Osmanlı’nın çöküşü kurtuluş ve Cumhuriyet
Selçuklu’nun iç çekişmeler, Moğol baskısı ve batıdan Kostantin’in sıkıştırmasıyla dağıldıktan sonra Osman Bey’in öncülüğünde beyliklerin bir araya gelip güç birliği yapmaları sonucu kurulan Osmanlı, hak, hukuk, birlik ve dayanışma içerisinde Türk ve Türkmen boylarının gelenek ve göreneklerinin hâkim olduğu, kadınlara önem verildiği bir düzen üzerine kuruldu.
Bu ilkelerle kurulan ve İslamiyet’e Emevilerin uydurup koydukları kurallarının ilave ettiği hususların uygulanmadığı, tarikatların meydana çıkmadığı bir düzenle gelişip büyüdü.
Çığ gibi büyüyen Osmanlı ile baş edemeyeceğini anlayan batılılar Osmanlı hanedanlığı mensupları ve özellikle padişahlara kızlarını vererek akrabalık kurmaya başladılar. Bu duruma yine batının yetiştirip gönderdiği sahte dinciler, şeyhler, mollalar, kutsal dinimize Emevi eklemelerini yaparak tarikatlar ve onlara bağlı müritler yetiştirip, onlara güçlü olduklarını inandırıp tamamen biat esasına dayalı ümmet ve kulluk yaratıldı. Bu durum Osmanlının yıkılmasına sebep olduğu gibi günümüzde de rastlamak ve görmek mümkündür.
Bu durum meyvelerini vermeye başladı. Padişahları ve devleti zevceleri olan Sultanlar yönetmeye başladı. Böylece saray mensupları taht için birbirine girip baba oğulu, kardeşler kardeşi katletmeye başladı. Bu hususta fetvalar verildi. Bu yüzden İslamiyet’e önem veren Osmanlının padişahlarından hiç birisi, dönüşünde tahtı bulamam diye hac farizasını yerine getirmedi.
Tüm baskı ve engellere rağmen, tüm ihtişamı ile neredeyse Akdeniz’i iç deniz haline getiren, Balkanların, Kuzey Afrika’nın, Ortadoğu ve Arap yarımadasının tamamını ele geçiren Osmanlı batı güçlerinin birleşmesi kapitülasyonlar ve Birinci Cihan Savaşı, ve çıkan isyanlar sonrasında topraklarını kaybetmeye başladı. Böylece çökme ve küçülme başladı.
Bu küçülme öyle sürdü ki Osmanlı Anadolu topraklarını hatta Sadece İstanbul’da sarayda kalmaya kadar sürdü.
KURTULUŞ
Birinci Cihan Savaşı sırasında düşman güçlerine Çanakkale'yi geçilmez yapan Osmanlı daha sonra Müttefikleriyle yenilmiş sayıldığından 30 Ekim 1918 yılında İtilaf devletleri ile Osmanlının sona erdiği sayılan tüm güçlerinin teslim olduğu ve silahsız hale getirilen Osmanlı olarak kalan Anadolu'nun işgal edildiği Mondros Antlaşması yapıldı.
Bu durumu içine sindiremeyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, işgal edilmiş olan İstanbul’dan 1919 yılında yine İngilizlerin kontrolünde olan ve onların izniyle müfettiş olarak, yok olmuş olan Osmanlının küllerinden yeni bir devlet kurma hayali ile Samsun'a hareket etti ve 19 Mayıs günü arkadaşları ile Anadolu topraklarına çıkarak Kurtuluş meşalesini yaktı.
Daha sonra, Kavak üzerinden Amasya’ya hareket ederek orada kurtuluşun planını yaparak 22 Haziran 1919'da Amasya tamimini yayınladı. Bu sırada İşgal edilmiş olan İstanbul’da sadece sarayında oturabilen zamanın padişahı Atatürk için görüldüğü yerde yakalanması hatta vurulması için ferman çıkardı. Bazı satılık ve yobaz din adamları ise katli vaciptir fetvası çıkarıp halkın itibar etmemesini istediler. Bunun üzerine Osmanlı Paşası olan Atatürk, askerlikten istifa ederek kurtuluş ve yeni bir devlet kurma planına devam etti. Sonrasında 23 Temmuz 7 Ağustos 1919'da Erzurum, 4-11 Eylül 1919'da Sivas kongreleri ve Ankara’ya dönüp kurtuluş karargâhı kurdu. Görüşme ve tartışmalar sonrasında yeni bir devlet kurulması kararı alınıp 23 Nisan 1920 günü Ankara’da TBMM kuruldu.
Meclis Atatürk’ü Başkomutan yapıp Kurtuluş günlerini başlattı. Bu sırada bir saraya sığınmış olan Osmanlı İtilaf devletleri ile 10 Ağustos 1920 günü Anadolu'yu parçalayıp tamamen işgal edilmesine sebep olan Sevr Antlaşmasını imzalayıp tamamen saraya sığındı.
Bu antlaşma ile Anadolu tamamen işgal edilmişti. Kurtuluş’a nasıl ve nereden başlanacağı tartışıldı, hazırlıklar yapıldı ve 23 Ağustos-13 Eylül 1921 günlerinde İsmet İnönü Paşa’nın kumandasın da Sakarya Meydan savaşı kazanılınca Kurtuluş’un ateşi yakılmış oldu.
Büyük taarruz Bakanlar Kurulunun kararı ile 14 Ağustos 1922 günü yürüyüşe geçti. 26 Ağustos Afyonda Büyük Taarruz Başladı ve 30 Ağustos Zafer Bayramı ile sonuçlandı. Anadolu'nun işgaline Atatürk kumandasında 9 Eylül 1922 günü ordunun İzmir’e girmesi ve 18 Eylül günü Yunan ordusunun Anadolu'yu terk etmesiyle savaş sona ermiş ve Türkiye’nin Kuruluş tapusu olan Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923 günü Zaferle sonuçlanınca imzalanmış oldu.
CUMHURİYET KURULDU
Lozan Antlaşmasından sonra adı Türkiye olan Devletimiz kurulmuş ve Misakı milli sınırlarımız çizilmiştir. Daha sonra yine Atatürk'ümüzün büyük dehası ile 1937 yılında Hatay’da ülke topraklarına katılmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı’nın adı silinmiş, bir sarayda oturmakta olan son padişah ta İngilizlere sığınarak onların gemisiyle ülkesinden ayrılmıştır.
Türkiye Devleti kurulmuş olmasına karşın idari biçimi belli olmadığından, Atatürk arkadaşları ile konuşurken, “Yarın Cumhuriyeti kuruyoruz” diyerek 29 Ekim 1923'te TÜRKİYE CUMHURİYETİ kurmuştur. 100. Yılımız kutlu olsun.
YÜCE HALKIMIZA
Cumhuriyetimizin kuruluş aşamalarını kısaca anlattım. Elbette kolay kurulmadı. Ümmetten, biattan ve kulluktan egemenliğin kayıtsız şartsız millete geçmesi kolay olur mu?
Olmadı da. Bu zor şartlarda kurulan Cumhuriyete sahip çıkması için Atatürk Cumhuriyeti Gençliğe Hitabesi ile gençleri görevlendirmiştir. Gençliğe hitabenin anlamını iyi kavramak ve Cumhuriyete sahip çıkmak sadece gençlere değil herkese özellikle kadınlarımıza eda emanettir.
Hanımlar, kurtuluş Savaşı sırasında vatan kurmak için mücadeleye katılan kadınlarımızdan Kara Fatma cepheye top mermisi taşırken ıslanmaması için çocuğunu vatan için feda etmesini unutmamak gerekir. Ayrıca çok eşlilikten kurtulmanın daha önceleri şahitliği bile kabul edilmeyen sizlerin Avrupa devletlerinden önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkının verildiğini hiç unutmamak gerekir. Yine günümüzde evin temeli olan siz değerli hanımları Taliban zihniyetine sokulmaya çalışmaları, küçük kızların evliliğe zorlandığını. Zorlananların daha dünlerde ağır cezalara çarptırıldığını hiç unutmayan ve ülkemize Cumhuriyetimize lütfen sahip çıkın ve ülkemizi yönetmeye de talip olun.
COŞKUMUZ BİTMEYECEK
Ey geleceğimizin emanet edildiği gençlerimiz, kadınlarımız, kızlarımız Sn, Bayanlar ve Baylar, ülkeyi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar unutmayın ve Atatürk olmasaydı ne olurduk diye merak edin ve Sevr Antlaşması ile parsellenmiş ve işgal edilmiş ülkemizin haritasına bir bakın ve doğum yerinizin hangi devlete verildiğine bakın kendi durumunuzu değerlendiriniz lütfen.
Şu anda olduğunuz durum ve işgal ettiğiniz makamlar onun ve Cumhuriyet sayesinde olduğunu mutlaka aklınıza kaydedin ve unutmayın. Bu nedenle Cumhuriyetimizin 100. Yılını anmakta neymiş, coşkuyla kutlamalıyız. Hele hele daha önceleri Atatürk’ümüzün bazı günlerine çeşitli bahanelerle katılmayanlar 100. Yılımızda mazeret, anma değil sizlerden coşku ve bayram sevinci bekliyoruz.
Ayrıca yine şunu da bilmek gerekir, Lâik Cumhuriyet dinsizlik değildir. Aksine dine sahip çıkmak ve herkesin inancına tıpkı Osmanlı da olduğu gibi saygı duymaktır. Ayrıca kutsal dinimiz günümüzde bazı taliban kafalıların ve dinle çokta ilgisi olmayan bazı tarikat mensuplarının düşündüğü gibi değil özgürlükçü dür kutsaldır. Bu kutsallığı da kafanıza göre ve kutsal kitaba göre yorumlamayın.
El ele gönül, gönüle Atatürk'ümüzün, “En büyük eserimdir” dediği Cumhuriyet bayramımızı ve 100. Yılımızı kutlayalım. Devletimizi Kuran liderleri, gazilerimizi ve şehitlerimize şükranlarımızı gönderelim.
Cumhuriyetimizin sonsuza kadar sürmesi umut ve dileğimle kutlu olsun.