Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
16°
Ara
Damga Medya Çiğdem Bora: Türk kadının adını gururla yaşatıyorum

Çiğdem Bora: Türk kadının adını gururla yaşatıyorum

27 yıldır Almanya’da yaşayan, Avrupalı Bayan Dergisi, Avrupalı Sport ile Avrupalı Bayan Gazetesi'nin İmtiyaz Sahibi Çiğdem Bora, Damga'ya konuştu. “Türk kadınının adını Almanya'da gururla yaşatıyorum” diyen Bora, Avrupa'da yaşamanın zorluklarını ve hayatına dair bilinmeyenleri paylaştı

Okunma Süresi: 12 dk

27 yıldan bu yana Almanya’da yaşayan Çiğdem Bora ile Avrupa'da sürüp giden hayatına ve gazeteciliğe ilişkin keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Öncelikle “Çiğdem Bora kimdir?” sorusunun yanıtını merak edenler için bizzat Bora'nın ağzından cevap verelim. Kendisini şöyle tanıtıyor Bora; “1978 yılında Kars-Sarıkamış’ta doğdum. 2 yaşından itibaren Edirne şehrinde ikamet edip lise öğrenimini Edirne’de bitirdim. Lise eğitimini bitirdikten sonra Almanya’ya yerleştim. Medyanın içerisinde uzun yıllar emeklerle çalışmalar yürüttüm. Türk ve Alman dostluğu adına konferanslar düzenledim, iki kültür tanıtımlarında bulundum. 2009 yılından bu yana Avrupalı Bayan Dergisi Avrupalı Sport ve Avrupalı Bayan Gazetesi‘nin imtiyaz sahibi ve genel yayın yönetmenliğini yapıyorum. Evli ve iki kız annesiyim...”
 

Neden Avrupalı Bayan ismi?
12 yıl önce Avrupalı Bayan dedim ben. Kibar, nazik ve naif bir kelime. Türkiye’de bir moda çıkmış, bayan kelimesi cinsiyet ayrımcılığını çağrıştırıyormuş. Ben bir kadın olarak, bayan olarak, Avrupalı Bayan ismini değerli gördüğüm için Türkiye ve Avrupa’da patentlerini de aldım.Yaptığım işle kendi ismimi değil, Türk kadını ve Türk bayanı olarak Avrupa’da en iyi şekilde temsil edip, tanıtmanın gururunu yaşıyorum.12 yıl önce böyle bir şey yoktu. Her yıl bir kelime farklı yerlere moda yapılıyor. Alman dilinde de bayan diye hitap ediliyor. Alman halkına Avrupalı Bayan tercümesini Almanca olarak söylediğimde, çok güçlü bir isim dediler. Bayanların gücünü söylemekten de geri kalmıyorlar. Avrupalı Bayan Dergisi’nin çıkışını Markus’a borçluyum. Burada güzel bir hikaye söyleyemeyeceğim. Almanya’ya geldiğim ilk yıllardı. 20 yıl öncesinden bahsediyorum.Türk olduğum için yabancı düşmanlığı ile karşılaştım. Bir kelimesi ile çok incinmiştim. Sonrasında bir karar aldım. Türkler’in modern yüzünü herkese göstereceğim mantığı ve hırsı, alt yapı ve donanım ile ilk dergimi yanlız başıma çıkardım. Çıkardığım yayınlar ile Avrupa ve Türk insanını daha yakından tanıtmış oldum. Bir öfke ile 12 yılı tamamlamış oldum. Şimdi geriye baktığımda beni buralara kadar taşıdığı için Markus’a teşekkür ediyorum. İyi ki incinmişim. Ona olan sinirim, insanlara güzel şeyler vermeme vesile oldu. Her milletten her ırktan malesef kötüler hep var malesef. Her insan da böyle değil. Çok saygı duyduğum Alman arkadaşlarım da var. Çok naifler.

Medya sektöründe ne gibi zorluklarla mücadele ettiniz?
Medya sahibi ve genel yayın yönetmeni sıfatımı bir kenara bırakıp öncelikle aşırı bir vatanseverim. Kendi ülkem için çok gözü kara davrandım. Yaptığım iş ile o kadar göze batmışım ki, benimle uğraşanlar oldu tabii ki. Avrupa insanının her zaman takdirini gördüm. Kendi vatanımın içinden çıkan vatan hainleri tarafından da çalışanlarım zor zamanlar yaşadı. Sayın Erdoğan ve Sayın Merkel haberini dergide yer verdim. İki ülke arasındaki gelişen önemli bir haberdi. İki değerli başkanının haberini gururla yayınladım, çünkü iki ülke arasındaki dostluk haberine dünya şahit oldu. Bu haber bütün gazetelerde de yer aldı. Avrupa’da dikkat çekmişim ki Gülen paraleli beni buldu. Darbe öncesi 7 ay evvelinden benimle uğraşmaları başladı. Atv’de Fuat Uygur’un programına davet edildiğimde ispatlanmış oldu. Hani nasıl desem, darbe sonrası başıma şu geldi bu geldi diye televizyonlarda boy gösterisi yapmadım. Nedeni ise o kadar şehit verdik ki, saygımdan görsel medyayı bu konuyla meşgul etmek istemedim. Darbe öncesi işimde bir çok engeller yaşattılar. Avrupa’nın ortasında iki ülke kültürünü ve gerçek haberleri tanıtırken, ilgi çekerken yanımda kimseyi göremedim. Kırgınlığım var sadece.
 

Hayata dair konuşsak peki biraz...
Çok derin bir mesele. Hayat bazen insana güzel davranmıyor. Hayat herkese güzel davrandı mı ki bize güzel davransın. Tabiiki inişli çıkışlı zamanlar oldu herkes gibi. Sabır ve tevekkül insanın en güzel ilacı. Eğer iyi niyetli iseniz, hayatınızda yalan dolan yoksa yüreğiniz temiz ise Allah mucizelerini mükafat olarak size sunuyor. Maleselef insanların planları işlemiyor. Allah’ın planı devreye giriyor. Hayatımda artık plan yapmıyorum.
 

Hiç unutamadığınız anınız var mı?
Alman makamlar ile iletişime geçip elimden geleni yaptım. Olmaz mı? Bir çok unutamadığım anım var. Biri var ki ömrüm boyunca o annenin feryadını unutamam.Bir okuyucum aradı beni. Çiğdem hanım yazılarınızı yakından takip ediyorum gerçekleri yazıyorsunuz ve sizin samimiyetinize inanıyorum dedi. Çok övgüler yağdırdı kendisi.Tabii ki insanlara bir şeyler vermenin mutluluğunu yaşattı bana o an. Fakat çoçuğu ile sorununu anlatınca sadece yutkundum. Sessiz kaldım ama gözlerimdeki yaşlar sel oldu. Çocuğu uyuşturucu alıyormuş. Bir annenin feryadıydı. Göz yaşları içerisinde benden yardım istedi. „Çiğdem hanım ne olur yardım edin başka annelerde ağlamasın. Uyuşturucu konusunu çıkacak sayınızda editörünüzde yazın lütfen! Yazdıklarınızı insanlar dikkate alıyor“ dedi. Alman makamlar ile iletişime geçip elimden geleni yaptım. Telefon konuşmamız iki saat sürmüştü.Ben de bir anne olduğum için kendimi o bayanın yerine koydum. Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın. Bu anımı hiç unutamam. Günlerce etkisinde kaldım.

Hayatınızda pişmanlıklarınız var mı?
Depremi yaşayıp enkazdan döndüm. Bazıları derler ki hiç pişman olmadım. Hani nasıl desem hangi kafa ile söyleniyor çözemedim. İnsan hayatında illa ki bir pişmanlık yaşamıştır. Benim de oldu tabii ki. Kendi vatanımda yaşayacağım ümidi ile yıllar önce Türkiye’de Limited şirketi açtım. Medya ile alakasız kendi markam olan bir üründü. Yüklü külfeti olan bir şirketti. Başarılı olamadım. Profesyonel iş yaptığımdan ve iyi niyetimin olması bunu kaldırmadı diyebilirim size. Allah insana daha beter pişmanlıklar yaşatmasın. Depremi yaşayıp enkazdan döndüm lafın gelişi. Almanya’dan giden her gurbetçinin yaşadığı bir durum. Almanya ve Türkiye’de sistem farkı diyelim. İnsanların yaşadığı her pişmanlık hayatlarında bir dersdir. Bu günümüze şükürler olsun.
 

Almanya’da mı Türkiye’de mi basın olmak daha kolay?
Bence her ülkede eksi ve artılar var. Konuyu şöyle genişleteyim. Anladım ne demek istediğinizi. Basın özgürlüktür evet fakat hakaret derecesinde basın özgürlük değildir. Bir insan gazeteci ya da yazar olabilir. İşinin verdiği nam sayesinde entellektüel havaya bürünüp çok bilmiş gibi devlete sanatçıya kafa tutanları ayıplıyorum ben. Bu basın özgürlüğü değil. Sataşmadan nazik bir dilde kendi basın özgürlüklerini ifade edebilirler. Avrupa diyor ki basın özgürlüğü var. Var daa kimse kimseye haddini aşıcak şekilde yazıp çizmiyor. Anladınız ne demek istediğimi… Kısacası her iki ülkede kolay ya da zor diye bir şey yok. İşini adam gibi yapan haddini aşmayana ve insanlara güzel şeyler sunana kimse dokunmaz.
 

Peki Ender Saraç desek?
Sayın Ender Bey’in durşu ve saygınlığı gerçekten göründüğü gibidir. 12 yıl önce dergiyi ilk çıkardığım zaman, hiç tereddüt etmeden destekleri ile yanımda oldu. Bu vesile ile Avrupa’da yaşayan okurlarımıza önemli bilgiler sunmuştur. Her Türkiye ziyaretimde de kendisi aynı mütevazılğını koruyor. Hani nasıl desem, dergi yayını çıkmadan bana desteği çok büyük oldu. Bu iyiliğini unutamam. Ender bey ile ilk tanışmamızda çok komik anılarımda var. Şimdi söylesem sayfalar anlatmaya sığmaz. Yapacağım Tv programında bir gün sözlü olarak sizler ile paylaşacağım.
 

Bir mesaj göndermek isteseniz kime göndermek istersiniz?
Sayın cumhurbaşkanımıza bir mesajım var. Evet yanlış duymadınız.Sayın Cumhurbaşkanımıza mesajım var. Türk vatandaşı olarak sosyal haklar konusuna değinmek istiyorum. Tabii ki ülkemiz çok badireler atlattı. Bir çok yenilikler oldu nakörlük yapıp görmezlikten gelemeyiz. Her şeyin bir anda olamadığının da farkındayım. Ben Türkiye’ye geldiğimde bazı konulara kalbim acıyor. Ben Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan Avrupa’daki sistem, sosyal haklardan işsizlik parasına ve süresine şu dönemde acil el atmasını çok isterdim. Ayrılan çiftler olsun işsiz kalan kim varsa, iş bulana kadar kişi başına kira ödemesinden ve kişi başına yemek ihtiyaçlarına kadar bu düzen gelirse insanlar çok daha mutlu olacaklar. İşsizlik parası Türkiye’de çok az ve benim bildiğim 6 aydan sonra kesiliyor. İş bulamazlarsa bu insanlar ne yapacak? Çaresizlikten insanoğlu her şeyi yapar. Mesajım ne kadar ciddiye alınır ya da alınmaz bilmem fakat bu sistem gelirse cennet Türkiye’ye doyum olmaz.

çiğdem bora

Sosyal medya ile aranız nasıl?
Gerçeği söylemek gerekirse hiç iyi değil. Bende biraz teknoloji kıtlığı var. İnstagram nasıl kullanılır tam bilmem. Onun için yönetimini ekip arkadaşlarıma devrettim. Hesap kontrolü ve dosya aktarımında hiç iyi değilim. Bana kalsa dergi çıkar aylar sonra dosyalar internette olur. Zamanında öyle de oldu. Sevmiyorum sosyal medyayı beni çok yoruyor. Kimse bana darılmasın yorum cevaplarına bile üşengeçliğim tutuyor. Yanlış algılanmasın bu benim iş yorgunluğum sadece. Sosyal medyaya takılır kalırsam dergiler ve gazete yönetmenliğini ve organizasyonunu yapamam.
 

Sizce gazeteci kimdir?
Elini vicdanına koyan, merhameti ve mantığı ile birlikte yürüyen dünyanın sesi olan gizli neferlerdir. İletişimde insanları bilgilendiren gizli kahramanlarımız onlar. Gazeteci demek; çok düşünen her konuya hakim olan araştıran insandır. Gazeteci olan insanın beyni 7-24 sürekli çalışıyor. Düşünsenize beyin sürekli aktif durumda. Vatanına, milletine, devletine sahip çıkan, yalan haberden uzak olan bir gazeteci en önemli sorumluluğu yerine getirmiş oluyor zaten.

Almanya için diyeceğiniz bir şey var mı?
Olmaz mı burası benim ikinci vatanım. Gençliğim ve ergenliğim kendi ülkemde geçti. Almanya’da da büyüyüp olgunlaştım. 26 yılım Almanya’da dile kolay… Rızkımı yaradan bu ülkede verdi. Ben kendi ülkem için “Allah ülkeme zeval vermesin derken, her zaman Almanya içinde bu kelimemi kullanırım.”
 

Yayınlarınız neden ücretsiz?
Avrupa’da tutulan bir sistem aslında. Türkiye’de çok merak ediliyor bu konu. Bu kadar emek, zahmet ve kaliteli duruşu neden ücretsiz sorusu ile çok karşılaştım. İnsanların perde arkasında bilmediği çok şeyler var. Avrupalı Bayan Dergisi’nin ilk çıkış yıllarında Almanya’da dağıtım şirketi ile görüşmeler yaptım. Öğrendim ki tutulan dergiler 1000 baskı dağıtılıyor. 1000 baskı nedir ki? Her benzin istasyonu alış veriş merkezlerie 3 ya da 4 adet dergi bırakılıyor. Aynı zamanda satışların %40’ını alıyorlar. Bu durum kuru havadan başka bir şey değil benim için. Benim istediğim halk ile iç içe olmak.Size bir sorum var. Her ay ya da her hafta ücretli dergi satın alıyor musunuz? Kimse kimseyi kandırmasın mecmualar raflarda süs olarak duruyor. Hangi sponsorun işine yarar ki bu durum alınmadıktan sonra. 12 yıllık serüven, yaptığım sistemle Avrupa’da halkın gönlüne taht etti. Avrupalı Bayan yayınları alışveriş merkezlerinin raflarında. Halk alışveriş yaparken kasa önlerinde olan yayınları ücretsiz olarak alıyorlar. Doktorların muayenehanelerinde, Avukat bürolarında, Güzellik salonlarında, hastanelerde halk ile iç içe oldu. Yayınların içine kim girerse girsin tam tanıtım ile kendilerini en güzel şekilde duyurma fırsatı buluyorlar. Bu sayede okuma alışkanlığını da insanlara sevdirdiğim için huzurluğum.

Avrupa’da gazeteci olmanın olumlu ve olumsuz tarafları nelerdir?
İlk önce olumsuz taraflarını size söylemek istiyorum. Doğru haber yazan gazetecilerin bazen haksız duruma düşmesi insanı acıtıyor. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Avrupa diyor ki basın özgürlüğü var. Yok efendim bu sadece lafta bana kalırsa. Gazetecileri içten kısıtlıyorlar. Kendi fikirlerini yazamıyorlar. Yazsalar ya işten atılacak, ya da ihtar alacak. Anladınız ne demek istediğimi. Gazeteci olmanın olumlu tarafları ise insanlık adına doğru haberin yazılması. İnsanları dünyadan haberdar etmenin mutluluğu ve huzuru gibisi yok. İnsanların sesi olmak, dünyaya meydan okumak gibi bir şey.

cigdem-bora-
 

Profesyonel gazeteci sizce nasıl olmalıdır?
Profesyonel bir gazeteci ilk önce kendini topluma adamalıdır. Kendi ülkesi vatanı için sadık olarak doğru haber yapmak en önemlilerinin şında geliyor. İnsan haklarına sahip çıkacak bir şekilde çalışmalıdır. Din, dil, ırk gözetmeksizin ayrımcılığa mahal vermeden taraf tutmaması gerekir. Ön yargısız ve eşitlilik tarafını uygulayandır. Her daim sorgulayıcı olmalıdır. Her konu temasında neden, niçin sorularının kendisinde hakim tutması. Çok okuyup, araştırmacı ruhuna sahip olması gerekiyor. Gündemi her zaman takip etmelidir. Benim gözümde profesyonel bir gazetecinin bu vasıfları taşıması bence önem arz ediyor.
 

Profesyonel gazetecilikte sizce en önemli üç şart nelerdir?
Sorumluluk duygusu ile tarafsız olmak, araştırma özelliği,vicdan ile gelen merhamet, mantık duygusu. En önemlisi de kariyer duruşunun yanında ego seviyesi sıfır olmalı. Ekibimi oluştururken de bu özelliklere her zaman dikkat etmişimdir.
 

İşletmeler için reklam vermek sizce neden önemli?
Bir insan iş yapmak istiyorsa mutlaka kendini ve işini tanıtmak zorundadır. Yaptığı işe önem veriyorsa iyi de bir kazanç elde etmek istiyorsa reklamın rolü çok büyük. Bazıları mekanını çok güzel dizayn ediyor. Fakat reklam bütçesini hesaba katmıyor, çünkü reklam rolünün büyük olduğunun farkında değiller. Sonrasında kendini yeteri kadar tanıtamış ve  müşteri kapasitesi az olduğundan iş yerini kapatmak zorunda kalıyor. İşletme sahipleri iş yerinin insanlara tanıtmaları için en az bir yıl gündemde olmaları gerekiyor. İnsanların hafızalarında anca yer ediyor. Bir yıl sonra sürekli reklamda yeralan işlermelerde işlerini marka haline getirme sürecine giriyorlar. Reklam; güç ve potansiyel gösterisidir. Bir markayı her yerde görüyorsanız arkasından işe güvende sağlıyor. Bazı meslekdaşlarımız var ki işini ne kadar dürüst yapıyor. Yalan yanlış haberleri artık Avrupa’ya transfer etmesinler. Ülkemizi en iyi şekilde burada tanıtmaya çalışırken batırmanın alemi yok. Bazı insanlar yüzünden Avrupa’da türk insanı olarak çok farklı tanınıyoruz.

çiğdem bora
 

TÜRKİYE’YE SELAM OLSUN!
Türkiye’de yaşayan insanlarımız çok şanslı. İnsanın kendi vatanında, kendi kültürü ile iç içe yaşaması kadar güzel bir şey olamaz. Bazı dış güçler çok uğraşıyor tabii. Amerika gibi. Benim ülkemde ezanların sesi yükseldikçe Allah’ın izni ile hiç bir güç zarar veremez. Hani nasıl desem, Türkiye’m kızdığı zaman bir başka tarihi ve güzel oluyor. Tek temennim ekonomimizin toparlanması ve daha çok sosyal haklarımızın olması. İleri ki yıllarda beklentim bu yönde. Güzel ülkemin güzel insanlarına bol bol selam olsun. SEDAT SARIKAYA

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *