Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
19°
Ara
Damga Gazetesi Gündem Siyasi üslup neden değişti?

Siyasi üslup neden değişti?

Ülkemizde siyasi üslup bayağı bir değişti. Hemen herkes bunun farkındadır. Çok partili sisteme geçtiğimizden bu yana siyasi liderlerin birbirlerine karşı kullandıkları dil hiç bu kadar kırıcı, incitici ve nezaket dışı olmamıştı.

4 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Okunma Süresi: 4 dk

Ülkemizde siyasi üslup bayağı bir değişti. Hemen herkes bunun farkındadır. Çok partili sisteme geçtiğimizden bu yana siyasi liderlerin birbirlerine karşı kullandıkları dil hiç bu kadar kırıcı, incitici ve nezaket dışı olmamıştı.
Bu dilin değişmesi Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasette tam yetkili, kudretli (muktedir) olmasından sonra bozuldu diye düşünüyorum. 
Ak Parti, neredeyse kurulur kurulmaz iktidar olan bir siyasi partidir. Bu onlara bir özgüven sağladı. Ancak iktidar olmalarına rağmen devlete tam hakim değillerdi. Devlet içinde, başta askerler ve yargı olmak üzere bunlara karşıydı. Dolaysıyla kullandıkları dil de, devlete hakim olmalarına paralel şekilde temkinli ve kibardı. Ve muktedir olamadıkları devletin bazı kurumlarından kaynaklı mağduriyetler yaşıyorlardı. Kibar görünümlü mağdurlar halk tarafından desteklendi, güçlendi.
Ülkedeki liberaller ve sosyalistler de bu kesimin iktidarda yaşadığı mağduriyete kayıtsız kalmadı. Recep Tayyip Erdoğan da bu kesimden bazı isimleri hükümete dahil etti, toplum desteğini %50’lere kadar çıkardı.
Bu arada iktidarına ortak ettiği bir kesim sayesinde asker ve yargıdaki etkinlikleri arttı. Askerin direnci kırıldı, yargıda kendilerine yakın isimlerle güçlü hale         gelindi.
İşte bu süreçte ülke kötü şeyler yaşamaya başladı. Askerin direnci kırılıyor derken haksız ve adaletsiz şekilde asker darmadağın oldu. Yargının başındakiler sayesinde askeri komutanlar hakkında davalar açıldı, ülkeye ihanetle suçlandı. 
Ülkenin başbakanının dili işte bu süreçte bozuldu. Başbakan bu haksız, hukuksuz yargılamaların savcısı oldu. Bu yargılamaları eleştiren, hükümetin uygulamalarını eleştiren liderlere karşı kullanılan dil de değişti, sertleşti.  
AK Partinin toplumda desteği ve İktidardaki muktedirliği arttıkça, iktidarın muhalefete karşı söylemleri sertleşti. İktidar, muhalefeti söylemleriyle, kullandığı dille ezmeye, ötelemeye         çalıştıkça muhalefetin dili de ona paralel değişti.
Ve bugün gelinen nokta, AK Parti genel başkanı, Cumhurbaşkanı, ana muhalefet partisi genel başkanına “cibilliyetsiz” diyor. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı bir ülkenin ana muhalefet partisine, “ana hıyanet partisi” diyebiliyor. 
Bunları neyin karşılığında söylüyor?
Ana muhalefet partisi genel başkanı kendisine iki soru soruyor. Bu sorulara cevap vermek yerine hakaret ve küfür ediliyor.
Sorularda hakaret var mı? Yok.  İtham var. Cumhurbaşkanının yakınları (Oğlu ve kardeşi dahil) yurt dışındaki bir şirkete 15 milyon dolara varan para göndermiş. Cumhurbaşkanına “bunlardan haberin var mı” diye soruluyor.
Cumhurbaşkanı buna küfür ve hakaretle cevap vermek yerine, belgeler açıklanır ve bunların doğruluğu, yanlışlığı konusunda cevap verilir. 
Hakaret niye?
Dünyanın demokratik rejimle yönetilen bütün ülkelerinde, ülkenin iktidarına karşı eleştiri, yolsuzluk iddiaları muhalefet partileri tarafından dile getirilir. Amaçları, buldukları yanlışlıklarla iktidarı yıpratmaktır. Zaten yalan yanlış iddiaları kanun karşısında gerekli cevap alınıyor.
Ak Parti döneminde şu da çok yapıldı. Ülkenin yapısından kaynaklanan nedenlerle bu ülke muhafazakar ve sağ tandanslı bir ülke. Bunu bilen İktidarın lideri muktedir olduktan sonra bunu sıklıkla kullandı. Bizimkiler, sizinkiler söylemini öne çıkararak çoğunluğu kendi tarafında tuttu.
Evet, bu ülke muhafazakâr yapıya sahiptir. Sol ve demokrat kesim sayısal olarak azdır. Peki, siyasetçi din üzerinden siyaset yapmalı mı? Etnik yapı ve mezhep üzerinde üstünlük sağlamalı mı? Bu üstünlüğü sağlarken her yol mubah mı?
Bunu önemsemeyenler muhalefetin sorularını abesle karşılıyor. Hakaret yoksa soru sormak niçin suç olsun?  
Yapılması gereken ona hakaret etmek yerine, belgelere bakmak ve bu işlemlerin yapılıp yapılmadığı konusunda yanıt         vermektir.
Kılıçdaroğlu’nun ikinci sorusuna, Suriyelilere harcanan 30 milyar dolarla ilgili olana Cumhurbaşkanı bir yanıt verdi. Birinci soruya da böyle bir yanıt verilebilirdi. Şimdi bu soruyla ilgili Ak Parti çeşitli yanıtlar veriyor. Yok, para gitmemiş, para gelmiş. Yok, ticari faaliyet falan diye.
Oğlun, kardeşin, dünürün vs o şirkete para göndermiş mi? 20 günde 15 milyon dolara yakın para, kuruluş sermeyesi 1 sterlin olan şirkete ne için gönderilmiş? Cumhurbaşkanının en yakınlarının bunu yapması normal midir?
Bunları konuşmak yerine küfür ve hakaret yapılıyorsa benim aklıma farklı şeyler geliyor. Daha belgeleri görmeden yalan ve sahte diye nitelendirmek de öyle.
Yoksa siyasetin dili bunlar sorulmasın diye mi çirkinleşiyor. Küfür ve hakaret bunlar konuşulmasın diye mi yapılıyor?
Siyaseti tek kaleyle maç haline getirirsen soru sormak bile abes olur.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *