Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Şiddetli yağmur
4°
Ara
Damga Gündem Sevgi, itaat ve teslimiyet

Sevgi, itaat ve teslimiyet

Okunma Süresi: 4 dk

"İtaat" ve "Teslimiyet" kelimelerinin gerek İslam, gerekse Anadolu Türk Kültürü"nde çok önemli yer tuttuğunu bilmeyenimiz yoktur. Hatta yaptırdıkları çağrışımlar nedeniyle 'olmazsa olmaz' larımız arasında yer alırlar. Denebilirki, İslami edep ve terbiyeyi, büyüğe, küçüğe saygı ve sevgiyi, aile bağlarının kuvvetli olmasının temel taşlarını oluştururlar.
Kısaca, vazgeçilmezlerimiz arasında yer alırlar ve buraya kadar herşey normal.

Anormal olan birşey mi var ? denebilir.
-Evet, var.
Okuduğunuz makale ile bunu sunma arzusundayız.
Ama önce, kelimeleri anlamlandırmak gerekli...

İtaat sözlükte, boyun eğme - buyruğa uyma - söz dinleme, teslimiyet ise kendini verme - birinin isteğine boyun eğme anlamlarındadır. İslam literatüründeki anlamlarını ayetlerden görelim:

"Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin." (Enfal S, 20) denilmektedir. Burada "... işittiğiniz halde..." ifadesinden neyin işitildiğini anlamak konuyu açıklığa kavuşturacak.

Araştırınca görüyoruz ki, aynı Sure'nin (bir önceki) 19. ayeti;

" (Ey kafirler!) Eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi! (Yenelim derken yenildiniz.) Ve eğer (inkardan) vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Yine (Peygamber'e düşmanlığa) dönerseniz, biz de ona yardıma döneriz..." diye devam ederek; inanmayanlara hitaben, Peygamberin davetine samimi olarak uymalarının ve itaat etmelerinin kastedildiği rahatça anlaşılır. (Kaynak: Diyanet Meali.)
İslam ıstılahına göre buradaki teslimiyetin; 'Allah'ın emrine yüz çevirmeden ona uyma' anlamında olduğu kesindir.
Sevgi konusunda da, Al-i İmran 165'te; "İnsanlardan kimileride Allahla birlikte fakat O'nun aşağısındaki kimseleri endad (eşler, benzerler) ediniyorlar da, onları Allah'ı sever gibi seviyorlar." denmektedir. Buna göre en fazla sevgi yalnızca Allah için olmalıdır.

Aşırı, sınırsız, kontrolsüz sevgi, itaat ve teslimiyet, kişiyi inancından uzaklaştırır, toplumun İslami inanışını yok eder. Değil seyyidler, efendiler, din büyükleri, milli kahramanlar; Peygamber'i dahi Allah'ı sever gibi sevmek İslam'da yasak edilmiştir. Masum sevgi ile mübalağalı sevgi birbirinden farklıdır ve çok değişik sonuçlar getirir. Din büyüklerini, efendileri, uluları vb. lerini canlar feda edilecek, yollarına kurban olunacak kadar aşırı tutku ile sevmek, körü körüne itaat emek olması gereken sevgi değil, mübalağalı sevgidir. Beyinlere enjekte edilmiş bu zehir, sonunda sahibini şirke kadar götürecektir. Çünkü şirk; abartmak ve herşeyde aşırıyı isteyip insanları ona zorlamakla ortaya çıkar.

Anne-baba dahil peygamberleri, melekleri, değer verilen her kesimden insanları severken çok dikkat etmeli ve yukardaki ayetin sınırlarını asla aşmamalıdır. Allah için sevmek ile Allah'ı sever gibi sevmek arasındaki ayırımı mutlaka bilmeli ve uygulamalıdır.

Gerçek Müslüman, Allah yolunda olan insanları sever. Ancak, Allah gibi değil. Al-i İmran 31'de " Allah'ı seviyorsanız, Hz. Muhammed'e (as) tabi olunuz." denilmiş, onu da benim gibi sevin denilmemiştir. Mesela, Hristiyanların, mabudlaştıracak derecede Hz. İsa'yı sevmesi gibi olmamalıdır. Kısaca, ne ifrata ne de tefride kaçmamak, yönelmemek zaruridir.

Konu sadece dinsel boyutlu da değildir. Bazıları için Anıtkabir bir mabed durumundadır. Edip Akyel'in şiirinden görelim:

"Cennetse bu yurt, sen onu buldun harabe,
Bir gün olacaktır Anıt'ın Türklüğe Kabe.
Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun,
Türk ırkının, en son, ulu peygamberi oldun.
××
Tutsak seni layık, Yüce Tanrıya müsavi,
Toprak olamaz kalp doğabilmişse semavi.
Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses,
İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez."
Bir diğer bir şair Vasfi Mahir Kocatürk,
"Peygamber Tanrısına duymadı bu hasreti,
Vermedi bu kudreti Tanrı, peygamberine." diyor.

İsterseniz günümüze gelelim. Herkes değil, ama siyasi liderlere karşı kontrolsüz sevgiden, yahut itaat duygusundan  veyahut körü körüne teslimiyetten dolayı azımsanmayacak sayıda insan;
"vur de vuralım, öl de ölelim."
tezahüratları yapıyor. Bunun tersi de aynıdır.
İnsan kalabalıklarının, bu ve benzer sloganları atılabilmesinin altındaki psikolojiyi düşünebiliyor musunuz ? Lider, kontrolü kaybederek "vurun" dese, ne olur acaba ?
Zor olsa da güncele ancak son paragrafta gelebildik ! Yorum okuyucunundur.
Selam ve sevgi ile.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *