Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
16°
Ara
Damga Gündem Köleleştirilmiş topluluklar

Köleleştirilmiş topluluklar

Sosyal medya ortamında rastlamışsınızdır; muhabir, vatandaşa mikrofonu uzatır ve basit ama içinde bir parça mantık gerektiren soruyu sorar. Genci, yaşlısı vatandaşların cevapları çok ama çok ilginçtir. 

Okunma Süresi: 5 dk

Sosyal medya ortamında rastlamışsınızdır; muhabir, vatandaşa mikrofonu uzatır ve basit ama içinde bir parça mantık gerektiren soruyu sorar. Genci, yaşlısı vatandaşların cevapları çok ama çok ilginçtir. 
***
Örneğin İlave TV’nin muhabiri sokakta vatandaşa “Devlet yer çekim kanununu kanun olmaktan çıkaracakmış, siz ne diyorsunuz?” diye soruyor.
Verilen cevaplar: “Devlet daha iyisini bilir.”, “Devlet faydalı olmasaydı yapmazdı. Faydalı olduğu için çıkarsın. Devletin her zaman arkasındayız.”, “Ben dün akşam seyrettim çıktı dediler. Devletten zarar gelmez. Devletimiz en iyisini bilir.”, “Devletimiz ne yaparsa doğrusunu yapar.” vb. 
***
Programı yayınlayan TV kanalı, bu sorudaki saçmalığa işaret eden cevaplar olsa da onları yayınlamaz. Çünkü burada programın amacı doğru cevaplardan çok yanlış cevapları öne çıkararak programı cazip hale getirecek bir toplum fotoğrafı çekmektir. 
***
1600’lü yıllarda yaşamış İngiliz fizikçi ve filozof Isaac Newton cisimlerin aşağı doğru düşmelerinin ve birbirini çekmelerinin yerçekiminin etkisiyle olduğunu öne sürmüş ve buna da yer çekimi kanunu denmiştir. Fakat bilimdeki gelişmeler Newton’ın bu ampirik teorisini aşmış ve maddenin evrendeki hareketine dair yeni teoriler ve kanıtlar ortaya koymuştur. Ancak konumuz bu değil.
***
Bu toplumun çok büyük bir kesimi konu devlet, hükümet olunca, bu yapılara ilişkin bırakın bir eleştiriyi, tersine bunları her koşulda destekleyen ve her şeyin en doğrusunu, en iyisini bilen yapılar olarak görüyorlar. Bu topraklardaki devletlerin ceberutluğunun toplumların genlerine işlediği ve bunun da geleneksel korku zihniyeti ürettiği gerçeğinin altını çizerek bu tür cevaplarda işin bu yönünün de etkin olduğunu belirtelim. Fakat bu tür cevapların birçoğunda bir çekinceden çok bir cehaletten de söz edilebilir ki, doğrudur. Ancak ben sorunun daha derinlerde olduğu kanısındayım.
Sorun köleliktedir!
Evet yanlış okumadınız, bu toplumun önemli bir kesimi köledir.
Köle filmlerini gözünüzün önüne getirerek bu iddiama itiraz edebilirsiniz. Toplumsal yaşama bakarak hani nerede alınıp satılan insanlar, nerede zorla ve karın tokluğuna çalıştırılan insanlar, hani nerede efendileri tarafından dövülen insanlar diyerek itiraz edebilirsiniz. 
***
Gelin bir de meseleye şöyle bakalım.
Kölenin kısa ve özlü tanımı şöyle yapabiliriz: Köle, iradesini ve bilincini efendisinin emrine veren varlığa denir! Köle itiraz etmez, eleştirmez ve efendisi ne derse onu yapar. Köle, biat etmiş kişiliksiz bir varlıktır. Köle bir efendiye gereksinim duyar. Daha doğrusu bir köle varsa, mutlaka onun bir efendisi de vardır.
***
Bu sosyolojik olguyu işlerken tutsaktan da söz etmek gerekir. Tutsak, zorla engellenmiş ve efendinin işlerini yapmaya zorlanmış, ama iradesini efendinin emrine vermemiş olandır. Tutsak bedenen teslim alınmış ama zihin olarak teslim alınamamış kimsedir. Yani tutsağın efendisi yoktur! Tutsak fırsatını bulduğu her koşulda kaçar ya da kaçmanın koşullarını yaratmaya çalışır. Tutsak, özgürlüğünü engelleyeni yenmek ister. Köle ise, varlığının efendiye bağlı olduğu yanılsaması nedeniyle özgür olmayı pek sorun etmez. 
İşte bütün mesele bu ayırım çizgisindedir. 

***
Bizim gibi toplumlarda vatandaşların ezici bir çoğunluğu devletin sayesinde var olduğunu düşünür. Halbuki devlet, toplumun sayesinde vardır. Varlığını devletin sayesinde gören birisi, sürekli kendinin devlete karşı görevleri olduğunu düşünür ama aslında devletin de vatandaşa karşı görevleri olduğunu düşünmez. Hal böyle olunca bu toplumlarda devlet her şey olur, ama bir tek hizmet ve adalet aracı olmaz!
Bu bir devlet fetişizmidir. İşte köleci zihniyet budur!

***
“Her şeyi devletimiz bilir, en doğrusunu devletimiz yapar, şeriatın (buradaki şeriattan kasıt, devlettir) kestiği parmak acımaz, şeriata karşı boynumuz kıldan incedir, devletten zarar gelmez, devletimize feda olsun” gibi söylemler, birer köle söylemidir. Çünkü burada bir irade sahibi olan değil, iradesini devlet denilen soyut yapıya teslim eden         vardır. 
Devlet ve vatandaş arasındaki bu tepe üstü ilişkinin toplum içindeki işleyişi de bir başka körleşme ve kölelik olarak tezahür eder: böylesi toplumlarda birey olmaz, ama çok sayıda cemaat, aşiret gibi yapılar 21. yy.’de bile varlığını devam ettirir.
***
Bu toplumun özgürlük ve demokrasi diye bir sorununun olmaması, vatandaş ve devlet arasındaki ilişkinin çarpıklığında yatmaktadır. İşte toplumdaki bu çarpık zihniyet, kamu kaynaklarının talanına en büyük imkânı sağlar. İlber Ortaylı bir zamanlar “dünyada devletini bu kadar seven ama onu da bu kadar soyan bir başka toplum yoktur” demişti. Ortaylı epeyden beri devletçi limanlara yelken açtığından olacak, kendisiyle çelişkiye düşmemek için artık bu güzel tespiti söylemiyor. 
***
Peki devlet kim?
Ordu, polis, MİT, mali ve idari bürokrasi, yargı vb. Bütün bu kurumların örgütlenmesinden ve yasalarından oluşan devleti yöneten yürütme gücü olarak da hükümet var. 
Devlet her şeyin doğrusun biliyor, her şeyin en iyisini yapıyordu da ömür boyunca niye sürünüp duruyoruz ki?
Niye bu toplumun çok az bir kesimi gelirin çok büyük bir kısmını alırken, toplumun çok büyük bir kesimi gelirin çok az bir kısmını alıyor? Niye bu topraklarda soygun, talan, rüşvet bitmiyor?
Köleler süründüklerini, ezildiklerini bilirler ama bunun nedenleri üzerinde düşünmezler çünkü varlıklarını efendilerine borçlu olduklarını sanırlar. Bunun içindir ki bir bakıma toplumların gelişmesi kölelerin eliyle değil, tutsakların eliyle olmuştur! 
Efendiler hep tutsaklardan korkarlar!
Efendiler köleleri hak ve adalet talep edicileri, efendiyi sorgulayıcıları baskılamak ve engellemek için kullanırlar.
Efendilerin ellerinde şimdilik bolca bu malzemeden var.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *