Doğu Karadeniz'de yırtıcı kuşların, hikayesin tanıklık ettik. Kuş eğitmenliği yapan Koçoğlu, “İnsanların beni tanımaları önemli değil. Bizim Doğu Karadeniz'in kültürünü dünya bilsin istedim. Bizim değerlerimiz var, renklerimiz var. Bunların ne kadar önemli olduğunu insanların öğrenmeleri çok değerlidir” dedi. Kuş yogası hakkında da bilgi veren Koçoğlu, “Bir gün benim dağ evimnden sürekli canım sıkıldıkça çıkarım oraya. Köpeğim ve kuşum da yanımda olur. Bir gece divanda hemen uzandım. Orada bir tünek vardı tüneğe oturdum orada uyuya kaldım. Sabah uyandım. Bir baktım kuşun kafası kanadının arkasında. Kafası görünmüyor. Bir ayağını kaldırmış tüyün içine doğru çekmiş. Benim uyandığımı görünce o da uyandı kafasını çıkardı. Ben de uyku mahmuru ona bakıyorum. O arada zaman geçiyor. Zaman geçtikçe esnemeye başlıyor. Kanatlarını aşağıya doğru indiriyor. Ayağını aynı yöne uzatıyor. Kaldırıyor toparlanıyor sonra sağ kanadını, ayağını uzatıyor. Beş altı saniye sonra omuzlarını birleştirip, boynunu aşağı doğru indirip o şekilde esniyor. Ve gözlerinin de feri kaçmış. O da uyku mahmuru. O arada silkeniyor, tüylerini düzeltip silkelendiği zaman gözleri bir anda faltaşı gibi açıldı. O an güne hazır, avlanmaya hazır bir hale geldi. O şekilde gördüm. O hali beni çok etkilemişti. Bir insanın güne hazırlanması gibi ufacık bir canlının yeni güne kendini hazırlaması çok ilgimi çekmişti. Yani insanlar da sabah uyandığı zaman çok özel uyanıp, güne güzel hazırlanmalı” diye konuştu.
Karadeniz'in kuşları
Doğu Karadeniz göç yolu ilk olarak 1960’larda tanımlanmış, 1970’lerde yapılan bazı tamamlanmamış sayımlar binlerce yırtıcı kuşun sonbaharda Karadeniz’in doğu kıyısında bir araya geldiğini göstermişti. Bölgedeki yırtıcı kuş göçünün ayrıntıları 2008 yılında Batum Yırtıcı Kuş Sayımı (BYKS) başlayınca netlik kazandı. Sistematik sayımlar, 2014 yılında Batum’da (Gürcistan) dar bir koridordan 1 milyon 350 bin kuşun geçtiğini ortaya koydu. Bölge insanı, göçmen bir tür olan kızılsırtlı örümcekkuşunu kullanarak ağlarına çektiği atmacaları yakaladı ve bu yırtıcı kuşlardan yüzyıllarca faydalandı. Yakalanan erkek atmacalar ile arzu edilmeyen dişi atmacalar ve diğer göçmen yırtıcı kuşların önemli bir bölümü kızılsırtlı örümcekkuşlarını beslemek için kullanıldı. Yırtıcı kuşların öldürüldüğü bilgisi önceden fark edilmiş olsa da göç yolunun Türkiye tarafındaki bu geleneğini ilk kez 1987’de şimdiki adıyla BirdLife International (ICBP- The International Council for Bird Preservation) ve onun Türkiye ortağı Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) araştırdı. Aynı yıl, toplam 15 bin atmacanın yakalandığı ve bunların 3 bin 750’sinin Türkiye’nin kuzeydoğusundaki atmacacılık geleneği nedeniyle telef olduğu hesaplandı. 1987’de toplam 9 bin kızılsırtlı örümcekkuşunun canlı mühre (yem) olarak kullanıldığı ve kullanılan bu hayvanları beslemek için yılda neredeyse 15 bin yırtıcı kuşun öldürüldüğü tahmin ediliyordu. Doğu Karadeniz’de her yıl yakalanan yırtıcı kuşların toplam sayısının (atmacalar da dahil) ortalama 18 bin 750 olduğu varsayılmıştı. 1990’lı yıllarda DHKD, ICBP’nin 1989 raporunun Türkçesini yayımlayıp dağıtımını yapmıştı. Bölgede öldürülen yırtıcı kuş sayısının fazlalığı, ulusal ve uluslararası ölçekte dikkat çekiyordu. Bunun üzerine DHKD, 1990’ların başında hem Türkiye genelinde hem de yerel düzeyde bilinçlendirme çalışmaları yaparak, binlerce yırtıcı kuşun katledildiğini kamuoyuna duyurdu. Bu çalışmaların sonunda, böyle bir atmacacılık uygulamasının kabul edilemez ve etik değerlere aykırı olduğuna dair bir anlayış birliği oluştu. İlgili kamu kurumları, atmacacılar (yerel avcılar dahil) ve doğa korumacılar arasında gelişen diyalog, tarafların yapıcı adımlar atmasını sağladı. Atmacacılar, atmaca yakalamada kullandıkları kuşları beslemek için yırtıcı kuş eti yerine et veya haşlanmış yumurta yedirmek gibi basit değişikliklere gitmeye başladı. 2003 yılında kabul edilen yeni 2. Özet Yem olarak kullanılan hayvanları beslemek İçİn atmaca ve dİğer yırtıcıları öldürme vakaları neredeyse son buldu Bir Doğa Koruma Başarısının Otuz Yıllık Hikayesi 5 Kara Avcılığı Yasası’nın (4915) ardından getirilen düzenlemelerle belli bir zaman dilimi içinde tutulmasına izin verilen atmaca sayısı iki ile sınırlandırıldı. Zorunlu belgelerin alınmasına yönelik de bir sistem getirildi. Bununla birlikte, bölgedeki atmacacıların sayısı 1990’lardan bu yana önemli ölçüde düştü. Yem olarak kullanılan kuşları beslemek için yırtıcı kuşların öldürülmesi azaldı, neredeyse ortadan kalktı. 2015 yılının sonbaharında Doğu Karadeniz bölgesinde atmacacılığın ve atmacacılığa bağlı yırtıcı kuş avının güncel durumunu ortaya koymayı hedefleyen kısa bir saha çalışması yapıldı. Sözkonusu çalışma, 1987 yılından beri aradan geçen 28 yıl içinde aşağıdaki değişimlerin gerçekleştiğini ortaya koyuyor: • Atmaca yakalayan ve bu kuşları elinde bulunduran kişilerin sayısında yaklaşık yüzde 50 azalma. • Yakalanan kızılsırtlı örümcekkuşlarının ve atmacaların sayısında yüzde 50 azalma. • Yem olarak kullanılan hayvanları beslemek için atmaca ve diğer yırtıcıları öldürme vakalarının neredeyse son bulması. Bu çalışma, 2015 yılındaki güncel durum ile 1987 yılı arasındaki farkı ele alırken, durumun düzeltilmesi için yapılan işleri bütün detaylarıyla ortaya koyuyor.
Borçka üzerinden geçiyorlar
Doğu Karadeniz göç yolu Türkiye’de ilk defa 1960’larda tanımlanmış, 1970’lerde yapılan bazı tamamlanamamış sayımlar, sonbahar aylarında binlerce yırtıcı kuşun Karadeniz’in doğu kıyısında bir araya geldiğini göstermişti. Göç yolunun Gürcistan tarafında, Türkiye sınırının hemen yanındaki Batum’dan da bunu doğrulayan bulgular gelmekle birlikte, bu koridordan yüz binlerce kuş geçtiği ancak 1998 yılında anlaşıldı (van Maanen vd. 2001). 2008 yılında Batum Yırtıcı Kuş Sayımı’nda (BYKS) 800 binin üstünde kuş sayılınca yırtıcı kuş göçünün gerçek boyutları netlik kazandı. Sistematik sayım yöntemleri ve sayımın kapsama alanının belirlenmesi ileriki yıllarda daha da geliştirildi ve 2012 yılında sayılan 1 milyon yırtıcı kuş, göç verilerine damgasını vurdu. Sayımlar 2013, 2014 ve 2015 yıllarında tekrarlandı. En büyük göç, 1 milyon 350 bin kuşla 2014 yılında gerçekleşti. BYKS kapsamında yapılan sistematik çalışmalar, Doğu Karadeniz göç yolunu, dünya üzerinde 1 milyondan fazla yırtıcı kuşun geçtiği dört alan arasına soktu. Diğer alanlar; Veracruz (Meksika), Keköldi (Kosta Rika) ve Eilat (İsrail)’tı (Shirihai vd. 2000; Zalles ve Bildstein 2000, Jansen 2013 içinde). Yırtıcı kuşların göç yollarına ilişkin veriler tam olarak elde edilememişse de, Batum koridorundan geçen bütün kuşların Türkiye üzerinden de geçtiğine kuşku yok. Sonbaharda kışlama alanlarına giden göçmen yırtıcı kuşlar, her yıl Karadeniz’in doğu kıyılarıyla Küçük Kafkasya dağ sırası arasında kalan dar bir koridorda buluşur. Hava koşulları, özellikle de yüksek rakımlarda uygun rüzgarın varlığı, Batum’u geçtikten sonra hangi kuşların kıyı boyunca bir araya geleceğini belirler (Vansteelant vd. 2014, Vansteelant 2016). Hava iyi olduğunda, çoğu 2 bin 500 metrenin üzerindeki yüksek dağ sıraları boyunca Batum’a uğramadan Çoruh Vadisi üzerinden ilerleyip, iki ülke arasındaki sınıra yakın Borçka’dan geçer. Hava koşulları uygun olmadığında daha uzaktaki güneybatı bölümünü (Rize’ye doğru) takip eder ve bu tarafta peşpeşe gelen vadileri aşmayı denerler. Ancak bu rota, 2 bin 500 metreyi geçen çok sayıdaki dağ kütlelerini aşmalarını gerektirir. Yırtıcı kuşlar çoğunlukla, Batum’un 120 kilometre güneybatısında kalan Rize’ye ulaşmadan önce güneye döner.
Atmacılık çok yapılıyor
Atmacacılık, Türkiye’de uzun zamandır yapılıyor. Kumerloeve (1966), atmacacılığın 11. ve 12. yüzyıllardaki haçlı seferleri zamanında ortaya çıktığından söz eder. Özellikle Moğolistan, Orta Asya ve Arap Yarımadası’nda ulu doğan (Falco cherrug) ve gök doğan (Falco peregrinus) gibi türlerle gerçekleştirilen doğancılık, Türkiye’de büyük ölçüde tarihe karıştı. Buna karşılık atmacacılık, yalnızca tek bir bölgede, Doğu Karadeniz’de devam ediyor (Sandwith (1856, Bijlsma, 1987). Trabzon yakınlarında atmacalarla avlanmanın popüler olduğundan söz eden Kumerloeve (1966), bölgede yüzlerce atmacacının faal olduğunu düşünüyordu. Atmacaların tuzaklarla yakalanması ve mühre olarak kullanılan kızılsırtlı örümcekkuşlarını (Lanius collurio) beslemek için diğer yırtıcı kuşların öldürülmesi ilk kez 1970’lerde, Doğu Karadeniz göç yolunu keşfeden İngiliz ornitologların kayıtlarında yer aldı. Woldhek (1980) her yıl birkaç bin arı şahininin (Pernis apivorus) bu amaçla vurulduğunu tahmin ediyordu. Avrupa’daki pek çok yırtıcı kuş türünün sayısındaki dikkat çekici azalma üzerine ICBP, 1987 yılında, Türkiye’nin kuzeydoğusundaki atmacacılığın boyutlarını ve burada kullanılan yöntemleri ortaya koymayı amaçlayan bir çalışma başlatmaya karar verdi. Sözkonusu çalışma, Hollanda’dan ‘Comité Bescherming Trekvogels/ Vogelbescherming’, İngiltere’den ‘Stop the Massacre Committee’ ve bu raporun birinci yazarı, Gernant Magnin’i 31 Ağustos-4 Eylül 1987 tarihleri arasında Rize’de görevlendiren ICBP tarafından finanse edildi. Aslen Arhavili olan ve çalışmanın yapıldığı dönemde İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nde yırtıcı kuşlar, atmacacılık ve kuşların korunması konusunda bir yüksek lisans tezi hazırlayan diğer yazar, Oğuz Kurdoğlu da ilk günden itibaren bu sürece dahil oldu. Ardından, o yıllarda Türkiye’de yeni kurulmuş ve sonrasında BirdLife’ın Türkiye’deki işbirliği ortağı DHKD’nin desteğiyle, 1994 yılında, dernek üyeleri ve yerel gönüllülerle birlikte bölgedeki ilçe, köy ve okullar ziyaret edildi ve yöre halkı ve atmacacılardan yüzlerce kişiyle görüşüldü. Amaç, atmacaların nerede ve nasıl yakalandığını tespit etmek, bu süreçte yer alan kişileri tanımak ve varsa yakalanan kuşların ticaretiyle ilgili bilgilere erişmekti.
Atmacaların yakalanması
Atmaca yakalama süreci, ağustos sonu ve eylül başlarında özellikle tarla topraklarında bulunan deliklere sabunlu su döküp veya kazıp danaburnu (Gryllotalpa gryllotalpa) yakalayarak başlar. Yakalanan danaburnu, tuzaklı bir kapıya sahip tel kafesin (yerel adı ‘ragi’) içine yerleştirilir. Bu kapan, göç eden kızılsırtlı örümcekkuşlarını yakalamak üzere arazide kuşun görülebileceği yerlere konur. Yakalanan örümcekkuşları hemen bir çubuğun üzerine bağlanır. Çubuğun üzerinde daha iyi uçanlar seçilir. Yaklaşık bir haftalık eğitim sürecinden sonra, çoğunluğu genç bireylerden oluşan örümcekkuşlarının gözlerine deriden bir bant özenle yapıştırılır ve alt tarafında tüneği görebilecekleri kadar boşluk bırakılır (böylece atmaca yakalamak üzere hazırlanmış ‘güme’deki (avcı kulübesi) ağın arkasındaki çubuğa bağlı uçurulan örümcekkuşu atmacanın yaklaştığını göremez, böylece ürkmez ve çığlık atarak kendini aşağı doğru bırakmaz. Eğer kuş çığlık atıp kendini aşağıya bırakırsa atmaca durumun bir tuzak olduğunu anlar ve derhal yolunu değiştirir). Daha sonra 50 santimetrelik ince bir iple bir metre uzunluğunda bir tüneğe (oklava büyüklüğünde bir çubuk) bağlanır. Bir et topağı bu tüneğe yerleştirilir ve her gün değiştirilir. Bu et aslında daha önce, mühreyi (örümcekkuşu) beslemek amacıyla tuzağa düşürülen veya tüfekle vurulan yırtıcı kuşlara aitti. Atmaca yakalamak için araziye giden kişiler, gözlem noktalarında gizlenebilecekleri basit yapılar (yerel adı ‘bek yeri’ veya ‘çerge’) kurar ve üç metre yüksekliğinde üçgen ya da dikdörtgen bir ağ diker. Bazen iki ağı L şeklinde konumlandırırlar. Atmacacı, alçaktan uçan bir atmacanın yaklaştığını gördüğünde, mühre olarak kullandığı, çubuğa bağlı örümcekkuşunu ağın arkasından hafifçe sallar. Kuş bu sayede kısa bir ipe bağlı uçmaya, havada dans etmeye başlar. Kuşa odaklanan atmacanın ağa çarpması ile hafifçe yanlardan desteklenen çubuklara bağlı olan ağlar katlanır ve atmaca yakalanır. Atmacacılar, ihtiyaç duymadığı farklı türden yırtıcı kuşları veya beğenmedikleri atmacaları hemen bırakır, diğerlerini bir parça tülbente sarıp eve götürür. Bazı durumlarda atmacacılar, gözlem noktalarında ve orman içindeki geçit yerlerinde ‘torba ağ’ adını verdikleri araçları kullanır. Bunlar, atmacaların avı şaşırtmak için yüksek hızda uçtuğu düşünülen, kenarlarda ya da sırtlarda, binalar ya da ağaçlardan sarkıtılan bir metrekarelik ağlardır. Atmacacı ağı her gün kontrol eder. Yakalanan kuşların ağda uzun süre fark edilmeden takılı kalabileceği ve ölebileceği için bu yöntem eleştirilmiş ve 1990’lı yıllarda DHKD tarafından reddedilmişti. O zamanlar yeni kurulan atmacacı dernekleri de bu ağların kullanımına karşı çıkmıştı. Atmacacılık en çok, Rize’nin hemen doğusundan başlayan ve Gündoğdu, Çayeli, Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Kemalpaşa’yı kapsayan yaklaşık 100 km uzunluğunda ve 15 km genişliğindeki sahil şeridinde yapılır. Bölgede, atmaca yakalamak için uygun yüzlerce alan vardır. Atmacacılar, bu amaçla kullanabilecekleri yerleri önceden hazırlar, hava koşullarına ve göç eden atmacaların sayısına ve davranışına göre kendilerine en uygun olanı seçer. Bu alanlar çoğunlukla deniz seviyesinden 700 metre yüksekliktedir. Ancak atmacacılar bazen 2 bin metre yükseklikteki gözlem noktalarına kadar da çıkabilir.
Arhavi de toplanırlar
Bir Doğa Koruma Başarısının Otuz Yıllık Hikayesi 15 içinde atmacayı yakalayacak yerleri bulmak kolay olmasa da genellikle dağ yamaçları ya da bu yamaçların yakınları tercih edilir. Bu bakımdan en gözde yerlerden biri, çok sayıda atmacacının toplandığı Arhavi sırtlarındaki İsina Tepesi’dir. Bu tepedeki birkaç yamaç orman yangınlarından sonra yeniden ağaçlandırıldığı için bekleme yerleri (bek yeri/çerge) görece açık bir alandadır. Yine, Arhavi Sazlık mevkii ile iç kesimlerdeki Borçka ve Murgul tarafında atmacaların daha yüksek rakımlarda yakalandığı birkaç alan vardır. Göç yolu üzerindeki alanların birkaçı sınır üzerindeki askeri bölgede yer aldığı için 2000’lerin başına kadar buralara girmek imkansızdı. Günümüzde, az sayıda da olsa, birkaç kişinin bu alanlara atmaca yakalamak için gittiği biliniyor. Atmacacılıkta kullanılan eski yöntemlerden biri, Türkiye’nin kuzeyi ve batısındaki ormanlarda üreyen atmaca yavrularının yuvadan alınmasıdır. Ancak bu yöntem yasadışı olduğu için nadiren görülür. İnsan eliyle büyütülen kuşların ne gibi avantajlara sahip olduğu konusunda kesin bir bilgi yoktur. Daha uzun bir alıştırma ve eğitim sürecinden geçen atmacaların daha iyi bıldırcın avcısı olduğu iddia edilemez. Üstelik uçsuz bucaksız orman denizinde her sonbahar göç eden kuşun yuvasını bulup yavrularını almak ve yetiştirmek çok daha zahmetli bir iştir.
ÖZEL HABER: OSMAN KÖSE