Instagram'a erişim engeli!
İletişimin kitleselleşmesini baskı makinesinin icadı ile başlatabiliriz. Bugün bu teknoloji dijital teknolojilerin benimsenme hızı ile hayal bile edilemeyecek bir noktaya geldi. Zaman ve mekân kısıt olmaktan çıktı. Bilginin akış yönü çift taraflı olmaya başladı. Artık küresel düzeyde ilişki ve işbirliğini mümkün kılan iletişimin gerçekleşebildiği bir sistemin içerisindeyiz.
Bilgi teknolojileri geliştikçe insanoğlu, en temel üretim unsuru bilgi olan, ekonomisi bilgiye bağlı bilgi toplumunun bir parçası halini aldı. Bu genel tablo içinde sosyal ağlar, etkileşim, katılım ve paylaşım ortamı olarak bilginin dolaşıma sokulmasında ön plana çıkan önemli enstrümanlar arasında yer alıyor.
Kullanıcıların hem başkalarının içeriğini tüketen hem de aynı zamanda kendi kitlesi için içerik üretebildiği ağ ortamında her kullanıcı aynı zamanda kendi kitlesine seslenen bir iletişim kaynağı. Bu da sürekli çevrimiçi olma isteği yaratıyor. Haliyle sosyal ağların kullanıcı sayısı tüm dünyada sürekli bir artış halinde.
Kullanıcı sayısındaki artışa karşılık bu ağların sahip olduğu güç noktasında da tartışmalar yok değil. Ülkece son bir haftadır bu güç mücadelesinin şimdilik bir sonucu olarak Instagram sosyal ağına yasal yollardan erişemiyoruz. Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) 2 Ağustos 2024 Cuma günü sosyal medya platformu Instagram’a girişi engelledi. Instagram’ın geçici olarak kapatılması toplumun farklı kesimlerinden tepki çekti.
Instagram video ve fotoğraf türünde görsellerin ön planda olduğu ve bu özelliği ile de pazarlama alanında ön plana çıkan bir ağ. İletişim kanallarına satış ve tanıtım için dahil eden eğitimden turizme e-ticaretten gıdaya hemen hemen her sektörden kurumsal markalar ve tek satış kanalı burası olan küçük işletmeler için oldukça önemli yeri var. Ayrıca ticari olmayan bağış kampanyaları ve sosyal sorumluluk çalışmaları içinde kullanıcı sayısının yüksek olmasına paralel oldukça aktif rol oynuyor. Instagram’ın kullanıcılar arasında anlık etkileşim yaratma gücü oldukça yüksek. Zaten ülkemizde de anlık mesajlaşma uygulaması Whatsapp ve video paylaşım sitesi Youtube’dan sonra en fazla kullanıcısı olan sosyal medya platformu Instagram.
Bu platformun önemli kullanım alanı ise ülke, şehir, bölge, topluluk ve ulus markalama faaliyetleri kapsamında. Özellikle bir yeri gezen, görenlerin hashtag (#) kullanımı yoluyla çeşitli etiketlerle etkili görseller ve metin paylaşımı yer markalamaya katkı sağlıyor. İşaret edilen yer, ülke ya da ulus ile ilgili topluluk oluşturma etkisi gözlenebiliyor. Yerli ve yabancı turistleri, sakinleri, öğrencileri, yatırımcıları, nitelikli iş gücünü etkilenme ve yeri ziyaret etmeye değer konumlandırmaya çalışılıyor. Yani ulus markalama açısından da ilk sırada gelen platform Instagram.
Bu açıdan bakıldığında Paris’te gerçekleşen 2024 Olimpiyatları güzel bir örnek. Milli sporcularımız ülkemizi başarı ile temsil etti. Hatta müsabakaların en fenomen sporcusu da bir Türk, Yusuf Dikeç oldu. Sosyal ağlarda paylaşımlara konu oldu. Hatta pek çok sporcu onun ikonik pozunu tekrarladı. Ancak biz “VPN kullanmayanlar” Instagram’da bunları göremedik ya da paylaşamadık. Yani yasak, ulusu ve ülkeyi tanıtma fırsatımıza olumsuz etki etti.
Milli sporcularımız ulus markasına prestij kazandırdı. Ancak Instagram’ın yasaklaması iletişim hakkını ihlal eden bir ülke imajı ile sporcularımızın ülke itibarına katkısını gölgede bırakma riskini yarattı. Instagram yetkilileri ile yapılan görüşmelerle taleplerde uzlaşılması ve engelin kaldırılması, 58 milyondan fazla Instagram kullanıcısının yasal hakları, katılımının sağlanması, ekonomi ve ülke itibarı için elzem.
İletişim, ifade özgürlüğünü, iletişim araçlarına erişimi ve kullanmayı kapsayan bir hak. Bu nedenle anayasal bir hak olan haberleşme özgürlüğünün ihlal edilmesini onaylamak mümkün değil. Mahkemeye gidilmeden uygulan bir karar olduğu için açık bir şekilde engel kararının gerekçesini bilemiyoruz. Kamuoyuna “katalog suçlar” işlendiği ve Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına aykırı karar ve uygulamaların tespit edildiği ifade edildi.
Bu noktada sosyal medya platformlarının çok masum olmadığı hepimizin bildiği bir gerçek. Ücretsiz olan bu araçlar, kullanıcıların verilerini elde ederken onları aktif tüketicilere dönüştürüyor. Yani kullanıcılar hem tüketilebilen bir nesne hem de tüketim kültürünün bir neferi oluyor. Bunun yanında sosyal ağlar özellikle şeffaf iletişim ve kamuoyunu bilgilendirme ilkelerine zarar veren bir sorun olan dezenformasyonun yayılma hızını arttıran bir etkiye sahip. Kitlelerin manipüle edilmesi,
Cambridge Analytica skandalı gibi veri güvenliği tehlikeleri, terör örgütlerinin propaganda yapmasına imkan verebilmesi, nefret söylemi yayılımını hızlandırması ve kutuplaşmayı arttırmak gibi olumsuzlukları da bulunuyor. Ancak tüm bunlara karşı iletişim akademisyeni olarak yasakları savunmam mümkün değil.
Sosyal medyayı tamamen kapatmak çözüm değil ancak;
Suçlar ve yaptırımları net ifade edilerek kamuoyu ile şeffaf iletişim kurulmalı.
Sosyal medya şirketlerinin algoritma yanlılığı, sansür ve yasaklar konusunda devlet politikası ile uyumunun hukuk kapsamında sınırı çizilmeli.
Bir diğer çözüm önerisi ise yasaklamak yerine bu dijital mecraların kullanıcılarının dijital okuryazarlık düzeyini yükseltilmesi.
Dijital okuryazarlık sosyal ağları kullanmakla sınırlı olmayan içerik üretirken gözetilmesi gereken etik ilkeleri, bilginin doğruluğunu sağlamayı ve güvenliğini korumayı, bilgiye eleştirel bakabilmeyi, teyit etme alışkanlığını kapsayan bir beceri. Hem dijital okuryazarlığı arttırmak hem kendimizi, verilerimizi korumak hem de dijital dünyanın güçlü ülkesi olmak varken neden sansüre başvuran ülke imajı ile yetinmek zorunda kalalım?