Meclis Başkanı Şentop, TBMM’nin ev sahipliğinde Ankara Üniversitesi tarafından düzenlenen 'Doğu Akdeniz Sorunlarına Hukuki ve Siyasi Yaklaşım, TBMM’nin Çözümdeki Muhtemel Rolü' başlıklı sempozyumun açılış konuşmasını yaptı. TBMM Başkanı Şentop, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelere değinerek, Türkiye’nin rolüne dikkat çekti. Şentop, "Ana meselenin, Doğu Akdeniz’in, onu etkileyen ve şekillendiren tüm hadiseler ve süreçlerle ilgisini dikkatle anlamak; hepimizin ortak derdi ve değeri olan Türkiye’nin geleceğine dair öngörülerimizi bu çerçevede ortaya koymak durumundayız. İlgilisi fazla, sorunları karmaşık ve enerjisi son derece yüksek olan bölge, ülkeler arasında çatışma ve çekişme konusu olması sebebiyle uzun süredir uluslararası gündemin ilk sıralarında. Bunun en önemli sebeplerinden biri Türkiye’nin bölgedeki varlığı. Türkiye’nin, satın aldığı sondaj gemilerini petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri için göndermesi ve Libya ile imzalanan mutabakat Doğu Akdeniz meselesini yoğun bir şekilde gündeme getirdi. Aslında devletimizin attığı bu adımlar öncesinde de Doğu Akdeniz, birçok sorunun yaşandığı önemli bir bölgeydi" dedi.
Doğu Akdeniz’in başlıca sorunlarına dikkat çeken Şentop, "Kıbrıs sorunları bunların başında geliyor. Yine İsrail ile Filistin arasında yaşanan anlaşmazlık ile Suriye iç savaşı ve Lübnan sorunu da Doğu Akdeniz’in sorunları. Aynı şekilde Libya iç savaşı da Doğu Akdeniz sorunları dediğimizde akla gelenlerden biri. Türkiye ile Yunanistan arasında Adalar Denizi’nde karasuları, kıta sahanlığı, adaların silahsızlandırılması, hava sahası gibi konularda yaşanan anlaşmazlıklar da esasen Doğu Akdeniz sorunları. Bütün bu sorunlar, Doğu Akdeniz tabanında yer alan enerji kaynaklarının paylaşımıyla olduğu kadar, Kıbrıs, Suriye ve Lübnan gibi ülkeler bağlamında bir nüfuz mücadelesi; Libya gibi zengin doğal kaynaklara sahip ülkelerdeki iktisadi değerler üzerinde kimin veya kimlerin karar verici olacağıyla da yakından alakalı" diye konuştu.
'BUNALIMI DERİNLEŞTİRECEK KARARLARA İMZA ATMAYACAKLARINI ÜMİT EDERİM'
Meclis Başkanı Şentop, bugün toplanan Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nin gündeminin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü faaliyetler ile Türkiye’ye karşı alınacak önlemler olduğunu belirterek, "Yunanistan ve Güney Kıbrıs Yönetimi’nin kışkırtmalarıyla bölgesel meselelerde sınırlayıcı ve kısır bir yaklaşıma mahkum olmakla, Türkiye gibi Avrupa kıtasını Avrasya'ya dönüştüren büyük bir ufku ve geleceği dönüştürücü imkanlar arasında bir tercih yapmak zorunda Avrupa Birliği. İngiltere gibi, siyasi renk ve tesir unsuru bir ülkenin ayrılmasıyla ortaya çıkan bir kimlik bunalımını aşma mecburiyetiyle karşı karşıya olan Avrupa Birliği'nin Türkiye’ye yönelik tutumunun bir taraftan da kendi geleceğine dair temel tercihler bakımından da belirleyici olacağını akıldan çıkartmamak gerekmektedir. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki güven bunalımının derinleşmesine katkı yapacak kararlara imza atmayacaklarını ümit ederim" dedi.
Bu sorunların Batı’nın eski yaklaşımlarından kaynaklandığını vurgulayan Şentop, "Türkiye, Çin, Rusya gibi yeni küresel ve bölgesel oyuncuların varlığını kabullenememesi yatmaktadır. Batı’nın bu politikasının hedefi sadece Türkiye de değildir. Başta Rusya olmak üzere dünyanın diğer yükselen güçleri de Batı’nın hedefi halindedir. Konu Avrupa Birliği’nin de gündemindedir" diye konuştu.
'YUKARI KARABAĞ SORUNU, EN AÇIK ÖRNEK'
Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kuruluşların hemen hemen hepsinin ciddi bir varoluş kriziyle karşı karşıya olduğunu takip ettiklerini kaydeden Şentop, şöyle devam etti:
"Bunun en sıcak örneğini hemen yanımızda yaşanan, Yukarı Karabağ krizinde gördük. Birleşmiş Milletlerin açık kararlarının da olduğu bir konuda, özellikle AGİT bünyesindeki Minsk Grubu’nun, 30 yıldan fazla bir zamandır devam edegelen sıcak bir sorunun halindeki kifayetsizliği hazin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Uluslararası kurum ve kuruluşlar, adeta dünyadaki sorunları çözümsüz kılmak, ihtilafları yeri gelince istismara hazır bir şekilde kenarda tutmak niyetiyle hareket etmektedirler. Yukarı Karabağ sorunu bunun en açık bir örneğidir. Uluslararası kurum ve kuruluşların görevlerini yapamadıkları, sorun çözme yetenekleri uzun zamandır tartışılıyor. Bununla beraber, bu kurum ve kuruluşların sorun çözmeye yönelik iradelerinin mevcudiyeti de esasen tartışılmalıdır. Yaşanan ciddi ve yoğun sorunlar, çatışmalar, savaşlar, siyasi ve diplomatik tartışmalar içinde yeni bir dünyanın kurulması mecburiyetiyle karşı karşıya bulunduğumuzu ifade etmek isterim."
'HİÇ KİMSE BU GERÇEĞİ İNKAR EDEMEMEKTE'
Mustafa Şentop, Karabağ sorununa da değinerek, "Yukarı Karabağ sorunu, uluslararası sistemin ve kurumların mevcut durumunu, neden işlemediğini ve geleceğinin ne olacağını, hatta sorunların çözüm yollarının neler olduğunu göstermesi bakımından çok önemli bir örnektir. Yukarı Karabağ Azerbaycan toprağıdır ve Ermenistan Azerbaycan topraklarında işgalcidir. Bu husus o kadar net ve kesindir ki, Ermenistan’ın yanında yer alan, ona silah yardımında bulunan ve lojistik destek veren ülkeler dahil, hiç kimse bu gerçeği inkar edememektedir. Bu konuda, Birleşmiş Milletler kararlar almış, aynı gerçeği kabul ve ilan etmiş" diye konuştu.
Minsk Grubu eş başkanlarının, bir taraftan 'Azerbaycan haklıdır, sorunu çözeceğiz' derken, diğer taraftan 'Haksızdır' dedikleri Ermenistan’a silah yardımında bulunduklarını söyleyen Şentop, "Ne yapmak istiyorlar, çok açık değil mi? Barışı sağlamak, çözüm bulmak için var olan kurum, aslında statükoyu sürdürmek, bütün tarafları bıktıracak derecede oyalayarak mevcut haksız tablonun devamını sağlamak istiyor. Öbür taraftan, Fransa Cumhurbaşkanı, ülkesindeki bir Ermeni STK’sında, Yukarı Karabağ Azerbaycan toprağı olduğu için Ermenistan iş-galini açıktan destekleyemiyoruz, anlamına gelecek sözler söylüyor" dedi.
Azerbaycan’ın, kendi göbeğini kendisinin kestiğini, özgüvenle ve kararlılıkla harekete geçince sorunun da hızlıca çözüldüğünü vurgulayan Şentop, "Bu kararlı hamle karşısında, statükocu dengelerin aslında gerçek bir mukavemet gücünün olmadığı da anlaşıldı. Uluslararası düzenin, kağıttan bir düzen olduğu, tamamen kabuller, varsayımlar üzerine dayandığı, gerçekte artık var olmadığı anlaşıldı" diye konuştu.