İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Kolluk kuvvetini saran şimdilik isimlendirilmemiş örgütler ve hukuk sistemini kuşatan Sevr misali bölüşmüş ideolojik gruplar derken; mahkemelere, yargıya, adalete artık kim güvenebiliyor ki?" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu, helikopter kazasında hayatını kaybeden İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki heyet için başsağlığı dileğinde bulundu. Yaşanan her olayın, bölgenin yegane sigortasının Türkiye Cumhuriyeti olduğunu gösterdiğini belirten Dervişoğlu, "Türkiye, kendi güvenliği ve bekası münasebetiyle, ilgi alanına giren coğrafya üzerindeki tüm gelişmelere özenle yaklaşmalı, sorunları toptancı bir tarih şuuruyla kavramalı, kendisine yakışan bir devlet aklıyla hareket etmelidir. Üzerimizde gözü olanların bu topraklarda güçlü bir Türkiye'ye tahammül gösteremeyeceklerini biliyoruz. Ancak, onlar ne yaparlarsa yapsınlar ve hangi melun planları devreye sokarlarsa soksunlar, Türk milleti tarihin kendisine yüklediği misyona sırtını dönmeyecek, şah olması icap eden coğrafyada piyon olmaya asla rıza göstermeyecektir. Aksi hayaller kuranlara tavsiyem, tarihimizin altın sayfalarını gözden geçirmeleridir" ifadelerini kullandı.
'İKTİDAR, YILAN MİSALİ KUYRUĞUYLA SAVAŞIYOR'
Yargıya ilişkin eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, Tanzimat Fermanı'ndan bugüne Türkiye'nin 150 yıllık medeniyet kavgasında geriye düşmesinin mevcut iktidara nasip olduğunu kaydederek, şöyle konuştu:
"Bugün hiçbir yargı kararı yok ki bir haksızlığı giderebilsin, birinin yüreğine su serpebilsin. Hiçbir mahkeme salonu yok ki gerçek suçlular, gerçek suçlarından cezalandırılsın. Hiçbir hukuk yok ki kanuna karşı gelene, kanunla karşı konulsun. Artık iş öyle bir yere vardı ki, bu kara düzenden kendileri bile şikayet ediyorlar. Evet, iktidardan bahsediyorum. Olanlara "Darbe" diyor, "Operasyon" diyor. İktidar, adeta kendini yemeye çalışan bir yılan misali kuyruğuyla savaşıyor. Kendi geçmişini unutan bir meczup gibi aynada gördüğü suretine, "Terörist" diyor. Albümde gördüğü fotoğrafına, "Darbeci" diyor, "FETÖ'cü" diyor. Vesayet vesvesesine sığınarak millete operasyon çekiyor. Unutmadık elbet. Her darbe, bir vesayet kattı hayatımıza. 2005 yılında vesayetten doğanlar, FETÖ vesayetini armağan ettiler Türkiye'ye. Çıkarları çatışınca 17-25 Aralık'tan sonra, FETÖ ile sözde mücadele edenlerin vesayeti başladı. 15 Temmuz'da hain darbe girişimi sonrası ise Olağanüstü Hal vesayetiyle tanıştık. Son olarak, 24 Haziran 2018'de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin yarattığı tek adam vesayeti çöktü tüm kasvetiyle üzerimize. Daha kötüsü ise her vesayet döneminin muktedirlerine göre karar veren Türk yargısının durumuydu. Oysaki milletimizin vesayetçilere karşı sığınabileceği tek liman, kararlarını yüce Türk milleti adına veren Türk yargısı olmalıydı. Tek adam sisteminde, Sinan Ateş'in kanıyla iddianame yerine, hatır senedi yazan da o senedi cirolayan da yine yargıydı. "Türk milleti adına" diye başlayan kararlar, çok uzun zamandır muktedirlerin takdirlerine, cemaat ve tarikatların dualarına hasredilir oldu. Kolluk kuvvetini saran şimdilik isimlendirilmemiş örgütler ve hukuk sistemini kuşatan Sevr misali bölüşmüş ideolojik gruplar derken; mahkemelere, yargıya, adalete artık kim güvenebiliyor ki? Kendisine yapılan haksızlığa karşı güvenle ve inançla, "Ankara'da hakimler var diyerek" kim kendini teskin edebiliyor? Hangimiz karakoldan aranınca, adliyeden tebligat gelince, gönül rahatlığıyla yaptığından ve yapmadığından emin olarak oralara gidebiliyor ki? Çok yakın zamandan bir örnek olarak, Ankara Organize Suçlar Müdürü savcılığa gidip, ifade vermek istiyor. Savcı, ifade vermeye gelene gözaltı kararı çıkartıyor, emniyete güvenmeyip jandarmaya aldırıyor. Jandarma alıp, İstihbarat Teşkilatı'na götürüyor. İl Emniyet Müdür Yardımcısı ve beraberindekiler tutuklanıyor hiçbir şey olmasa bile, belli ki bir şeyler oluyor."
'DOLMABAHÇE'DE PAZARLIK EDENLERİ UNUTMAYACAĞIZ'
6-8 Ekim'de meydana gelen olaylara ilişkin davanın kararlarını değerlendiren Dervişoğlu, "6-7-8 Ekim'de 2 polisimizin şehit olduğu, 35 vatandaşımız hayatını kaybettiği, 326'sı güvenlik güçlerimiz olmak üzere 761 kişinin yaralandığı, 197 okul, 269 kamu binasının tahrip edildiği, 1731 ev ve iş yerinin yağmalandığı, 1230 aracın zarar gördüğü olaylar 2014'te yaşandı ama iddianamesi 6 yıl sonra yazıldı. Davası ise 7 yıl sonra açıldı. Gecikmenin sebebi ayrıntıda gizlidir. Zira "Açılım Süreci'nin tarafları hatırlatılmasını sevmezler; ama ben unutturmayacağım. O ağalar Dolmabahçe'de 6-7-8 Ekim'den 4 ay sonra, 28 Şubat 2015'te buluşup; sonrasında da "Barış Bildirisi" okudular. Yani sanıklar ve iktidarın siyasi temsilcileri önce uzlaşmaya oturdular, sonra bozuştular. Mahkemenin gerekçeli kararını merakla bekliyoruz. Ülkemizi ateşe çevirmek isteyenlere verilen cezaları ayrıca değerlendireceğiz ama onlarla Dolmabahçe'de pazarlık edenleri de asla unutmayacağız. Bir yandan "Mafya operasyonları" derken, bir yandan 6-7-8 Ekim davası sonuçlandı. Bir yandan "Gezi davaları" derken, bir yandan 28 Şubat afları gerçekleşti. Yasamanın fonksiyonlarını, yürütmenin hafızasını, yargının geleneklerini, adaletin akıl ve ahlakını hunharca ve taammüden (tasarlayarak) yok eden bu sistem ve sahipleri, aynı haber bültenlerinde, aynı haber manşetlerinde poz verdiler. Birileri takke alırken, birilerinin külah verdiği bu simsar sahnesinde hikaye hep üstünlerin hukukunu anlatır. Yönetmense hep muktedirlerin koltuğundadır. Bu hikayede "Laiklik elden gidiyor" diye laiklik tarumar edilir. "Sorunları çözeceğiz" diye milletin birliği çözülebilir. "Yeter artık" diyenlerin sözü, "Yetmez ama evet" manşetiyle görülebilir. Ama hakkı istiklal olan bu millete, hiçbir zaman o hak reva görülmez. Başka bir sorumlu aramaya hiç gerek yok. Yeni bir şey lazımsa Türkiye'ye, eğer değişecek bir şey varsa o da bu hilkat garibesi sistemdir" diye konuştu.
'EMEKLİLER ZULÜM SOPASINDAN PAYINA DÜŞENİ FAZLASIYLA ALIYOR'
İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu, ekonomiye ilişkin gündemin geri planda bırakıldığını belirterek, "Önce yumuşama ve normalleşme, sonra içeriği belli olmayan yeni anayasa, daha sonra da etki ajanı tartışmaları ve ekonomik felaketleri konuşulmaz kılma tiyatroları. Adalet terazisini hurda demir fiyatıyla görenler, Türk milletine pul kadar bile değer biçmiyor. Nereden mi biliyoruz? Emeklilerin feryatlarını duymayıp Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarında 1 ay tatil teklif edenlerden. Toplumun her kesimi gibi emekliler, iktidarın zulüm sopasından payına düşeni fazlasıyla alıyor. Herkesi emekli ederken, ekmeğe muhtaç etmekten hicap duymuyorlar ama kendileri ne emekliliği ne de emeklinin yaşadıklarını elbette düşünmüyorlar. Ülkemizde şu anda yaklaşık 16 milyon emekli vatandaşımız vardır. Çaresizliğinizden milyonlarca emeklinin en düşük emekli maaşını ancak 10 bin lira yapabildiniz. Bakan Işıkhan ise düşünmüş, taşınmış, bu konuya bir çare bulmuş; "Emekli Kart." Ama bir şey daha varmış; "KYK yurtlarından uygun zamanlarda, yaz aylarında 1 ay ücretsiz yararlanma hakkı." Evet, aynen böyle söyledi Sayın Bakan" açıklamasında bulundu.