Kent markası ve imajı için müzeler
Sanayi Devrimi sonrasında gelişen ve hızla büyüyen kentler ziyaretçi ve yatırımcı çekmek için ekonomi, eğitim, sanat, kültür ve siyaset gibi çeşitli yönlerden bir yarış halinde. Bu yarış ise kent yönetimlerinin sorumluluk alanlarını genişletiyor. Nüfusun büyük bölümünün yaşadığı kentlerin yerel yönetimlerini tüm doğal kaynaklarla birlikte kültürel varlıklarının da korunması, sergilenmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması konusunda da sorumluluk sahibi yapıyor. Bu sorumluluk ise kent imajının ve itibarının inşa edilmesinde müzeleri önemli bir unsur olarak ön plana çıkarıyor.
Kent marka imajı, refah seviyesinin göstergesi ve diğer kentlerle rekabetin kaynakları arasında önemli bir başlık. Kentler özellikle daha fazla yerli/yabancı turist çekme, daha fazla yatırımcının yatırım yapmaya değer kent olarak kabul etmesini sağlama ve yaşanmaya değer kent olarak algılanma noktalarında yarış içerisindedir. Çünkü bir kentin ziyaret edilmeye, gezilmeye, yatırım yapılmaya ve hatta yaşamaya uygun olarak görülmesi kentlerin marka haline gelmesiyle doğrudan ilişkili. Müzelerde bir kentin ziyaret edilmeye değer bulunmasına katkı sağlayan önemli bir değeri temsil ediyor, kentlerin önemli cazibe merkezleri arasında konumlanıyor.
Bir kentin marka olması kentin kültürel mirasına, çevresine, kültürel kaynaklarına da bağlıdır. Bu noktada kültür bir kentin bilinirliği ile yakın ilişki içerisinde ön plana çıkıyor. Kültür, bir semtin sakinlerinin, kentte yaşayanları ve ülke halkının maddi ve manevi ya da soyut ve somut üretimlerinin oluşturduğu bir bütündür. Halkın geçmişini ve geleceğine yansıyacak faaliyetlerinin temel dayanağını ifade ediyor. Bu noktada İstanbul, kültürel geçmişi ve birikimi ile önemli bir marka kent niteliğine sahiptir. Bu marka imajının arka planında ise önemli kültürel yapılar olarak müzeler de yer alıyor. Müzeler, güçlü bir marka kent olarak konumlandırmada çarpıcı şekilde rol oynuyor.
Bu konumlandırmaya yansıyan bir değer ise kentin kültürel sürdürülebilirliği. Sürdürülebilirlik, mevcut ve yenilenemeyen kaynakların kamu yararına korunması anlamında sıklıkla ekonomik ve çevresel unsurları işaret etmek için kullanılsa da kültür de esasında önemli bir sürdürülebilirlik konusudur. Kültür odaklı kent olabilmek için öncelikle kentin kültürel unsurlarını belirlemek önem taşıyor. Ayrıca kültür mekanları tasarlamak ya da mevcut olanı dönüştürmek, kültür odaklı etkinlikler planlamak, paydaş katılımına açık olmak ve özellikle de yerel olmak gerekiyor.
Müze Gazhane
İstanbul, geçmişte sanayi ile ilgili faaliyetlerle müze olma ve bulunduğu yeri çekici hale getirme ile ilgili kültürel sürdürülebilirliğe katkı sağlayan önemli bir müzeye ev sahipliği yapıyor. Sanayi müzesi örneği olarak Kadıköy’de yer alan Müze Gazhane başarılı ve iddialı bir şekilde bir dönüşümü sembolize ediyor.
Hasanpaşa Gazhanesi Anadolu yakasının ikinci ve İstanbul’un son gazhanesi olarak 1891 yılından kesintilerle de olsa 1993 yılına kadar üretimine devam etti. Yağma ve yok olma riski karşısında Gazhane Gönüllüleri’nin kamusal mücadelesi ile ayakta kaldı ve 2014 yılında başlayan restorasyon çalışmaları sonucunda 2021 yılında İstanbul yeni bir kültüre sanat mekanına kavuştu.
Müze Gazhane, kentin sanayi odaklı geçmişini korumayı, kültürel bir üretim biçimi hakkında gelecek nesilleri bilgilendirmeyi sağlıyor. Aynı zamanda her kuşaktan ziyaretçi çekmek için kültür ve sanat etkinliklerine de ev sahipliği yapıyor.
Osmanlı endüstri mimarisini temsil eden Hasanpaşa Gazhanesi’nin bulunduğu kente uyumla Müze Gazhane’ye dönüşümü kültür odaklı bir kent imajına katkısına nitelikli bir örnek teşkil ediyor. Bu örnekte gösteriyor ki kültür ve bu kültürün korunmasını, kuşaklar arası aktarımını sağlayan müzeler bir kentin kimliğinin önemli bir parçası ve kıymetli bir markalaşma öğesidir.