SÖYLEŞİ: ANIL BODUÇ - Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul 1'inci Bölge Milletvekili Aday Adayı Av. Umut Çakır ile 14 Mayıs seçim süreci, aday adaylığı ve ülke siyaseti üzerine sohbet ettik. 2015 yılında gerçekleştirilen genel seçimlerde 22'inci sıradan aday gösterilen, 2018 genel seçimlerinde yine milletvekili adayı olan ve 3 dönem CHP Sancaktepe İlçe Örgütü'nde ilçe başkan yardımcılığı görevini üstlenen Umut Çakır, siyasete aşina ve CHP içinde bilinen bir isim olarak dikkatleri üzerine çekiyor. Avukat kimliği ve partililerle dosthane ilişkileriyle bilinen Umut Çakır, Ağva'da kendi emek ve gayretleriyle kurduğu Sosyete Çobanı Keçi Çiftliği'nde doğayla iç içe bir yaşamın mimarı olurken; siyasette de topluma benzer bir refahlığı sunma arzusu içinde. Gelin Çakır ile gerçekleştirdiğimiz sohbeti okuyup, kendiisini yakından tanıyın...
Öncelikle net olarak sormak isterim. Av. Umut Çakır neden milletvekili aday adayı oldu?
Biz siyasetin içinden geliyoruz, 2015 yılında biz ön seçimden çıktık. Neticede ben çiftçi Hasan'ın çocuğuyum, Ankara'da dayısı, emmisi olan biri değilim. Ön seçim olunca parti üyelerimiz karar verecekti kimin aday olup olmayacağına. Ölçüt neydi? Halkı etkileyebilme. Biz o noktada kendimize güvendik. Çevremizde sevilir, sayılırız. Tokatlılar da en son göç etmiş bir hemşehri kesimi bu anlamda birbirlerini tutarlar, sever, sayarlar. Biz de buna istinaden dedik ki ön seçime girelim biz buradan çıkarız. Anketlerde de beşinci, altıncı sıradan çıkıyorduk. O zamanlar gelip gelin 'ittifak yapalım' diyenler de oldu. Ama biz ittifaktan anlamayız dedik. O zamana kadar bir ön seçim tecrübesi yaşamadık tabii daha önce Sancaktepe'de ilçe başkan yardımcılığı yaptık ama bu çok başka bir olaydı. Dolayısıyla anketlerde beşinci, altıncı çıktık ama büyük arkadaşlardan bazıları araya girip anahtar listeye bizi yazmayınca 2015'te biz 22'inci sıraya kadar gittik. Dolayısıyla anahtar listenin ve ekipleşmenin ne anlama geldiğini o zaman anladık. Bir ön seçim daha olsaydı bu bölgede isteyen güç merkezi gelsin biz oradan çıkar, kendi ekibimizi çıkarırdık. Ondan sonra ki süreçte de çok dahil olmadık.
Siyasetin örgütün içinden gelen kişilerce yapılmasının oldukça anlamlı olduğunu düşünüyorsunuz öyleyse?
Evet. Siyaset yapılacaksa halkla birlikte yapılmalı. Benim siyaset anlayışımın karşısında olan halkla yapılmayan bir siyaset güdenler. Bizim böyle bir anlayışımız, duruşumuz yok. Biz her zaman dosdoğru ve halkın
içinde, halkla beraber siyaset yapmayı benimseyen bir düstura sahibiz. Parti içi demokrasi çok önemli, örgüt iradesi her şeyin önünde tutulmalı. Benim siyaset anlayışım bu bağlamda yol alıyor.
Partinizin genel başkanı aynı zamanda cumhurbaşkanı adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı'na ilişkin neler söylemek istersiniz?
Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olduğu ilk günden bu yana aslında yayından çıkmış bir ok gibiydi. Hiçbir yere sekmedi, sapmadı. Yolundan dönmedi. Hiçbir engel de onu yolundan edemedi. Kimi zaman sabotajlara uğradı kimi zaman ayağına çelme takmak isteyenler oldu. Belki yavaşlattılar ama yolundan döndüremediler. Onun bir yolu vardı. Neydi o yolda; “Sağ sol yok. Vatan sevgisi olan herkes bizimle beraber, bu toplumu birleştireceğim” idi. Kılıçdaroğlu siyasetinin karşısında Cengiz İnşaat'ın ses kaydından millete küfredenler var. İhale kovalayanlar var, kötüler ve kendi çıkarlarını düşünenler var. Kılıçdaroğlu bu anlamda bugün kötülere karşı büyük ve anlamlı bir mücadele veriyor. Bunun görünmesinde fayda var. Bugüne kadar dediğim gibi hep engellemeye çalıştılar, durdurmaya çalıştılar ama Kemal Kılıçdaroğlu'nu engellemeyi, yolundan döndürmeyi başaramadılar. Genel başkanımız bir nevi zorlu bir yolda, dikenli çalılık bir alanda yürüyor, ona zarar vermek isteyenler dikenlerini bulaştırıyor, ceketinden kumaş koparıyorlar belki ama Kılıçdaroğlu yoluna devam etmeyi sürdürüyor.
Bu zorlu yolda Kılıçdaroğlu'nun yol arkadaşlığını yapmak da zor değil mi?
Bizim de aday olma sebebimiz tam olarak bu. Yarın öbür gün Meclis'e girecek kişiler, hukuktan anlayan örgütle bağı olan kişiler olmalı. Niye? Bir anayasa hazırlanacak çünkü. O yüzden hukuku bilen adaleti bilen yargı mekanizmasını bilen ve halkın içinden kişilerin parlamentoda olması lazım. Bir toplum sözleşmesi olan anayasa böylece bütün toplumu kucaklayabilsin. Biz bunu önemsiyoruz. İkincisi devlet yeniden teşkilatlanacak. Devlet bugün liyakatsiz, parti bağları ile orada bulunan kişiler tarafından yönetiliyor. Adamın adamları tarafından yönetiliyor. Devlet yarın yeniden teşkilatlanırken; “benim adamım orada olsun” diyen zihniyeti oradan uzak tutmalıyız. Gerçek manada halkın bağrından çıkmış, liyakat sahibi kişiler devletin içinde olmalı. Aksi halde ne olur; benim insanım vali olsun benim insanım kaymakam olsun benim insanım emniyet müdürü olsun der ve o zaman da değişen bir şey olmaz. Bizlerin siyasette olmayışı bu zihniyettekilerin siyasette olmasına sebep olur ve bu da Kılıçdaroğlu siyasetine engel olurlar. Biz bu sürece bu yüzden dahil olduk. Dedik ki ortam ve görüntü belli. Biz bu davaya sahip çıkacak bir anlayışla yola çıkacağız. Bir çay bardağı düşünün onun içine su koyarsanız su bardağı olacak. Dolayısıyla şekil değil öz önemli.
Seçime ilişkin tahmininiz nedir?
Kılıçdaroğlu'nun seçimi ilk turda kazanacağını düşünüyorum. Çok sessiz bir seçmen tabakası var. Özellikle şu depremde yaşanan hadiseler ve hükümetin oradaki liyakatsizliği ve hele hele bunlar iktidara ilk geldiklerinde “Biz devleti şirket gibi yöneteceğiz” dediler. İşte şimdi o şirketi görüyorsunuz. Biz ne diyorduk; sosyal devlet! Sosyal demokrat bir partiyiz ve sosyal devlet mantığını önceliyoruz. Sosyal devlet neydi dezavantajlı grupları önceleyen ve onları toplumda eşitleyen bir devlet yapısı. AKP ne yaptı peki? Devlet kurumları kar etsin dediler. Hatta Kılıçdaroğlu'nu SGK'yı batırmakla suçladılar. İki siyaset anlayışının geldiği nokta bugün ayan beyan ortada.
Nedir farkı iki siyaset anlayışı?
Eğer Kılıçdaroğlu'nın SGK döneminde; bugün emeklilere verilen maaş gibi asgarinin altında maaş verilseydi ne olurdu? SGK'nın bütçesinde emekli giderleri azalırdı. Kılıçdaroğlu ne yapsaydı o dönemde deseydi ki 'reçete parası vereceksiniz, ambulansla gidiyorsunuz ambulans parası vereceksiniz' deseydi eğer Kılıçdaroğlu da kar etmeyi bilirdi. SGK'dan kar ummak vatandaşın ölümüne, yoksulluğuna göz yummak demek. Devletin böyle bir anlayışı olmamalı. İşte devleti şirket gibi yöneten bir anlayışta ne gördük; Kızılay'ın çadır sattığını gördük. Bunları artık herkes görüyor. AKP'li insanlar dahi 'sandığa gitmeyeceğiz, bu suça ortak olmayacağız' diyor.
Bu süreçte 'doğru adaylarla' yola çıkmak önemli diyebiliriz o halde...
Şimdi biz düzgün aday stratejisi ile o insanları sandığa getirmeye çalışmalıyız. Uç tiplerden uzak durmalıyız, olmayacak şeyler söyleyip halkta ayrılık yaratacak profillerden uzak durmalıyız. Bu yüzden doğru aday stratejisi çok önemli olur. Öyle bir ekip seçilmeli ki yarın öbür gün bir sabotaj gelmemeli. Bir muhtarlık seçimi oluyor komşu köyler bile oraya müdahale ediyor dolayısıyla CHP'nin gösterdiği adaylara da birileri müdahale etmeye çalışacak. O müdahale edilerek bir yere gelenlerin; yarın öbür gün uç şeyler söyleyeceğini düşünün, o manzara seçim riskli hale girer. O yüzden seçim stratejisi önemli, adaylaşma çok önemli. Bir diğer aday olma sebebimiz de bu açıkçası.
Kılıçdaroğlu'na karşı bir algı operasyonu yönetiliyor mu?
Devletin bütün propoganda aygıtları muhalefet partilerinin ve Kılıçdaroğlu'nun itibarsızlaştırılması üzerine kurulu. Bu çirkin projeye rağmen bunca uğraşa rağmen Kılıçdaroğlu ve CHP bugün bu noktalara geldi. En azından yüzde altmışlık bir kesimi konsolide eden bir siyasi parti haline geldi. Dolayısıyla Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Partinin bir politikası var. Kılıçdaroğlu'nun da bu noktada tutarlı bir süreci var. Bizim derdimiz Amerika'yı yeniden keşfetmek değil. Bizim derdimiz insani politikalara, sosyal demokrat hamlelere gerçekleşecek sabotajları engellemek. Halka nüfuz etmek, devletten uzakta bırakılmış kesimlerin de temsiliyetini de sağlamak istiyoruz. Bunun sabotaja uğramasını da boşa çıkaracak bir anlayışla yola çıkacağız. Düşünün Kılıçdaroğlu nasıl bir zulme uğruyor. Hala Kılıçdaroğlu için 'SGK'yı batırdı' diye algı yaratmaya çalışıyorlar. O SGK ki vatandaşın reçetesini ödemiş, ilaç parasını ödemiş, ambulans parasını ödemiş, asgari ücretin üzerinde belli bir yaşam standardı sunan emekli maaşı vermiş yani madalya takılacak bir konuda Kılıçdaroğlu'na saldırıyorlar. İtham ediyorlar. Dolayısıyla her şey billurlaştı. Şimdi Kılıçdaroğlu'na yoldaş olmak en doğrusu. Bizim yapacağımız şey de budur. Dimdik bir şekilde onbeşlilerin ruhuna yakışır bir şekilde siyaset yapacağız.
CHP'ye yönelik başka sabotajlar olduğunu düşünüyor musunuz?
Benim 9 yaşında oğlum var. Onu İETT otobüsüne yerleştir bu çarpışan araba de kaza yapsan da sıkıntı olmaz de bugün İETT otobüslerinin kaza yaptığı yerde bile kaza yapmaz. Ama bugün İETT şoförleri intihar edercesine birbirine çarpıyor, bir yere çarpıyor. Sürekli kaza yapıyorlar. Bunun adı sabotaj değilde nedir? Bizim siyasette ısrar etmemiz ve sabotajların önüne geçmemiz lazım dememizin sebebi bu. Eğer bu sabotajları engelleyemezsek devleti de yönetmekte zorlanırız.
Avukat kimliğiniz var. O yüzden soralım; Türkiye'de adalet var mı?
Adalet ve eşitlik arasında bir fark var. Şöyle düşünün üç kişiyiz. Size de bana da arkadaşımıza da bin lira veriyorlar. Oysa sen sürekli geziyorsun, sosyalsin, dışarıdasın. Çay, kahve içiyorsun vs. Ben ne yapıyorum kırsalda taş ile kaya ile uğraşıyorum. Şimdi sana verilen bin lira üç gün yeter sana ama bana verilen bin lirayı ben belki harcayamam bile. Yani bu bin lira adalet sağlar mı sağlamaz? Adalet denilen şey 86 milyon insanın devlet tarafından eşitlenerek hayata katılması anlamına gelir. Adalet sadece mahkemelerde sağlanmaz. Adalet hükümet politikalarıyla da sağlanır. İhale yasalarıyla sağlanır. Bugün adalet var mı derseniz; devletin en basit icra makamlardan en tepe makamlarına kadar adalet üreten bir siyaset yok. Adamların öyle bir derdi de yok. Adamlar zaten 'şirket gibi yöneteceğiz' diyor. Sen bu Kızılay'ın adaletli olmasını bekler misin? Devletin tepesinden tırnağına kadar adalet yok.
Peki CHP iktidarında bir anayasa değişikliğinden söz edebilir miyiz?
Devletin vatandaşla kurduğu ilişkiler ve devlet organlarının birbirleriyle kurduğu ilişkileri belirleyen bir şeydir anayasa. Bugün cumhurbaşkanlığı sistemi gibi ucube bir sistem getirdiler. Bunun ülkeye uygun olmadığı ortada. Bu anayasanın değiştilmesi gerektiği de ekmek kadar su kadar tuz kadar temel bir ihtiyaç haline geldi.
“CHP iktidar olursa Demirtaş serbest kalır, Osman Kavala serbest kalır' diyen bir kesim var. Gerçekten bu isimler serbest kalır mı?
Anayasa dediğimiz şey bir ülkenin sözleşmesidir. Bir de uluslar arası sözleşme ve kurallar vardır. Devlet Bahçeli'nin AYM kapatılmalı demesi
nasıl ucube bir durumsa veya AİHM bir karar verdiğinde buradaki mahkeme o kararı tanımıyorsa bu ucube bir şeydir. Bizim uluslar arası sözleşme hükümlerine uymamız gerekiyor. Bu sözleşmenin içindeyiz. İstersen çıkabilirsin. Nasıl bir kararname ile İstanbul Sözleşmesi'nden çıktın buradan da çıkabilrisin. Gücün kadınlara mı yetti? Avrupa'ya de ki ben çıkıyorum. Bunu diyemiyorsun el altından yargı mekanizmasına söyletiyorsun. Bu kabul edilecek bir şey değil. Bir kere yargı üzerindeki baskı ortadan kalkmalı.
CHP'nin böyle bir hükmü olmayacak yani?
Evet. CHP ben dahil üzerinizdeki hiçbir baskıyı kabul etmeyin diyecek. Üzerinizde anayasa var diyecek. Yargının bağımsız olması durumunda emin olun toplumsal barış çok hızlı sağlanacak. Selahattin Demirtaş için AİHM tutukluluk süresi uzadı bırak diyor sen bırakmam diyorsun. Rahip Brunson'un arkasında ABD vardı çıktı gitti. Demirtaş arkasında ABD olmadığı için mi çıkamıyor. Yani ABD gücünün yettiğine çöküyor. Arkasında ABD olmayanlar da cezaevinde kalacak. Böyle bir adalet mekanizması kimsenin vicdanına sığmaz. Ancak bugün devletin propoganda aygıtı öyle güçlü ki bunları görünür kılamyorsunuz. O yüzden bir kişinin tahliye olup olamayacağını, mahkum olup olamayacağını siyasetçiler belirlemeyecek. O yüzden şu dışarıya çıkar mı vs gibi konular siyasetin değil yargının konusu. CHP de yargıyı özgür bırakacak. Yargı üzerinde tahakküm kurmak isteyen tüm yapıları dağıtacak.
Halkın ne istediği önemli!
“CHP birçok düşüncenin yarıştığı bir parti. Böyle bir partiyi bile Türkiye'yi kucaklayan bir hale getiren Kılıçdaroğlu, katılımcı bir demokrasi ve parlamenter sistemde ülkeyi çok rahatça yönetir. Bugün 1 kişinin yönetimiyle güzel günlere gidilse şimdiki sistemle gidilebilirdi. Vatandaş derhal parlamenter sisteme geçin diyorsa buraya geçilmeli. Burada siyasetçinin değil halkın ne istediği önemli. Biz halkın düşüncelerine güveniyoruz.”
Parti neferi olarak çalışırız
“Düşünce ve tecrübelerimize ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Partimiz bize derse ki; 'sana görev veriyoruz' veya devleti yönetme aşamasında sabotajların önlenme aşamasında 'sana görev veriyoruz' derse başımız gözümüz üstüne. Derse ki 'senden daha iyi siyasetçileri bulduk' derse o daha da çok başımız gözümüz üstüne. Aday da olmasak partimizin neferi olarak çalışmaya devam ederiz. Biz partimizin ilkesini özümsemiş insanlarız ve bu anlamda çalışmalarımızı tabii ki yapacağız. Her bir koltuk bir siyasetçiye verilen megafondur. Belediye meclis üyesi yaparsınız 400 kişiye konuşur, belediye başkanı yaparsınız 40 bin kişiye konuşur, milletvekili adayı yaparsınız 400 bin kişiye konuşur, daha büyük kitlelere konuşur. Dolayısıyla çok sayıda insana ulaşmak önemli. Daha güçlü bir megafona sahip olmak önemli. Taktir genel merkezimizindir biz de karar ne olursa olsun elimizden gelenin fazlasını yapacağız.”
Millet nefes almak istiyor
“Doğadan koptuk, toplumdan koptuk. Bireyler bir başına. Aynen balinalara benziyor. Balinalar bir zamanlar karada yaşarlardı ancak büyük cüsselerini doyurmaları büyük problem. O yüzden denize girdiler. Okyanuslarda 3 bin metre derine dalarlar, mürekkep balıklarını avlarlar ama orada kalamazlar. Yukarı çıkıp nefes almaları gerekir. Nefes almazlarda ölürler. İnsanlar da benim gözümde böyledir. Şehrin derinliklerine kadar giren insan oğlunun nefes almaya ihtiyacı var. İşte nefes alabileceği yerler buralar. Biz bu anlayışa sahip çıkmalıyız.”