Damga'ya konuşan güzel şarkıcı Aydilge, hayatının bilinmeyen yönlerini anlattı. Müzik kariyerine girişinden söz eden başarılı isim, “Bu çok uzun bir öykü. O yüzden kelimelere dökmek yerine şarkılarıma döküyorum tüm bu yaşanmışlığı. Başarıdan ne anladığımız da çok önemli. Benim hayalim kendimden ödün vermeden, içimden gelen müziği insanlarla paylaşabilmekti... Şimdi hayalimin içindeyim. Başkası içinse instagramda iki milyon takipçiye sahip olup, her gün magazinde haberinin çıkması da olabilir. Hepimiz sevilmek, beğenilmek, takip edilmek, onaylanmak istiyoruz. Bu çok doğal. Ama sırf beğenilmek için kendimiz olmaktan vaz geçiyor muyuz, işte bu çok önemli” dedi.
Son dönemde popüler olan video yükleme sitesi olan Youtube’den güzel gelir geliyor mu size ?
Ne yazık ki hayır çünkü benim video kliplerim anlaşmalı olduğum plak şirketleri tarafından yayınlanıyor ve bu gelir de plak şirketine gidiyor.
Youtuber’lerin müzik hayatına girmesini nasıl buluyorsunuz ? Ve Youtuberlerden beğendiniz isimler var mı ?
Ben müziğin kapasında bekleyen, kim girsin, kim girmesin diye ahkam kesen bir bekçi değilim. Kişisel olarak ben dinlediğim müziklerin içeriğine dikkat ediyorum çünkü müzik ruhun gıdasıdır, bazen gıda zehirlenmesi de olur. Ayrıca tecavüz sadece bedene değil ruha da yapılır. Müzik aracılığıyla ruhuma tecavüz edilmemesi için dikkat ediyorum. Ama kimseye bekçilik yapmak gibi bir niyetim yok. Beğendiğim youtuber'lar arasında Murat Soner, Barış Özcan, gazeteci Cüneyt Özdemir başta geliyor.
Son çalışmanızdan bize bahseder misiniz ?
Kanal D'de yayına başlayan Çatı Katı Aşk dizisinin jenerik müziği olan Nasıl İnansam adlı şarkım yayınlandı. Onun heyecanı devam ediyor. Kısa bir süre önce de Evden Canlı Canlı Vol. 2 albümüm yayınlandı. Sevgili eşim Utku Barış Andaç ve Ozan Sarıboğa gibi dostlarımızla herkes kendi evinde olmak üzere canlı çalmanın organik ruhuna özen göstererek kaydımızı yaptık. Öyle hataları düzeltmeceler, teknik sihirbazlıklar yok. Çünkü kusursuzluk, aslında yapaylık da demek. Kusursuzluğun değil, doğallığın peşindeydik. Hatta kedim Miko da bize eşlik etti. Müziği çok sever. Bütün kayıt boyunca etrafımızda dolaştı. Bir şef edasıyla hepimizi yönlendirdi:)
Hayatınızdaki en ilginç anınızdan bize biraz bahseder misiniz ?
Evden Canlı Canlı Vol2 albümünün ilk klip parçası Yalnız Değilsin adlı şarkıma çekildi. En ilginç anılarımdan biri bu oldu sanırım çünkü farklı ülkelerden insanlar karantina döneminde kendi evlerinde yaşadıklarını filme aldılar. Ben ve eşim de kendimizi çektik ve sonra tüm görüntüleri birleştirdik. Amacım aslında hepimizin tüm farklılıklarımıza rağmen ne kadar da aynı olduğumuzu gösterebilmekti. İstiyorum ki dinleyicilerim de kendi farklarını ve renklerini korusunlar, ama bu farklılıkların ötesinde, temelde hepimizin insan olduğumuzu ve bir olduğumuzu da hatırlasınlar. Biliyor musunuz asıl acı, yara aldığımızda değil, yaralandığımızı kimse duymadığında başlıyor... Ben işte bu yüzden müzik yapıyorum. Seni duyuyorum demek için ve de duyulduğumu hissetmek için. İnsanlara ''Ne hissettiğinizi biliyorum, ben de aynısını, benzerini yaşadım'' demek için. Acıyı dindirmek için... İster neşeli, ister hüzünlü olsun, amacım müziğimin, terk edilen, haksızlığa uğrayan, kendini değersiz hisseden herkese yardımcı olması. Biz müzikle kucaklaşıyoruz. Hakiki bir sarılmadan daha büyük bir şifa olabilir mi?
Leyla Gencer, yıllar sonra aynaya baktığında kendini tanıyabilmelisin diyor. Siz aynaya baktığınızda ne hissediyorsunuz?
Temiz hissediyorum. Sanırım bu çok önemli. Sektörde olup biten haksızlıkları düşünüp durursam, hareket edemez hale gelirim. O yüzden kendimi korumayı, temiz ve saf kalmayı tercih ediyorum ve enerjimi eleştirmeye harcamak yerine yaratmaya harcıyorum. Sistem sürekli bize neyin iyi, neyin doğru, neyin popüler, neyin cool, neyin demode olduğunu dayatıp duruyor. Zengin olmak için şu insana benze, başarı için şunu örnek al deyip duruyor. Oysa başka birinden medet ummak, kaçak malzemeyle bina inşa etmeye benzer. En ufak bir sarsıntıda da çöker. O yüzden kendi içimi, ruhumun malzemesini temiz tutuyorum. Aynaya bakınca da öyle hissediyorum.
Son dönemde çok sık sorduğum bir soru. Pop müzik nereye gidiyor?
Botokslu yüzler gibi, botokslu ve dolgulu şarkılara maruz kalabiliyoruz çoğu zaman. Tabi isterdim ki tıklanma rakamlarıyla oynanmayan, göz yaşı ticareti yapılmayan, sakil ve ucuz şeylerin yaldızlı paketlerle süslenmediği bir endüstrimiz olsun. Ama gözümüzün içine baka baka yalan söylemekten çekinmeyen bir sistemin içindeyiz diye de vazgeçmek olmaz. Boş boş eleştirip, söylenip durmak, hiçbir işe yaramaz. O yüzden, ne olacak bu müzik sektörünün hali şeklinde geviş getirmektense hayallerimizin peşinden koşmak ve üretmeye devam etmek çok daha anlamlı.
Adını bile bilmedigimiz isimlerin Youtube’de izlenme oranları milyonları buluyor ve bir süre
sonra ortalıktan kayboluyor bu isimler sizce bunun sebebi nedir ?
Öncelikle, internet ve dijital platformaların çok adil mecralar olduğuna inanmıyorum. Yani eskiden güç sahipleri, tv ve radyolar üzerinde tahakküm kurup dinleyiciyi maniple ediyorlardı. Şimde de, dijital mecraları ediyorlar. Sahte tıklar, trendlere giren videolar, platoformların ''en iyi'' diye seçip dinleyiciye dayattığı listeler aslında hiç masum değil. İnanın bütün bu algı operasyonlarından, neyin popüler olduğunun söylenmesi ve dayatılmasından çok daralıyorum bazen. Yine de adil olmayan bu sektörde uğradığım tüm haksızlıklara rağmen ayakta kalabildiğime ve bu kadar sahici bir kitleye sahip olabildiğime göre, demek ki tüm bu mücadeleye değer. O yüzden yılmadan, moral bozmadan, sadece kalbime ve dinleyicime güvenerek müzik yapmaya devam ediyorum.
Dinleyicileri ile Konserlerde Uçsuz Bucaksız aralarına barikat koyduran sanatçılar hakkında
neler söylemek istersiniz?
Herkesin kendi seçimi. Ben de barikatları yarıp insanların aralarına atlamayı seviyorum. Onların arasında şarkı söylemek aşırı mutlu ediyor beni. Kimine göre de benimki yanlış. Ama şimdiye kadar bundan hiç zarar görmedim. Ama herkes bunu yapmak zorunda değil tabi ki. Sahnenin yukarda konumlanmasının nedeni, izleyiciden üstün olduğumuz için değil. Bunun nedeni arkadakiler de bizi rahat görebilsin diye. Yani Ben yukardayım, dinleyici aşağıda duruyor diye, müzisyen olarak ben daha üstünüm demek olmuyor. Bazıları ise bunu bir üstünlük olarak görüp o aurayı korumaya çalışıyor olabilir. Bazısı da belki yapı olarak çok sıcak kanlı olmayabilir. Dediğim gibi herkesin kendi seçimi...
Son dönemde popüler olan Sosyal Medya konserleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Ben de elimden geldiğince evde canlı yayın yapıp akustik konserler vermeye çalıştım dinleyicime. Moral çok önemli çünkü. Gerçekten çok garip bir dönem yaşıyoruz. Hepimizin psikolojisi bozuldu. Müzisyen olarak da benim ilaç üretme şansım yok. Ruhlarına ilaç olabilecek şarkılar yapmaya çalıştım. Fahiş ücretler verilen konserlerle ilgili de, umarım en azından işsiz kalan orkestra çalışanlarına gitmiştir o para...
Sanatçılardan idolünüz var mı ?
Tek bir idolüm yok. Hayranlık duyduğum çok fazla isim var. En temelde Beatles.
Yeni Jenerasyondan kimleri beğeniyorsunuz?
Nil İpek, Can Kazaz, Emircan İğrek
Ece Üner Armağan Çağlayan ile yaptığı bir Röportajda İşcinselim demiş sizde bazen kendinizi o
şekilde hissediyormusunuz?
Hayır çünkü eşime çok aşığım ve hep şunu söylüyorum, hiçbir dünya telaşına feda etmem aşkı.
Son dönemde Bir şarkıyla çok kısa sürede çok popüler olabiliyorsun ama çoğu isim devamını getiremediği için kaybolup gidiyor.
Sende kaybolma endişesi var mı? Kalıcı olacağına inanıyor musun?
2006'dan beri piyasadayım. Bunu endişe edecek aşamayı çoktan geçtiğimi düşünüyorum.
Müzik ülkemizde sizce neden magazinleştiriliyor?
Tüm dünyada tüketim kültürü hakim. Ekonominin dönmesi için hızlı bir şekilde herşeyin tüketilmesi gerekiyor. Magazin de buna yardımcı oluyor. Magazinel hayatlar yaşamayan benim gibi müzisyenlerin bazen çok moralimiz bozulabiliyor ama o noktada hep şunu hatırlatıyorum kendime. Zorluklar altında ezilmek mi, yoksa onları güçlenmek için kullanabileceğimiz birer araç olarak görmek mi? Bir örnek vereyim. Aslında tüm ağrılar, bizi hastalıkların ilerlemesinden koruyan sinyallerdir. Onlar sayesinde neremizin sorunlu olduğunu anlar ve tedavi ederiz. Zorluklar da öyle. Onlar sayesinde güçsüz kısımlarımızı fark edip , oraları güçlendiriyoruz. Kalp kaslarımızı geliştirmemiz için ideal bir antrenman salonu bu hayat. Mesela kadın müzisyenler, sürekli belirli güzellik anlayışına hapsedilip, belirli rollerle sınırlandırılmaya çalışılıyor.. Ama kalplerimiz tam da bize meydan okuyan o zorluklar üzerinden gelişiyor. Mağduru oynamayı bırakıp, dönüşmek ve büyümek için bu zorlukları avantajımıza çevirmeliyiz.
Sende bir starlık görüyorum, sende bir star ışığı var diye sözler çok duyuyoruz size göre starlık nedir?
Hiç umrumda olmayan bir şeydir. Ben sadece müzik yapmak ve kendime de etrafıma da müzikle şifa ve umut vermek istiyorum.
Müzik ödülleri ve müzik yarışmaları birer PR çalışması mı bu konu hakkında siz neler
düşünüyorsunuz ?
Öyle olan da vardır, olmayan da vardır. Ne yazık ki bu algı yüzünden kurunun yanında yaş da yanıyor çünkü insan artık hiçbir şeye inanamaz hale geliyor. Mesela Kiralık Aşk için yaptığım şarkı toplam 25 kez ödül aldı. Ama Altın Kelebek alamadı. Buna dayanarak onlar adil değil de diyemem çünkü belki kriterleri farklıdır. Ama sonuçta zaten dünya adil değil ki...
Sosyal medya ile aranız nasıl?
Sosyal medyayı bir pazarlama vitini olarak değil, bir paylaşım alanı olarak kullanıyorum. Bunca ekonomik ve çevresel sıkıntı varken, özellikle ''ünlü'' dediğimiz insanların sürekli pahalı kıyafetlerini gözümüze sokması, birbirlerine aldıkları hediyelerle görgüsüzce hava atmaları
gerçekten rahatsız edici oluyor. Hava atmak yerine, havayı temiz tutmayı önemsememiz gerekli diye düşünüyorum. Çünkü önemli olan ne giydiğimiz değil, kim olduğumuz. Bence hepimiz bir geleceğimizin olmasını istiyorsak, sahip olmaya değil, yaratmaya odaklanmalıyız. Bu salgın da aslında tam olarak bize bunu anlatıyor. Pahalı olan şeylerin aslında değerli olmadığını, asıl değerli olanların ise para ile alakasının olmadığını görüyoruz... Nefes alabilmek, özgürce gezebilmek gibi...
Bir Albüm Bir Single’ nin bedeli ne kadar yaptığınız emeklere değiyor mu?
Maddi olarak değmiyor tabi ki çünkü tüccar değil müzisyenim. Müziği zengin olmak için değil, mutlu olmak ve mutlu etmek için yapıyorum. Manevi olarak karşılığını alabiliyor muyum derseniz de dünya adaletsizlikle dolu... Dolayısıyla manevi anlamda da sürekli tatmin olmayı beklemek mantıklı olmaz. En azından ruhumdan ödün vermiyorum. O da benim için çok kıymetli.
Bir Şarkıcının en büyük getirisi sizce sesmi yakışıklılık-güzellikmi yada zekamı olmalı sizin getiriniz nedir? Hangisinde ilerlerse başarılı olur?
Bahsettiğiniz şeylerin müzisyenlikle değil ünlü olma stratejileriyle alakası var. Ben müzisyenim, kalple hareket ediyorum. Strateji ile değil, dolayısıyla doğru cevaplar bende yok. İnanın bütün bu algı operasyonlarından, neyin popüler olduğunun söylenmesi ve dayatılmasından çok yoruluyorum ben. O yüzden her şeyi boşverip sadece kalbimin içinden gelen müziği yapmaya çalışıyorum. Ne yapsam da patlasa, kimle polemiğe girsem de hit olsa, nasıl görünsem de ilgi çeksem diye düşünen bir tüccar değilim. Biraz melankolik, bazen neşeli, bazen hüzünlü, ama mutlaka umut dolu, renkleriyle sonradan oynanmamış, filtresiz şarkılar yapmaya çalışıyorum.
Almanya’da daha önceden bulundunuz mu Almanya’da daha önceden bulunduysanız deneyimlerinizi bizimle paylaşırmısınız ? Gurbetçilerimize neler söylemek istersiniz?
Almanya'da çok konser verme fırsatım oldu tabi. Türklerin bir anda konuşma içerisinde Almanca'dan Türkçe'ye geçmeleri ve sanki aynı dili konuşuyormuş gibi birinden diğerine atlamaları hep çok hoşuma gitmiştir. Hissetikleri tam bir yere ait olamama hissini de çok iyi anlıyorum. Ama bence farklı kültürleri bir arada taşıyabilmek çok güzel bir özellik. Evet zorluklarını çok iyi anlıyorum. Ama bir yandan da tek tip bir kültüre hapsolmaktansa farklılıkları kucaklayabilmek, kendi kalbinde bunları taşıyabilmek çok önemli. Gurbet acısını da tabi ki çok iyi anlıyorum. Hatta onların acısını dile getirmek adına TRT 1'de yayınlanan Benim Adım Melek dizisinin de jenerik şarkısını yaptım. İsmi Yalnızlık Masalı. Almanya'da memleket hasreti çeken bir kadının döndükten sonraki hikayesini anlatıyor dizi. Ben de elimden geldiğince gurbet hissiyatını vermeye çalıştım şarkımda.
Hatay’da daha önceden bulundunuz mu Hatay’da daha önceden bulunduysanız deneyimlerinizi bizimle paylaşırmısınız Hatay’lı sevenlerinize neler söylemek istersiniz?
Hatay'a defalarca geldim ve çok fazla konser verdim. Tarihi, ören yerlerine çok meraklı olduğum için konser ya da yorgunluk dinlemeden oraları gezmeyi de asla ihmal etmiyorum. Hatta Titus tüneli ve Beşikli mağara ile ilgili bir Youtube videosu bile hazırladım çünkü insanlara konsere gittiğim yerlerin güzelliklerini de aktarmak istiyorum. Hatay ve etrafındaki şahaneliğinin ne yazık ki çok az insan farkında.
Son olarak sevenlerinize neler söylemek istersiniz?
Instagram'da aydilgeonline, youtube'da ise www.youtube.com/aydilge kanalı üzerimden fikirlerimi, müziğimi sıklıkla paylaşıyorum. Orda buluşalım. Son olarak çıkardığım Evden Canlı Canlı VOL. 2 albümümü de tüm dijital platformlarda bulabilirler. Bir nevi evlerine misafir olup konser vermişim gibi hissedecekler diye umuyorum.
1 SORU 1 CEVAP
En sevdiğiniz renk : Eşimin göz rengi
En sevdiğiniz yemek : Eşimin yaptığı pizza
En sevdiğiniz şehir : Çok fazla var.
En sevdiğiniz film : Inception, Fight Club, Matrix 1 gibi biraz sürreal temalar içeren filmleri seviyorum.
En sevdiğiniz dizi : Son dönemde Politician, Russian Doll, Sinner gibi diziler.
En sevdiğiniz spor : Buz pateni
En son gittiğiniz konser : Kendi konserim
En son gittiğiniz film : Pendemiden önceydi hatırlayamıyorum.
En sık kullandığınız kelime : aynen
En nefret ettiğiniz şey : iftira
En sevdiğiniz hayvan : kedim Miko
Hangi Mesleği yapmak istemezsiniz: Politikacı
Röportaj: Sedat Sarıkaya