Usta oyuncu Ali Poyrazoğlu, Damga'ya konuştu. Tiyatrodan, yaşama, İstanbul'dan, meslek yaşamına ilişkin samimi açıklamalarda bulunan Poyrazoğlu, hayatı severek yaşadığını ve tiyatronun kendisi için değişmeyecek gerçek bir tutku olduğunu söyledi. Tiyatro yapan veya yapacak herkesin aynı tutkuyu taşıması gerektiğini de belirten Poyrazoğlu, “Tiyatro veya başka bir iş. Ne yaparsanız yapın gerçek bir arzu ve tutku içinde yapacaksınız. Onun için mücadele edeceksiniz. Ben tiyatronun memuru olanları sevmem tiyatro için mücadele edenleri, işi için her daim gayret gösterip, ayakta kalarak ilerleyen insanları severim” dedi.
Ali Poyrazoğlu deyince herkes usta bir isim der. Bu şüphesiz bir gerçek. Şu anda neler yapıyor peki Ali Poyrazoğlu?
Çok yakında Kobay isimli oyunumuzu yeniden tiyatroseverlerle buluşturacağız. Bunun hazırlığı içindeyim. Oyun benim için çok anlamlı ve her oyunum gibi özel. Nasıl yazdığımın hikayesi de çok güzel. Anlatmak isterim. Bir gece otururken yine düşünürken aklıma bir cümle takıldı; “Zihnimin kapıları açıldıkça yalnızlığım artıyor.” Bu cümle anahtardı. Ve anahtarlar biliyorsunuz kapıları açar. Zihnimin de kapılarını açtı ve böylece Kobay oyununu yazabildim. Ana teması zihnin kapıları açıldıkça, yalnızlığın artmasıdır. O cümle içimden doğdu, çıktı. Bir yerlerde saklanan bakış, gün ışığına çıktı ve oyunu yazabildim. Kobay daha sonra 24 oyun aldı. En iyi oyuncu, en iyi yönetmen, en iyi dekor, en iyi ışık, defalarca bu ödülleri aldık. Bu sene Kobay'ı tekrar oynayacak, tiyatroseverlerle buluşturacağız.
Gerçekten hepimiz büyük bir ilgiyle izleyeceğiz. Bu noktada farklı bir şey de sormak isterim. Oyunculuğun dışında sizin büyük şirketlere konferans, seminer verdiğinizi de biliyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz, devam ediyor mu çalışmalarınız?
Devam ediyor, çalışıyorum o konuda. Benim birkaç şapkam var. Birkaç mesleğim var. Öyle olduğum için de çok mutluyum. Çünkü yaratıcı insanların, iki üç disiplinde bilgi sahibi olması gerekir. Ben de hem üniversitelerde hocalık yaptım, yapıyorum. Hem sinemada, tiyatroda oynuyorum. Radyo programları yaptım, 20 yıla yakın zaman; Sabah, Hürriyet ve Yeni Yüzyıl gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. 25 tane oyun çevirdim. Türkçe, Rumca, Fransızca, İngilizce oyunlar oynuyorum. Marifetli bir oyuncu çıkarmaya çalıştım kendimden. Bir de babamdan dolayı ilaç işine bulaştım ben. Babamdan eczaneler ve ilaç laboratuvarları kalmıştı. Dolayısıyla bir iş insanı kimliğim de vardı. Yavaş, yavaş onlardan kurtulurken, en zor yöneticiliklerden biri olan bir özel tiyatroyu yönetmeye başladım. Bir özel tiyatro yöneten Türkiye'de ki bizim 52'inci yılımız herhangi bir holdingi yönetir zaten. Bütün o bilgilerin adını koyduğum zaman, şapkalarımdan birimin bir işimin de gelecek tasarımı olduğunu düşündüm. Gelecek tasarımını bayi teşkilatlarına, şirketlere bakışlarının, duruşlarının ortaya çıkması adına destek oldum, profesyonel hizmetler verdim. O benim gizli bir işimdi o işte bugüne kadar 6 bin kişiyi eğittim. Çünkü hepsi faturalı işler. 6 bin kişiye inovasyon, motivasyon eğitimleri verdim. Hem işimiz hem markamız için ne yapmak gerekir, insanlara bunları anlattım.
Çok güzel peki şirketlerin dışında vatandaşlarda bu tarz eğitimlerinizden yararlanabilecek mi?
Evet. Bu sene bu işleri halka açacağız. Tiyatroda biletli bir şekilde yapacağız. İnovasyon, motivasyon, yeni dönem konusunda dersler vereceğiz. Daha geniş kitlelere ulaşacağız.
İnsanlara ulaşmak önemli. Kuşkusuz dünyanın geleceğine de etki edecek hususlar. Peki dünyamızı nasıl bir gelecek bekliyor?
Dünyayı kıtlık, felaket, depremler, çöküntü, açlık bekliyor. İnsanların bu tüketim toplumunun çıldırmış, delirmiş haliyle ne olacak başka? Kentler yok ediliyor, çevre yok ediliyor. İnsanlığı dolayısıyla parlak bir gelecek beklemiyor.
Bu durumda insanlar ne yapmalı?
Ne yapmak lazım, doğanın önünde saygıyla eğilip kendinize geleceksiniz. Daha az tüketecek, daha az harcayacaksınız. İstanbul'a dönüşmeyen kentlerde yaşayacaksınız. Neden mi? Çok basit. İstanbul beton ormanına dönüşmüş. 2 taraftan da denizin üstü örtülmüş. Hava dolaşmıyor şehrin içinde. İklimi bozuldu. İlişkiler zaten bozuktu. Bir de üstüne göç, möç durum tatlı değil.
Siz Bodrum'da yaşıyorsunuz değil mi?
Evet, ben Bodrum'da yaşıyorum yılın 7 ayı. Oyunlarım olduğu zaman vs İstanbul'a geliyorum, işlerim için geliyorum.
Oyun demişken. Şu sıralar İstanbul'da neler yapıyorsunuz?
Yeni çıkardığım Habanera Makamı oyunum var. Müzikli gösteri. İstanbul Festivali'nde onur ödülü bana verildi ben de o ödüle karşılık bu müzikli gösteriyi çıkardım. Piyanist Çiğdem Erken ve onun caz dörtlüsü ile beraber güzel bir gösteriyi çıkardık. Onun arkasından iki üç gösteri daha var provalarda. Yılbaşından sonra da ayın 7'sinde bir sürprizim var İstanbullulara. 7 Ocak günü özel bir gösteri olacak.
Sizi Beylikdüzü'nde de izledik. Daha evvel de gelmiştiniz. Beylikdüzü'nü nasıl buluyorsunuz?
Beylikdüzü güzel bir yer. Beylikdüzü'nü seviyorum. Tiyatro anlamında da değerli. Beylikdüzü'ndeki salon güzel bir salon mesela. Ama sadece salon değil Beylikdüzü'nde çok iyi tiyatro seyircisi var. Düşünürken eğlenmek isteyen tiyatrosever insanlar var. Bizimle birlikte oynayan doğaçlama yapmaya açık, sapına kadar sanatsever bir seyirci kitlesi var. O yüzden hep geliyorum. İmkan olsa Beylikdüzü'nde her hafta oynarım. Beylikdüzü Belediyesi'ne de çok teşekkür ediyorum. O Atatürk Kültür Merkezi çok iyi korunuyor, çok temiz bir yer. Mükemmel bir kültür merkezi. Tertemiz, personel güleryüzlü. Ben orada oynadığım zaman hep çok mutlu oluyorum.
Beylikdüzü yeni bir Kadıköy diyebilir miyiz?
Beylikdüzü'ne yeni bir Kadıköy demeyelim, Beylikdüzü'nün kendi kimliği oluştu, kendi imzası var. Orası da kendine has bir ilçemiz. Kadıköy'e de rakip Beyoğlu'na da rakip. Çünkü Beyoğlu zaten kalmadı.
Beyoğlu eskisi gibi değil değil mi?
Maalesef değil. Beyoğlu'nu bitirdiler. Her şeyi yıktılar. En son Küçük Sahne'yi de yıktılar. En son Ferhan Şensoy'un tiyatrosu kaldı. Onu da yıktıkları zaman muhtemelen rahatlayacaklar.
Ali Poyrazoğlu günlerini nasıl geçiriyor?
Gün içinde sıkılmaya vaktim yok. 140 kişilik bir Filarmoni Orkestrası'nı yönetiyor ve şu anda onun notaları ile uğraşıyorum. Benim boş bir anım, saniyem yok. Boş anım varsa da onu sevgilimle geçirmeyi tercih ediyorum. Onun dışında fırsatım varsa gider tiyatro seyrederim. Hani derler ya postacı izin gününde mahalleyi dolaşırmış diye, ben de işte tiyatrolara giderim.
Gençliğinize bakınca ne görüyorsunuz, gençlere neler söylemek istersiniz?
Ben gençken çok süründüm. Tabii ki ben de bir insanım. Hatalarım var, günahlarım var. Sevaplarım da var ama ben kendi hatalarının üniversitelerinden mezun olmuş adamım. Hatalarımdan öğrendiğim şeyleri bir daha yapmamayı öğrendim. Hatalarımı düzelterek, yaratıcı bir enerji ortaya koydum.
Tiyatrolar zorluk içinde mi?Türkiye'de herkes özveri içinde yine tiyatro yapıyor. Ben bu konuda şikayet etmeyi pek sevmiyorum. Ben kriz yönetmeyi bilen bir insanım. Kriz yönetimi dersleri veren biriyim. O yüzden tiyatromda kriz olmaması adına önlemlerimi alırım. Herkes sanatın hangi dalında olursa olsun bunu bilmeli. Tiyatro yapmak isteyen arkadaşlar bilmeli ki ömür boyu iş arayacaklar. Çünkü bir oyun oynarsınız o biter yeni bir oyun ararsınız. Bu umut kırıcı değil cesaret verici bir şey. Ben memur sanatçı sevmem. Risk almış, mesleği için mücadele etmiş insanları sever, tercih ederim.
Amatör oyunculara neler tavsiye edersiniz?
Ben de amatörlükten geliyorum. Tabii ki okulluyum ama amatör olarak işe başladık. Şimdi Türkiye'de moda olan 20 kişilik tiyatrolar var ya. Onun benzerini ilk ben, Müjdat Gezen, Cedide Toyon, Haldun Ergüvenç, Süher İzat, Demircan Türkdoğan kurduk. Yenikapı'da. 30 kişilik Grup 6 Tiyatrosu'nu kurduk. Yarı amatör yarı profesyonel. Dolayısıyla amatör sanatçılar da benim meslektaşım. Mücadelelerini de görüyorum. Mücadele, yeniliği arama asla bitmeyecek. Ben oldum düşeyim daldan demek yok öyle bir şey.
Kendinizi yenileyeceksiniz, insanlar bugün en çok neyi yapmalı?
Kendini yenilemeli. Bakın buna şöyle bakmak gerekiyor. Her mesleğin zorlukları vardır. Kimi dener dener olmaz kimi de duvarları aşar. Hata yapanlara söyleyeceğim şu ki onlar da kendi üniversitelerinin hatalarından mezun olsun. Hatayı başka yerde değil kendinde arasın. Çağımız yenileme çağı. Kendinizi yenileyeceksiniz. İnsanların bugün en çok yapması gereken şey bu.
SÖYLEŞİ: MEHMET MERT