Sadece bizde değil, Hemen hemen dünyanın her yerinde mülteciler ya da ötekiler olarak adlandırılan milyonlarca insanın karşılaştığı bir sorundur:
Kin, öfke, kabullenememe ve ırkçılık.
Özelikle de Arap Baharı denilen Müslüman coğrafyasındaki ayaklanmalarla başlayan ve büyük yıkımlara dönüşen trajediden sonra canlarını kurtarmak adına dünyanın her yerine dağılmak zorunda kalan mülteci akınları bu duyguyu daha da depreştirdi.
Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere,
Mültecilere yönelik öfke daha da büyüdü.
Bunun birçok nedeni var.
Ama en önemlisi 2000 yılların başından beri devam eden ekonomik krizler,
Batı toplumunda yaşayan insanların ekonomiden almış oldukları payı azalttı.
Bu azalmanın yaratmış olduğu kaygı, endişe ve korku,
Mültecilerin varlığına yönelik bir tavra dönüştü.
Ve ekonomik kaygı artıkça.
Mültecilere yönelik öfkede aynı şekilde artmaya başladı.
Bunu engellemenin yolu olarak mültecilerin Türkiye’de kalması adına yeni bir siyaset geliştirdiler.
AB’ye üyelik görüşmeleri ve vize serbestiyeti ile birlikte milyarlık yardım teklifleri sunarak…
Mültecilerin Türkiye dışında Avrupa’ya gitmemeleri sağlandı.
Bu durum Türkiye’de 4 milyona yakın mültecinin şimdilik kalma gerekçesi oldu.
Bu işin politik yönü.
Bir de insani yönü var ki…
Eğer hakikaten Suriye’de neler yaşandı konusunu içselleştirirseniz mültecilere yönelik öfke ve düşmanlığın büyük bir günah olduğunu görürsünüz.
Bir ülke düşünün,
Adı Suriye…
Babadan oğula geçen bir sistemle yönetiliyor.
Ve dünyadaki bütün örgütlere yer açıyor, 2 şartla:
1) Suriye'de hiç eylem yapmamaları koşulu
2) Kendi ülkelerinde Suriye yönetimine destek verme koşulu
Ve bu ülke:
Komünist,
Miliyetçi,
Sol,
Sağcı,
İslamcı,
Hiristiyan,
Arap,
Filistinli,
Türk,
Kürd,
İngiliz,
Alman,
Italyan,
Latin Amerikalı vs.
Yüzlerce örgüte ev sahipliği yaparak kendi icerisinde de Orta Doğu’nun en tehlikeli istihbarat örgütü olan El Muhaberat ile kan kusturuyor.
Ama hayat yine devam ediyor Suriye’de
Kimi çaresizlikten,
Kimi korkudan,
Kimi zamana bırakarak,
Kimi de destek vererek…
Suriye yönetimi 2010 yılına kadar sadece içerideki baskılarla örgütlere verdiği destek ve Lübnan’ı işgal etmesi ile konuşulan bir ülkeydi.
Ama 2010 yılında Tunus’ta başlayan ayaklanmalar Suriye’ye de sıçrayınca
Suriye'nin adı bu sefer iç savaşla anılan ülke olmaya başladı.
Ve bizim hikayemiz de burada başlıyor.
Ve elinizi vicdanınıza koyun öyle karar verin!
Suriye’ye sıçrayan ayaklanma,
Dünyanın büyük çoğunluğu tarafından desteklendi.
Esad düşecek, dendi…
Ama olmadı!
Esad uçaklarla, tanklarla ve bombalarla kendi şehirlerini, kasabalarını ve köylerini bombalamaya başladı…
Bunun karşısında,
Onlarca örgüt elde silah Esad’a karşı şehirlerde savaşmaya devam etti.
Yetmedi!
Esad yanlısı 81 örgüt kuruldu.
İran devleti Suriye’ye girdi.
Ruslar Suriye’ye girdi.
Esad karşıtı örgütlerin sayısı yüzleri buldu…
Neredeyse her şehir ve kasaba da bir örgüt kurulmaya başlandı.
Ve bu örgütler hem Esad ile hem birbirleri ile savaşmaya başladılar.
Ki en lanetlisi DEAŞ oldu…
Böyle kimin dost,Kimin düşman olduğu belli olmayan bir ortamda
1 milyona yakın insan öldürüldü.
1 milyondan fazla insan yaralandı.
10 milyon insan göç etmek durumunda kaldı.
Suriyenin 4/3 ü yıkıldı.
Tam bir hayalet ülke haline geldi.
Ve bu vahşet,
Bu yıkımlar milyonlar günlük hayatlarına devam ettiği bir zaman dilimi olan 2011 martından sonra başladı.
Esad in attığı bombalar kendini yıllarca destekleyenleri de öldürdü.
Muhaliflerin attığı bombalar Esad’tan nefret eden insanları da öldürdü.
Kurşun ve bombalar insan seçmiyordu.
İnsanlar niçin öldürüldüklerini anlamadan öldürüldüler.
Kimseye düşman değildiler.
Ya da kimseye dost da değildiler.
Sadece Suriye’de doğmuşlardı.
Ve Suriye onların ülkesiydi.
Tek suçları Suriyeli olmaktı.
Onlar:
Esnaftılar,
Öğretmendiler,
Doktor ve mühendistiler,
Avukat, asker ve polistiler,
Köylü ve işçiydiler,
Memurdular,
Kadın ve çocuktular,
Hiç kimsenin tarafı değildiler…
Bir gün devlet bombalıyordu.
Bir gün farklı bir örgüt,
Bir gün örgütler birbirleri ile savaşırken bombalıyordu onları.
Bir gün "A" örgütü şehri ele geçiriyordu.
Bir süre sonra "B" örgütü ele geçiriyordu.
Ve bu 7 yıldır devam ediyor.
Ne zaman biteceği de meçhul…
Şimdi soruyorum size:
Herkesin terk ettiği bu ülkede,
Herkesin yanlız bıraktığı bu üllkede,
İyi ve kötünün sürekli yer değiştirdiği bu ülkede,
Artık sizin savaşınız olmayan bu savaşta,
Siz yaşamış olsaydınız,
Ailenizi bu vahşetten uzak tutmaz mıydınız?
Siz olsaydınız,
Bu ölüm tarlalarından ailenizi kacırmaz mıydınız?
Size soruyorum:
Elinizi vicdanınıza koyup öyle cevap verin!
Ailesini bu cehennemden kaçıran kişi
Korkak veya hain olabilir mi!
Okunma Süresi: 4 dk
24 Kasım Öğretmenler Günü'nde 20 bin öğretmen ataması yapıldı
#Eğitim / 24 Kasım 2024
Uludağ'da kar kalınlığı 20 cm'e ulaştı, araçlar yolda kaldı!
#Yerel Haberler / 24 Kasım 2024
Yorumlar
Yorum yapmak için, isterseniz giriş yapabilir veya kayıt olabilirsiniz.
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *