Bir askeri darbeyi, bütün kararlılığıyla yenilgiye uğratmış bir devlet ve iktidarın önünde iki büyük tarihsel görev vardır: Birincisi her türden darbe ve darbe girişimlerini tarihin tozlu rafları arasına kaldırmak için, adı devlet olan mekanizmayı daha da demokratikleştirmek.;ve ikincisi, siyasetin alanını genişleterek, toplumun bütün kesimlerinin katkı ve katılımını saplayacak, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin bütün kurumlarını inşa etmektir.
Darbelere karşı olan toplumlar, siyaseti, siyaset dışı tüm karanlık odaklardan temizlemek için, hiç tereddüt etmeden bu iki görevi eksiksiz yerine getirirler.
15 Temmuz 2016 FETÖ darbesini, halkın gücüyle, etkisiz hale getiren Türkiye, daha doğru bir ifade ile Türkiye’de iktidar olan AK Parti siyaseti, ne yaptı?
Bu muazzam enerjinin sağladığı imkanlar ile devlet kurumlarını demokratikleştirdi mi? Ya da büyük bir toplumsal konsensüsü sağlayarak, darbe karşıtı olan bütün toplumsal kesimlere siyasette aktif rol oynamanın yolunu mu açtı?
Yenikapı ruhunu büyük bir toplumsal uzlaşmanın biricik fırsatı olarak mı değerlendirdi?
Bu sorulara verilen cevapların evet olmadığını hepimiz biliyoruz. Güçlü bir demokrasiye geçiş için ortaya çıkan bu devasa imkan ve koşullar, sadece tasfiye ve siyasi kutuplaşma için kullanıldığını gayet iyi biliyoruz.
Darbe karşıtı olan bütün toplumsal kesimlerde ortaya çıkan.’’birleştirici duyarlılıklar’’ demokrasinin güçlendirilmesi için kullanılmadı, tam tersine, bu büyük güç ve enerji, adı ‘’Beka’’ olan milliyetçi bir ideolojik kavram ile sınırlandırılıp, toplumdan gelen diğer bütün taleplere sırt çevrildi.
Bu durum kendi başına siyasetin bütün rengini, milliyetçilikle boyadı. Siyaseti sadece tek renge indirgedi. Gri tonları yok etmekle sınır kalmadı bu gayretkeşlik, bütün renklerin üstüne koyu siyah bir şal örterek, her şeyi görünmez hale getirdi.
Salt bu durumun kendisi, herkese siyaset alanının yeniden tanıma hakkı veriyor. Dahası, da bu hak aynı zamanda herkese yeniden örgütlenme ve siyasi partiler kurma meşruiyeti sağlıyor.
Ülkenin bütün gündemini milliyetçilik söylemiyle işgal etmek, her şeyden önce gerçeklik ile bütün bağları kaybetmek demektir. Gerçeklik ile akli ve ahlaki bağlarını kaybetmiş bir iktidar ya da zihniyet dünyasına karşı, alternatifler aramak sadece eşyanın doğasına uygun değil, bu arayış aynı zamanda insani ve ahlaki kapasitelerin erdem arayışı olarak da ifade edilebilir.
İnsani anlam, değerler,dil, duygu ve deneyimle ilgili olan siyasi arayışlar,kaçınılmaz olarak, hem tek tek bireylerin hem de toplumların doğasına dair daha geniş, daha kapsamlı inançlarla, iktidar ve onun yanlış uygulamalarıyla hesaplaşmak zorundadır.
Hem geleceğe dönük büyük umutlar için hem de uygulanan büyük siyasi tercih ve yanlışlar için bu hesaplaşma elzemdir.
Siyaset, insanların hayat durumlarının sözcülüğünü yapmak durumundadır. Uzun zamandır toplumsal hayatımızdan Hak, Hukuk ve Özgürlük kavramları sökülüp adeta sürgüne gönderildi. Hak, Hukuk ve Özgürlük meselelerini kemaliyle çözmemiş toplumlarda,yeni siyasi arayışlar hem ahlakidir hem de ana sütü gibi helaldir.
Hak,Hukuk ve Özgürlük vaatleriyle iktidara gelmiş bir siyasi parti, bu evrensel değerleri terk ediyorsa, başkalarına “bizi bölmeyiniz’’ diyemez. Bunu demeye hakkı yoktur;çünkü iktidarda olma sebebi, hak, hukuku ve özgürlükleri koruma gayret ve inancıdır.
Bu gayret yok olmuşsa, bu inanç yerini, hakların gaspına terk etmişse, yapılacak tek erdemli davranış, yeniden örgütlenmektir.
Bırakın herkes konuşsun, bırakın her yerde bin çiçek açsın…
Okunma Süresi: 3 dk
Bayrampaşa Metro Durakları: Nerede, Nasıl Gidilir, m4 Güzergahı Nereye gider, Var mı?
#Yaşam / 24 Kasım 2024
Arda Güler ilk 11’de başlıyor! Real Madrid - Leganes Maçı Saat Kaçta, Hangi Kanalda?
#Spor / 24 Kasım 2024
Yorumlar
Yorum yapmak için, isterseniz giriş yapabilir veya kayıt olabilirsiniz.
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *