Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
16°
Ara
Damga Gündem Mantar gibi bina çıkıyor!

Mantar gibi bina çıkıyor!

İstanbul Ticaret Odası 29 Nolu Mimarlık ve Mühendislik Meslek Komitesi, “Deprem ve İstanbul’un yeniden planlanması” konulu sektör toplantısında bir araya geldi.

Okunma Süresi: 9 dk

SELVİ SARITAÇ - İstanbul Ticaret Odası 29 Nolu Mimarlık ve Mühendislik Meslek Komitesi, “Deprem ve İstanbul’un yeniden planlanması” konulu sektör toplantısında bir araya geldi. Komite Başkanı Mimar Süleyman Uluocak, yaşanan her deprem felaketinin ardından bir suçlu ilan edildiğini ancak suçun tek bir kişi veya kurumdan değil sistemden kaynaklandığını belirterek, “Daha ruhsat almadan mantar gibi yükselen binalara gözyumanın hiç mi suçu yok?” diye sordu

İstanbul Ticaret Odası 29 Nolu Mimarlık ve Mühendislik Meslek Komitesi, Komite Başkanı Mimar Süleyman Uluocak öncülüğünde “Deprem ve İstanbul’un yeniden planlanması” konulu sektör toplantısında bir araya geldi. Geleceğimiz adına böylesi önemli bir toplantıyı organize eden Uluocak’a teşekkür eden İTO Yönetim Kurulu Üyesi Münir Üstün, ülke tarihimizin de büyük can ve mal kayıpları ile dolu olduğunu hatırlatarak, Kuzey Anadolu fay hattında olan İstanbul'un büyük bir deprem tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ve depremine hazırlığın çok elzem olduğunu vurguladı.

Yüzde 70'i 99 öncesi

Toplantının açılış konuşmasını yapan İTO 29 Nolu Mimarlık ve Mühendislik Meslek Komitesi Başkanı Mimar Süleyman Uluocak, 1999 depreminin ardından devletin ders alarak özeleştiri yaptığını, bir suçlunun da kendisi olduğunu belirttiğini, ancak asıl suçun sistemden kaynaklandığını vurguladı. İstanbul’da 1 milyon 200 bin bina olduğunu, bunun da 6 bin 500 bağımsız bölüme tekabül ettiğini belirten Uluocak, bu yapıların yüzde 70'inin 99 depreminden önce yapıldığını, deprem sonrası gerek İBB gerekse Çevre ve Şehircilik Bakanlığının çeşitli tarama yöntemlerini hayata geçirdiğini, devletin de 99 depremi öncesi yapılan tüm yapıların sağlam olmadığını söyleyerek yeniden yapılanması yönünde çağrıda bulunduğunu belirtti.

Hepsini es geçtik

1999 depreminde Yalova Çınarcık’da inşa ettiği konutların yıkılması sonucu müteahhit Veli Göçer’in deniz kumu kullandığı için suçlu ilan edilerek tutuklandığını hatırlatan Mimar Süleyman Uluocak, “99 öncesi yapılan bütün binalarda deniz kumu kullanıldı. Kimse denizden kumu kendisi çıkarıp kullanmıyordu. Devlet denizden çıkarıyordu, satıyordu ve müteahhit firmalarda bunu kullanıyordu. Sonrasında nervürlü demir kullanılmadığı için demirlerin niteliksiz olduğu söylendi. Peki bu demirleri üreten üretici ile ilgili bir yaptırım oldu mu? Binayı yapan mimar, statik hesabını yapan mühendis, inşaatı yapan müteahhittir. Bizim sistemden kaynaklanan hatalarımız var. Suçluların içine hiçbir zaman mezun ettikleri öğrencileri denetlemeyen üniversiteleri koymadık. Hepsini es geçtik tek suçlu müteahhiti ilan ettik” dedi.

Parametreler değişiyor

Her deprem sonrası ülkemizdeki parametrelerin değiştiğini ve yıkılan binalardan dolayı en az suçlunun müteahhit olduğunu düşündüğünü belirten Uluocak, 99 depreminden sonra Türkiye'nin deprem haritasıyla birlikte imar durumunun da değiştiğini, ilçe belediyelerinin imar birimine her gittiklerinde karşılarına farklı insanların çıktığını söyleyerek, “Hayatında proje çizmemiş, statik proje çalışması yapmamış arkadaşlara bizim projelerimizi tasdik etme yetkisi veriliyor. Etkisi olmayan arkadaşlara bizim projelerimizi tasdik yetkisi veriyorlar” ifadelerini kullandı.

Kurumların hafızası olmalı

“Daha ruhsat almadan mantar gibi yükselen binalara gözyumanın hiç mi suçu yok?” diyen Uluocak, “Peki bunları denetlemeyenin hiç mi suçu yok? TSE kalitesi ile piyasaya sürülen, sonrasında niteliksiz olduğu gerekçesiyle kullanıldığı iddia edilen ürünü üretip satanın hiç mi suçu yok? Suç sadece inşaatı yapanın mı? Yakın tarihte İzmir depremini yaşayan bir vatandaş diyor ki ‘buralar öncesinde mandalina bahçesiydi imara açıldı, biz de aldık.’ Bu alan mandalina bahçesi ise demek ki yumuşak zemin. Her yere bina yapılır ama önce zemini iyileştirilmesi yapılır. Peki zemin iyileştirmesi yapılmış mı? İmara açan, belediye meclisinde onaylayarak, planlara işleyen imzacı tüm yöneticiler suçsuz da tek suçlu müteahhit firma mı? Müteahhit alanın ne olduğunu bilmez. Bunu bilen ve bildirmesi gereken o bölgenin insanı ve yöneticileridir. Kaldı ki tüm kurumların bir hafızası olmalıdır. Şu anda hiçbir belediye meslek odaları ile çalışmıyor. Mimar ve Mühendisler Odası, devre dışı bırakılıp sistemin dışına itildi. Birçok binaya risk raporu verildi ancak gerek anlaşmazlıklardan gerekse itirazlardan dolayı pek çoğu yıkılmadı. Yıkılsa dahi uzlaşamamadan dolayı yapılamadı. Peki burada riskli raporunu veren mi suçlu anlaşamayıp uzlaşamayan mı, yoksa binadan çıkmayan mı? Dolayısı ile sistemin kendisi baştan sona suçlu ve asıl düzeltilmesi gereken de sistemdir. Çoklu mülkiyet alanlarında tek bir vatandaşın başvurusu ile karot örneği alınabiliyor ancak 3’te 2 çoğunluk sağlanmadan bina yapılamıyor. O halde çoklu mülkiyetlerde karot aldırmak içinde 3’de 2 çoğunluk şartı aranmalı” açıklamasını yaptı.

Böyle yenilenme olmaz

Her yere otopark, yeşil alan, eğitim ve kamu alanı olmayan binalar yapıldığını belirten Uluocak, “İstanbul'u böyle yenileyemeyiz. ‘Ada Bazlı’ projeler yaparak, İstanbul’u küçültmemiz lazım. Çin'den sonra dünyada en çok sosyal konut üreten ülkeyiz. Ancak bina yapmakla güvenli konut sorununu çözemeyiz. İstanbul’a gelecek olursak Türkiye’nin 5’te 1 nüfusu burada. Biz Anadolu’yu İstanbul’a taşıdık büyütmeye de devam ediyoruz. Avrupa büyük markalı binalarını koruyup, şehrin etrafına gerekli alt yapı ve zemin etüdü çalışmaları yaptıktan sonra şehirleştiriyor, biz ise markalı binalarımızın da olduğu alanları imara açıyor, kültürel varlıklarımızı da yok ediyoruz. Zeytinburnu’ndaki 111 dönüm arazi üzerinde geçmişte tarihi tank fabrikası olan arazi buna örnektir. Zeytinburnunun sahilinden başlayarak Bakırköy sahiline kadar devam eden ve TOKİ iştiraki Emlak Konut GYO tarafından gerek satışa çıkarılan gerekse hasılat paylaşımı ile kamunun elinden alınan alanlarımız var. Bölge halkının denizle bağlantısını kesen bu yapılar olmamalıydı. Kanal İstanbul ve çevresine yapılması planlanan şehirleşme ile 25-30 sene sonra İstanbul'un suyu da bize yetmeyecek. Kentsel dönüşüm her boyutu ile yenilenmedir” dedi.

Sistemsel hatalar var

Devlet, vatandaş ve müteahhit firma arasında koordinatör olması gerektiğini dile getiren Süleyman Uluocak, “Hükümetin ve yerel yönetimlerin artık işin ciddiyetini kavraması gerekiyor. En önemlisi de acilen “Deprem ve Kentsel Dönüşüm Bakanlığı” kurulmalı. Vatandaş hangi tarihte müteahhit firma ile anlaşıyorsa, nasıl ki kooperatiflerden geçmişte KDV almıyorsa, sabit fiyatlarla başlanan dönüşümde de ortaya çıkacak olası maliyet artışlarından etkilenmemeli. Vatandaş evini yenilemeye hazır ve cebinden çıkacak parayı devlete ödemeli. Müteahhit de alması gereken parayı vatandaştan değil devletten almalı” uyarısını yaptı. Yaşanan depremlerin ardından, ilk günlerde TV'lerde alanında uzman mimar, mühendis ve deprem bilimcileri gördüklerini, devamında herkesin deprem uzmanı olduğunu, spordan magazine, siyasetten ekonomiye ve hatta depreme kadar aynı yüzlerin uzman gibi demeçler vererek ekranlardan konuştuğunu söyleyen Mimar Süleyman Uluocak, “Ülkemizde sistemsel hatalar var. Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak bilinen 6306 sayılı yasa kapsamında yıkılıp yapılan binaların 99 depreminin ardından yüzde 10’u geçmemiş ve bu sistem devam ederse 100 sene daha yapamayız” diyerek konuşmasını tamamladı.

RANT ODAKLI DÜZENLEME!

Komite Meclis Üyesi ve aynı zamanda Mimarlar Odası Trakya Bölge Temsilciliği Başkanı olan Mimar Mustafa Fazlıoğlu ise ülke nüfusunun yüzde 65'inin birinci ve ikinci derecede deprem bölgesinde olduğunu, İstanbul'a 120 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen Gölcük depreminde İstanbul’da 3 bine yakın binanın yıkıldığını, bine yakın insanın da hayatını kaybettiğini hatırlatarak, “Aradan geçen 24 yıla rağmen merkezi yönetimlerle birlikte yerel yönetimlerin uygulamaya koyduğu yasal mevzuat ve düzenlemelerle birlikte, kentleşme ve yapılaştırma politikalarının rant odaklı düzenleme olduğunu görüyoruz. Bu süreçte bütüncül planlama anlayışı terk edilmiş, kentlerdeki kamu alanları yapılaşmaya açılmış ve kentlerimiz depreme dirençsiz hale gelmiştir. Yaşanan son depremde de bunun sonuçlarını gördük” dedi. 540 bin hektar alana kurulu İstanbul’da 1 milyon 200 binanın yüzde 70’inin 99 depremi öncesi yapılan binalar olduğunu, bunun yüzde 50’sinin de kaçak olduğunu, yüzde 40’ının deprem ömrünü tamamladığını, yüzde 20’sinin deprem riski nedeniyle acilen yıkılması gerektiğini belirten Fazlıoğlu, “470 civarında olan deprem toplanma alanlarımız, askeri alanlarımız imara açılarak yandaşlara peşkeş çekildi. Mimarlar odası olarak hepsine dava açtık. Kazandıklarımız oldu, halen devam eden davalarımız da var. Kocaeli depreminde istanbul 10 milyondu şimdi iki üç katı. İmar barışı sisteme sokularak kaçak yapılar dokunulmaz hale geldi” açıklamasını yaptı.

DOĞRU KONUŞUYOR YANLIŞ YAPIYORUZ!

Her zaman doğru şeyler söylendiğini ancak yanlış şeyler yapıldığını söyleyerek konuşmasına başlayan 9 Nolu Mimarlık ve Mühendislik Meslek Komitesi Meclis Üyesi Metin Ağırman da toplumsal bir yıkım olduğunu ve bununla birlikte yapılmayanların üzerine gidilmeyen bir anlayışın ülkemize hakim olduğunu belirtti. İstanbulun tarihine ve kültürüne sahip çıkan, bu kente aidiyet hissi ile bağlı insan sayısının çok az olduğunu vurgulayan Ağırman, sivil toplum kuruluşlarında yöresel derneklerin çokluğuna dikkat çekerek, özellikle son zamanlarda ‘Yöresel Günler’ adı altında yapılan etkinlikleri eleştirdi. 'Neden İstanbullular Günü yok’ diye soran Ağırman, İstanbul’da sayısı çok fazla olan hemşehri derneklerinin yaşadıkları kente olan sorumluluklarını bir tarafa bırakıp, siyasi arenada hemşehrilerini belediye başkanı, milletvekili, bakan vs yapmak için uğraştığını ifade ederek, öncelikle İstanbulluluk aidiyetinin kazanılması gerektiğini, İstanbul’u da İstanbullunun yönetmesi gerektiğini söyledi. Olası bir İstanbul depreminde milyar dolarlarla ifade edilen bir ekonomik kaybın olacağını, öngörülen can kaybını dillendirmek dahi istemediğini belirten Metin Ağırman, herkesin öncelikle yaşadığı kente sahip çıkması gerektiğini, seçtiği yöneticilere de güvenli ve sağlıklı yaşam hakkı ve seçim öncesi verdikleri vaatlerin hesabını sorması gerektiğini söyleyerek, “Çocuklarımıza yaşanabilir bir İstanbul teslim etmemiz lazım” dedi.

İSTANBUL NÜFUSU ARTMAMALIDIR!

Toplantının devamında, depremin birçok meslek grubunu ilgilendiren bir konu olduğu belirtilerek, dünyayı da tehdit eden iklim krizini de göz önünde bulundurarak deprem sonrası temiz su ihtiyacı ile birlikte, atık suyun güvenli bir şekilde uzaklaştırılması ile ilgili konuşan Komite Meclis Üyesi Kimya Mühendisi Melek Yıldız, “İstanbul’un nüfusunun artmaması ve su kaynaklarına göre yapılanmasının da gerektiğini belirtti. Komite Meclis Üyesi Faruk Güntürk de katılımcılara ve kamuoyuna seslenerek, yaptıkları çalışmalara destek verilmesini, eylem ve söylemlerinin takip edilmesini, katılım sürecine dahil olması çağrısında bulundu. Bir çağrıda üniversitelerden yeni mezun olan mimar ve mühendislere yapan Güntürk, “Gelin bizimle çalışın” dedi. Komite Meclis İnşaat Yüksek Mühendisi Kemal Çetiner de her deprem sonrası olduğu gibi Kahramanmaraş depremi sonrası bina performans analizi isteklerinde patlama yaşandığını ancak 4 ay sonra bugün unutulduğunu söyledi. “Deprem doğal bir olaylardır ve afete dönüşüp dönüşmemesi bizim elimizdedir” ifadeleriyle, yaşadığımız kentleri yeniden planlamanın siyaset üstü bir olay olduğunun altını çizen Çetiner, bunun için bütçeye ihtiyaç olduğunu ve bu bütçenin de var olduğuna inandığını söyleyerek, Afet Bakanlığı kurulması gerektiğini, İstanbul için özel yasalar uygulanabileceğini, dönüşüm yaparkende şehircilik ilkelerine bağlı kalınması gerektiğini, güçlendirme ile yenilenebilecek alanların da belirlenmesi gerektiğine dikkat çekti.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *