O'nu yaptığı başarılı röportajlarla ve medya dünyasında ses getiren haberleriyle tanıyorsunuz. Alev Gürsoy Cimin... Gazetecilikte önemli başarılara sahip olan Cimin şimdi ise ilk kitabı; 'Ben Daha Yaşamadım' ile okurların karşısına çıktı. Hem hayatına hem gazeteciliğe hem de yeni kitabına ilişkin açıklamalar yapan Cimin, her şeye rağmen gazetecilik yapmanın kitap yazmaya göre daha zor bir iş olduğunu söyledi. Posta Gazetesi'nden Funda Duru'ya konuşan Cimin bakın neler anlattı...
Bugüne kadar hep sen insanların hikayelerini dinledin, yazdın. Şimdi senin hikayeni dinlemenin zamanı. Hayat hikayen nerede, nasıl başladı?
Dünyaya gözlerimi kalabalık bir ailede açtım. Mustafa amcam benim idolümdü, onunla dünyayı tanıdım, ilk iskarpinimi, ilk beşiğimi o almış. İlk şiirleri de o yazmış bana. Yazmayı, okumayı onunla sevdim. Geçtiğimiz yıl COVID-19 yüzünden kaybettim onu... Dünya birden eksildi. Keşke bugünü görebilseydi...
Çocukluğunun baskın karakteri amcan mı?
Babam sevgisini belli edemeyen biriydi. Altı yaşına kadar amcamı babam zannettim. Amcamın üç oğlu vardı, ben tek kız çocuktum. Annem dünyaya başka çocuk getirmeyi uygun bulmamış. 1984’te doğdum, yaman yıllarmış. Beş yaşına kadar onlarla aynı evde yaşadık. Ağabeylerimden hayata dair çok şey öğrendim. En önemlisi, arı gibi çalışan annemden mücadeleyi ve en zor dönemlerde bile güçlü olmayı, kimselere kötülük yapmadan, bel bağlamadan kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğrendim.
Gazeteciliğe nasıl başladın?
Uğur Dündar sayesinde… Altı yaşından beri onun haberlerini izliyor ve ona bayılıyordum. Sekiz yaşındayken “Arena’daki o adam gibi olmalıyım” dedim. Uğur Abi’ye, desteler dolusu mektup yazardım ama cevap gelmez korkusuyla göndermezdim. O mektupları hâlâ saklıyorum. 14 yaşında ‘Genç Kalemler’ adında yerel bir gazeteye muhabirlik yaptım. Liseye ilk başladığımda tembeldim, beden eğitimi hariç tüm derslerim sıfırdı. Sadece kitap okumayı severdim. Sonra annem beni kulağımdan tuttuğu gibi okuldan aldı ve bir konfeksiyon atölyesine verdi, meğer ders vermek için yapmış. Bangır bangır arabesk müzik ve penyelerin tozu dumanı arasında, 12 saat o makine sesleri içinde elbise ipliği temizlemek bana göre değildi.
Sonra ne oldu?
30 günde dersimi aldım hayattan ve annemden. Bir ayda aldığım o alın teri dolu maaşı anneme emanet edip tekrar okulun yolunu tuttum ve okulun en gözde öğrencisi oldum. Artık çok çalışkandım ve Uğur Dündar olma yolunda ilerliyordum. Şiir yarışmaları, roman yarışmaları hepsini kazandım. Yol gösterenim yoktu ama kendi başıma hayallerime koştum. Bugün düşünüyorum da en zor mesleğin peşinden koşmuşum! Bu arada mektupları yollayamadığım Uğur Dündar’la aynı haber merkezinde yakın çalışma arkadaş oldum. Abi-kardeş kadar yakınız. Birlikte Türkiye’nin en çok izlenen haberlerine imza attık! Çok yaşa Funda! Beni ne güzel günlere götürdün.
Uzun yıllardır röportaj yapıyorsun. Çok ses getiren işlere imza attın. Gazetecilik mi daha zor yoksa kitap yazmak mı?
Gazetecilik elbette… Röportaj, dışarıdan dünyanın en keyifli en kolay işi gibi görünebilir fakat hiç öyle değil. Dünyanın en külfetli işlerinden biri. Akıllı sorular sormak lazım. Soruyu sormanın bir adabı vardır. “Aman şunu sorma, onu sorma” diyenler var ki onlar hiç benlik değil. Tabii bir de insanları delirten menajerler var! Dilerim bir gün iyi röportaj yapayım derken tımarhanelik olmam.
Dokuz aylık hamileyken bile onlarca röportaj yaptın. İşini hiç aksatmadın. İşini senin gibi yapan çok az kişiye rastladım. Motivasyonun nasıl bu kadar yüksek olabiliyor? Sadece işime çok aşığım! Ekstra bir şey yok, inan. Gazeteciliğin heyecanı bir gün beni öldürecek ama bu heyecanım biterse ölmüşüm bilin zaten beni. Ses getirecek bir röportaj yaptığımda yayınlanmasından önceki gece uyku haram bana! Heyecandan uyku tutmuyor.
Doğumdan çıkıp yarım saat sonra röportaj yapmana ne demeli?
Bebeğim Asil de benim gibi tezcanlıymış. Tam 25 gün önce geldi. Ben son haftaya kadar çalışmayı planladım çünkü üç gün izin bile benim için çok uzun bir süre. Tam da 14 Şubat röportajına gidecektim. 4 Şubat’ta randevulaştık. Asil 4 Şubat’ta doğdu. Doğumdan çıktım, saat sabah 10.00 civarıydı. Röportajım da 16.00’da Etiler’deydi. Hemen aradım onları, ufak bir sorun olduğunu söyleyip Zoom’dan bağlandım. Birkaç saat evvel doğum yaptığımı da röportaj sonrası onlara ilettim. Öncesinde söylesem bana kıyamayıp iptal edebilirlerdi. Röportajı da riske atıp Yayın Yönetmenimiz Işıl Cinmen’i başıma bela edemezdim hahaha!
Kariyerindeki en unutulmaz anıları anlatır mısın?
Bodrum’da Hande Bermek ve Murat Başoğlu’nun evini basmak tabii ki... Unutulmaz bir gündü. Camdan kovdular bacadan indim ama Türkiye’yi ayağa kaldıran o röportajı yapmayı başardım. Bir de hiç unutmam siyaset dünyası üzgündü çünkü ünlü bir siyasetçinin oğlu intihar etmişti. Onlarla röportaj yapmak için abartmıyorum tam iki buçuk ay boyunca mezar başında nöbet tuttum ki annesi, babası veya sevdiceği gelirse röportaj yapabileyim diye. Zor oldu ama sonunda başardım.
Cüneyt Arkın senin için “Evimizin kızı” diyor. Nasıl bu kadar yakın oldunuz ve nasıl bir ilişkiniz var?
Yıllar önce başladı. Röportaj yapmak istiyordum ama bir türlü olmuyordu. Zaten telefon kullanmıyor, telefonları eşi açıyor. Şimdilerde canım ablam olan Betül Cüreklibatur da epey sert kayaydı. Ben de adreslerini öğrendim. Bir gün sabah 06.00’da çat kapı gittim. Güvenliği nasıl aştım sormayın, hırsızlara yol göstermiş olmayalım. Haha! Kapıdan kovsan bacadan girmek benim işim! Neyse Betül abla şaşkınlıkla karşıladı beni ve epey kalayladı. Galiba beni deli sandı. Az kalsın beni polise verecekti, ki ben olsam verirdim. Çok iyi yürekli olduğundan yırttım ama uslanmadım. Sonra vallahi de billahi de canım oldular. Kaç röportaj yaptım hatırlamıyorum, o kadar çok. Keşke her kapısını çaldığınız onlar gibi olsa!
Hayallerinin neresindesin?
Tam merkezinde! Posta Gazetesi kurulduğunda ben 9 yaşındaydım. Bu gazetede çalışmak tek hayalimdi. Ben var ya, burayı çok bekledim ve hiç pes etmedim. Belki size anlaması zor gelir ama çok renkli, okuması en keyifli gazeteydi Posta. Mesut Yar, iyi bilir. MSN vardı o zamanlar. O yaşlarda ilk ona ulaşıp bu hayalimi söylediğimde “Daha çok miniksin” demiş ama hayalimi çok önemsemişti. Aşk Doktoru Sevgili Mehmet Coşkundeniz var ya, işte ona ben 10 yaşımda haçlıklarımı tam bir ay biriktirip onlarca pişmaniye göndermiştim; belki beni işe alır diye. Yıllar sonra Mehmet, abim gibi oldu. Benim heyecanımı ilk o gördü ve Rifat Bey’e beni önerdi. Rifat Bey de daha bir cümle de “İşte bu aradığım kız” dedi. Kaderimin yazıldığı gün! Ve 8 yıldır hayalimin tam merkezindeyim.
Kitapta yumuşak ve akıcı bir üslup var. Okumaya başlamamla bitirmem bir oldu. Bunu neye bağlıyorsun?
Çünkü sıkıcı olan hiçbir şeyi sevmiyorum. Küçük yaşlarda birçok televizyon kanalında çalıştım, gazetelerde muhabirlik ve haber müdürlüğü yaptım. Türk insanını çok iyi tanıyorum. Hangi gündemde tepkiler nasıl oluyor sezebiliyorum. Ne ses getirir ne getirmez, ne okunur ne okunmaz artık uzmanı oldum. Ayrıca kitaptaki karakterlerin ve yaşanan olayların çoğu gerçek; o yüzden ben de rahat rahat yazdım.
Kitabı yazmaya nasıl karar verdin?
Ohooo! Ben altı yaşından bu yana yazıp yazıp siliyorum. Bu kitap silmeye kıyamadıklarımdan oluşuyor ve artık zamanı gelmişti.
Kitabın adı neden ‘Ben Daha Yaşamadım’?
Çünkü kimse gerçekten hayatı yaşamıyor. Herkes ‘-mış’ gibi yapıyor. Hepimizin içinde mutsuzluklar, tatminsizlikler ve boşluklar var. Hepimiz çok eksiğiz. Bu hikayedeki yaşamayanların daha doğrusu yaşayamayanların hepsi çok gerçek Ve ben bazılarını bizzat tanıyorum! Alfa Yayınevi’nin sahibi sevgili Vedat Bayrak sağ olsun!
Kitap bittiğinde ne hissettin?
Çok iyi bir röportaj yapıp haber merkezine heyecanla, koşa koşa, titreyerek girişim vardır ya öyle oldum. Üçüncü kez doğum yapmış gibi hissettim.
Asmalı Konak kadar güzel hikaye
Konu dizi olmaya çok uygun. Böyle bir projen var mı?
Şimdiden üç ayrı yapımcı aradı, görüştük. Yapımcılardan biri “Bu ‘Asmalı Konak’ dizisi kadar iyi bir hikaye” dedi. Sanırım çok yakın bir zamanda bu olacak ama önce biraz kitabın heyecanını yaşayalım.
Kitabın konusunu nasıl anlatırsın?
Bu hikayede bencillikler, hırslar ve gerçek aşk var. Zor sevda!
İlk tepkiler nasıl?
Vallahi bu kadarını beklemiyordum. Okuyup da “Kötü” diyen olmadı. Derlerse de başım gözüm üstüne, yazmaya başladığım ikinci kitabımda daha dikkat ederim.
Bugüne kadar hep soru sordun. Şimdi roller değişti. Hangisi daha keyifliymiş?
Sormak tabii ki... İnsanın kendini anlatması zor. Bakma öyle evleri barkları bastığıma, normalde çok çekingenim. Mesleğimi yaparken canavarlaşıyorum. İnsanlara hak verdim, zormuş yahu!
Cüneyt Arkın övgüyle söz etti
Alev Gürsoy Cimin'in kitabına ilişkin tweet atan ünlü oyuncu Cüneyt Arkın, “Gazeteciliğini sevdiğim. Artık evimizin kızı gibi gördüğümüz sevgili Alev, güzel bir romana imza atmış. Tavsiye ederim, çok akıcı, keyifli bir roman” ifadelerini kullandı.