kişisel ve masum merakının meyvesi. Kitabın macerası dört yıl kadar önceye dayanıyor. Kimi şarkıların onlarca yıldır severek dinlendiğini, belli bir yaş grubunda bu sevginin adeta tutkuya dönüştüğünü, hemen her kuşağın da olgunlaştıkça muhakkak aynı şarkıların cazibesine kapıldığını görünce söz konusu şarkıların bu diriliklerini neye borçlu olduklarını düşünmeye başladım.
Besteleri ve güfteleri sayesinde olsa gerek.
Gözlemlerime göre bu diriliğin sebebi yalnız besteleri değildi, zira en yaygın reklam müzikleri ve cingıllar bile çabucak unutuluyordu. Yalnız güfteleri de değildi kalıcılıklarının sebebi, çünkü pek çok insan dinlerken rahatlıkla eşlik edebildiği şarkının sözlerini melodi yoksa eksiksiz okuyamıyordu. Şüphesiz besteler ve güfteler, ancak çok özel insanların yetenekleriyle ulaşılabilen mucizevi bir uyum taşıyorlardı, fakat bu uyum diğer insanların gönlünde ve ruhunda nasıl bir tesir icra ediyordu ki binlerce kez dinlenen şarkı her seferinde sanki ilk kez dinleniyormuşçasına coşkuyla yankı buluyordu?
Evet, asıl soru bu galiba
Zevklerine ve görüşlerine güvendiğim birkaç dostuma en sevdikleri şarkıları defalarca dinleterek neler hissettiklerini anlamaya çalıştım. Her biri, her şarkı için kendi anılarıyla bezeli farklı bir öykü anlattı bana. Hatta birkaçı eğer o güfte şairinin yaşadığı dönemde yaşamış olsa ve şairi kendi öyküsünden haberdar edebilse, şarkı güftesinin bu kadarla kalmayacağına, şairin kıyamayıp onun hikâyesini anlatacak birkaç mısra daha ilave edeceğine inandığını bile söyledi. Anlaşılan bu özel şarkıların sahipleri artık bestekâr ve güfte şairleri değildi. Her şarkı, kendisini severek dinleyen her gönülde birbirinden farklı yeni öyküler kuşanıyordu. Sonsuz diriliklerini de dinleyen sayısınca çoğalan ve dinleme sayısınca detayları belirginleşen bu öykülere borçluydular.
Şarkıların yazılış öyküleri de bu yüzden mi çok merak ediliyor?
Evet, o da bu durumun bir yansıması. Şarkıların yazılış öykülerine dair toplumdaki bitimsiz merak, aslında herkesin kendi öyküsünü doğrulama ve renklendirme çabası. Böylece öykülerini dinlediğim dostlarım, kendi öykülerimi keşfetmemi sağladı. Önce küçük bir metin oluşturarak nasıl bir tepki alacağını görmek istedim. Bunun için de “Kimseye Etmem Şikâyet” veya “Gam-zedeyim Devâ Bulmam” gibi çok popüler eserlerden ziyade benim çok sevdiğim ama görece daha az bilinen bir şarkı seçtim. Hikmet Şinasi Önol’un mükemmel güftesi ve Selahattin İnal’ın eşsiz Hicaz bestesi: “Sen Hep Beni Mazideki Halimle Tanırsın” Önce şarkının aruz vezniyle yazılmış olan güftesine, tıpkı eski şairler gibi aynı vezin ve aynı ruhla dizeler ilave ettim. Sonra da bu yeni şiiri, gönlümde beliren kısacık öyküsü ile sarmaladım. Bu deneme dostlarımca çok beğenildi. Hatta öyküyü okuyanlar arasında şarkının dinleme oranı arttı, bestekâr ve güfte şairi hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için gayret gösterildiğine tanık oldum. Doğru yolda olduğumu anlamıştım. O yolun sonunda işte bugün, Ömürlük Şarkılar huzurunuza çıkabildi.
Kitabınızda birbirinden değerli on şarkıya yer vermişsiniz. Seçim sürecinde sizi en çok ne zorladı?
Şarkılarda bir seçime gittiğimi söylemem doğru olmaz aslında. Çok bilinen, çok dinlenen, hele hele “çok tıklanan” gibi popülist bir noktadan hareket etmedim, etmem de mümkün değil zaten. Çünkü Ömürlük Şarkılar yalnız bir öykü kitabı değil, aynı zamanda güftelerin çoğaltıldığı bir şiir kitabı. Aşk ölçülemeyeceği, sevda tartılamayacağı gibi şiir de hesaba kitaba gelmez. Okuduğunuz on şarkı, öyküsü gönlümde yeterince demlendiği için oradalar. Diğerleri de demlenme aşamasında.
Onlardan hangilerini okuyabileceğiz yakında?
Şarkı ismi veremiyorum, çünkü hangilerinin dile gelerek öyküye dönüşeceğini ben de bilmiyorum. Ama kalbimde ve ruhumda büyük yerler işgal edip bu kitapta öykülerini anlatamadığım çok önemli isimler var. Safiye Ayla, Fuat Edip Baksı, Rüştü Şardağ, Zeki Müren, Avni Anıl, Ümit Yaşar Oğuzcan, Cemal Safi gibi. Herhalde o büyük ustaların imza attığı şaheserlerden bazıları ellerimden tutacaktır önce.
Önce güftelere dizeler ilave ederek yeni bir şiir yazdığınızı sonra da bu şiirleri öykülerle sarmaladığınızı söylüyorsunuz. Biraz açar mısınız bu konuyu? Daha önce denenmiş bir teknik mi bu?
Bir şiire bir başka şair tarafından aynı özelliklerde ve aynı ruhta dizeler ilave edilmesi edebiyatımızın çok eski geleneklerinden biridir. Bu tür şiirlere tazmin denir. Tazminler, tıpkı benim yaptığım gibi çoğunlukla şiirleri tazmin edilen şairlere duyulan saygı ve bağlılığı ifade etmek için kaleme alınırlar. Bu yeni şiirlerin üzerine öyküler kurulması ise bilebildiğim kadarıyla ilk kez oluyor. Özel olarak güftelerin çoğaltıldığı ve yeni öykülerle sarmalandığı bir örnek olması bakımından Ömürlük Şarkılar edebiyatımızda bir ilk kabul edilebilir.
Öykülerinizde gerçeklikle kurguyu çok hassas bir çizgide buluştur muşsunuz. Nasıl başardınız bunu?
Gerçeklik, anlatı türlerinde sevimli bir öğe değil bence. Hatta sanatın kendisi, hayatın üzerimize bol bol ve kimi zaman ihtiyacımızdan da fazla boca ettiği gerçeklikten anlık da olsa kurtulabilmemiz için var. Ben de gerçeklikten tamamen uzaklaşmak isterdim ama bu mümkün olmadı. Çünkü Ömürlük Şarkılar’ın bestekârları ve güfte şairleri, öyle sarsıcı hayatlar yaşamışlar ki ne kadar soğuk da olsa gerçeklikten kopamıyorsunuz. Öldüğünde vefat haberini akrabalarına duyuracak telgraf için bile yüz kuruş para bulunamayan ve bu nedenle ancak 7-8 kişi tarafından sonsuzluğa uğurlanan Kemani Tatyos Efendi’yi ya da 13 yaşında bir çocukken Paşa babası tarafından sırf kendisini kaçırmaya çalıştı diye babası yaşında bir adamla evlendirilen İhsan Raif Hanım’ı bu yakıcı gerçekliklerinden nasıl koparabilirsiniz ki?! Bütün ömrünü klarnetine tutunarak yaşamış olan Şükrü Tunar, 15 Temmuz 1962’de, Cumhuriyet gazinosunda Zeki Müren’in ardında çalarken kalp krizi geçirip sahnenin ortasına yığılıyor ve son nefesinde dahi hala klarnetini elinden bırakmıyorsa siz bu tabloyu görmezden gelebilir misiniz? Suzan Hanım Yahudi, kendisi Müslüman bir aileye mensup olduğu için evlenmelerine müsaade edilmeyip tam 50 yıl birbirlerini bekledikten sonra kavuşan Yesari Asım Arsoy’dan “Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır” cümlesini duyup bu büyük aşktan başka bir şey düşünmek mümkün mü? Afife Jale’nin morfin bağımlısı olup akıl hastanesinde bir başına vefat etmesine, Selahattin Pınar’ın da tüm ömrünü ıstıraplarla geçirmesine sebep olan bir aşkı unutabilir misiniz? Özenle korunmayı ve unutulmamayı hak eden bir gerçeklik varsa, o büyük ustaların hayat hikâyelerinde gizli.
Ömürlük Şarkılar; baskı kalitesi, görsel ve işitsel sürprizleriyle de farklı bir öykü kitabı değil mi?
Evet. Ömürlük Şarkılar’ı ilk andan itibaren büyük coşkuyla sahiplenen Kesit Yayınları’yla çalışmak benim için benzersiz bir deneyim ve kazanım oldu. Yayın aşamasında tamamı yetenekli, yaratıcı ve çalışkan gençlerden oluşan geniş bir ekip sorumluluk üstlendi. Bestekâr ve şairlerin portreleri, öykülerin geçtiği tarihi mekânlar ve yapılar, zarif çizimlere dönüştürüldü. Görsellerin bir sanat yapıtına yakışır nitelikte görülebilmesi adına kuşe kâğıt tercih edildi. Öyküsü okunan şarkı aynı anda dinlenebilsin diye Ömürlük Şarkılar için özel olarak oluşturulmuş Spotify listesine direk erişim sağlayan kare kodlar kullanıldı. Bana ve yayınevine ulaşan bildirimler, bütün bu emeğin okur tarafından da takdir edildiğini gösteriyor.
Öykülerimi geniş kitlelere ulaştırmak heyecan veriyor
Gelecekte sizi heyecanlandıran projeleriniz var mı? Bizimle kısa da olsa paylaşabilir misiniz?
Üniversitedeki derslerim, öğrencilerim ve yürütücülüğünü üstlendiğim bilimsel projeler mesleki sorumluluğum çerçevesinde sürüyor ve elbette onlardan da büyük keyif alıyorum. Fakat “heyecan” dediğinizde aklıma yalnız sanat ve sanat eserleri geliyor. Şiir ve öykü, dün olduğu gibi gelecekte de başlıca heyecan kaynaklarım olacak. Ayrıca şarkılar benden vaz geçmediği sürece ben de onlardan vaz geçmeyeceğim. Ömürlük Şarkılar’ın müzikli dinleti, sesli kitap, radyo tiyatrosu ve tiyatro-tv uyarlaması ile ilgili görüşmeler sürüyor. Öykülerimi daha geniş kitlelere ulaştıracak bu tür yapımlar da doğrusu heyecanlandırıyor beni.
SÖYLEŞİ: BURAK ZİHNİ