İnadına Gülümse
Hayat dediğimiz bu karmaşık yolculuk, insanı sık sık en dip noktalarına kadar sürükler. Bazen düştüğümüzde, sanki bir daha asla ayağa kalkamayacakmışız gibi hissederiz. Ama işte o anlarda, hayatın bizi en çok sınadığı zamanlarda, inadına gülümsemek bir meydan okumadır. Bu meydan okumanın özü ise bir kelimeyle özetlenebilir: "Rağmen" Tüm zorluklara rağmen...
Düşünelim, insanlar doğarken ağlayarak başlar bu yolculuğa. İlk nefesimiz acıyla gelir; fakat zaman geçtikçe, gülümsemeyi öğreniriz. Gülmek, yaşamın bize öğrettiği en güçlü savunmadır. Bu savunmanın ne denli güçlü olduğunu anlamak için tarihe, insan yaşamına ve özellikle edebiyatımıza bakmak yeterli. Hayatı en acı şekillerde yaşamış insanların bile gülümsemeyi seçtiği anlar, onların en güçlü anlarıdır. Tıpkı Nazım Hikmet gibi…
Nazım Hikmet, yıllar boyu süren sürgün hayatında, hapishane köşelerinde geçirdiği onca zamana rağmen, umutlu olmayı başardı. Onun için umudu besleyen şey, hayata inatla gülümsemekti. O zor günlerinde bile umut dolu şu dizeleri yazmıştı:
"En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk:
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız."
Nazım, karamsarlığa düşmemiş, tam tersine gelecek günlerin güzelliğine inanarak inadına gülümsemiştir. Onun yaşamı, aslında hepimize ders niteliğindedir. Yaşadığı sıkıntılar karşısında dimdik durmayı bilmiş ve bizlere, en zor anlarda bile gülümsemeyi unutmamamız gerektiğini hatırlatmıştır.
Bir başka örnek, Cemal Süreya hayatın zorluklarını, acılarını iliklerine kadar hissetmiş bir şairdir. Çocukken ailesiyle birlikte sürgün yaşamış, büyük kayıplar yaşamış olmasına rağmen, onun şiirlerinde sık sık karşılaştığımız bir tema vardır: Umut. En karanlık günlerde bile ışığı aramak ve bulmak. Cemal Süreya’nın, hayatın her anında var olan karmaşıklığı, geçiciliği ve buna rağmen gülümsemenin güzelliğini anlatan o ünlü sözü, aslında hayatın özeti gibidir:
Hayat kısa; kuşlar uçuyor.
Kuşların uçup gitmesi gibi, zaman da hızla akıp gider. Bu dünyada geçiciyiz; o yüzden hayatın ağırlığına rağmen, her anı dolu dolu yaşamak gerekiyor. İşte bu yüzden Cemal Süreya, her şiirinde, her satırında bizlere, yaşanan acılara inat, gülümsemeyi hatırlatır.
Kişisel biyografilere baktığımızda, insanların hayatlarının en zor dönemlerinde bile nasıl direndiğini ve buna rağmen umutlarını kaybetmediklerini görürüz. Zaman zaman sadece şiirlerde değil, gerçek yaşam öykülerinde de bu direnişe rastlarız. Örneğin, Aziz Nesin'in yaşamı, fakirlik, sürgünler ve tutuklamalarla doluydu. Buna rağmen o, mizahı ve ironiyle direndi. Yaşamının en zor anlarında bile hayatla dalga geçmeyi, acılarına gülmeyi seçti. Onun için mizah, hayatın çelişkilerini gülümseyerek karşılamak demekti.
İşte bu, hepimizin hayatında örnek alması gereken bir şey. Zor anlar, acılar, kayıplar elbette olacak. Ancak bu acılara inat gülümsemek, insan ruhunun yenilmezliğinin bir sembolüdür. Tıpkı Atilla İlhan’ın şiirlerinde olduğu gibi. O da, yaşadığı hayal kırıklıklarına, aşk acılarına rağmen, hep bir umut ışığı bulmayı başardı. Şu dizeleri onun inadına gülümseyişini en güzel biçimde ifade eder:
"Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmura bakıyordum birden yoktular
Bir akşam yalnızlıkta öyle sevdim
Yağmura bakıyordum birden yoktular."
Bu dizelerdeki derin hüzne rağmen, Atilla İlhan’ın gülümseyişi, kayıpların arasında dahi bir umut barındırır. Sevdiklerinin yokluğuna rağmen, o anı sevebilmek, yağmura bakıp gülümsemek…
Sonuç olarak, yaşam bizi ne kadar yıpratırsa yıpratsın, bizler yine de gülümsemeyi öğreniyoruz. Her düşüş, bizi yeniden ayağa kalkmak için bir fırsata dönüştürür. Çünkü hayat, sürekli inişler ve çıkışlarla dolu. Ama en büyük başarı, tüm bu inişlere rağmen tekrar ayağa kalkmakta gizlidir. Ve bu gücü bulabilmenin sırrı, hayata inadına gülümsemekten geçer. Tıpkı Nazım’ın, Cemal Süreya’nın, Aziz Nesin’in ve Atilla İlhan’ın yaptığı gibi.