İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuşuyor.
Akşener'in konuşmalarından satır başları şu şekilde:
Dün; Tarih bilenlerin, kadir-kıymet bilenlerin, 82 yıllık hasretinin yıldönümüydü.
Büyük Türk Milleti, cennet vatanımızda, alnımızın değdiği toprağın her köşesini, milletine seccade yapan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve istiklal kahramanlarını, çok sevdi.
Kalpleri olup hissetmeyenler, Gözleri olup görmeyenler, kulakları olup işitmeyenler, anlamasa da, Türk Milleti, büyük kahramanına, sevgisinden, vefasından asla vazgeçmedi.
İşte o yüzden; O’nun aziz hatırası, her 10 Kasım’da, vatanın her köşesinden, saat 9’u 5 geçe yeniden doğuyor.
Gururla izliyoruz, minnetle anıyoruz. Mavi Gözlü Bozkurtumuzun ve silah arkadaşlarının ruhları şad, mekanları Cennet olsun.
"KARABAĞ AZERBAYCAN'DIR"
Dünyanın diken üstünde olduğu bugünlerde, Türk’ün, makus talihini adım adım yendiği, bir büyük destanı yakından takip ediyoruz.
Azerbaycan Türk Ordusu, işgal altındaki vatan topraklarında, ay-yıldızı dalgalandırmaya devam ediyor.
Şuşa’dan gelen müjdenin, hemen ardından imzalanan anlaşma, mukaddes bir hakkın teslimidir.
28 yıldır, bıkmadan usanmadan haykırdığımız gibi:
Karabağ Azerbaycan’dır!
“Sinesi Vatan diyenin, özü yara bağlamış, Hocalı, Laçin, Şuşa, yadlar kara bağlamış,
Kür çayında gözyaşı var, Aras kara bağlamış,
Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya’ya ar olsun,
Çalkalansın Karadeniz, Tanrı Türk’e yar olsun!”
Kafkaslardan esip gelen yeller, bizim yelimiz,
Kırgız-Kazak-Özbek-Azer, diller bizim dilimiz,
Musul-Kerkük, Can Karabağ, eller bizim elimiz,
Haykır Sefaiyem haykır, Turan Eller var olsun,
Çalkalansın Karadeniz, Tanrı Türk’e yar olsun!”
Sırada Hankendi var. Sırada, 28 yıllık yürek yaramız, Hocalı var. Allah bize, o günleri de göstersin inşallah. Gandi’nin çok sevdiğim bir sözü var. Kendisini tutuklayan İngiliz komutana, İstiklal Harbimizi örnek verip, diyor ki; “Zulümle, öldürmekle iş bitmiyor. İşte Türkler, cenazeleri için hazırlanan tabutları, sahiplerinin başlarına geçirdiler."
Bu gerçek, bugün de Azerbaycan’da hayat buluyor. Allah kardeşlerimizi muzaffer eylesin. Ve tüm dünya bilsin ki; Yumruğumuzu sıktık, nefesimizi tuttuk, yüreklerimiz, kardeşimizle birlikte atıyor! Bir kez daha hep birlikte haykırıyoruz:
Karabağ Azerbaycan’dır!
Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta, Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkanlık seçimi vardı. Bu noktadan sonra, bölgesel ve global etkilerinin yanında, bizim için önemli olan, ABD’nin Türkiye ile ilişkileri, ve Türkiye’nin milli çıkarlarıyla ilgili nasıl bir duruş sergileyeceğidir. Amerika elbette dünya üzerindeki hakim güçlerden biri.
Ancak, bizim için önemli olan, Amerikan başkanının Türk siyasetine nasıl baktığı değil, Türkiye’nin milli çıkarlarının, nasıl korunup kollanacağıdır. Bu açıdan baktığımızda, Trump dönemi, hiç de iyi bir dönem değildi. Biden farklı mı olacak, onu zaman gösterecek. Artık yeni bir döneme girdik.
Trump döneminde “Ahbap-çavuş” boyutuna indirgenen ilişkilerin, yeniden devletlerarası bir kimlik kazanmasını umuyoruz. Diplomasi, kişisel ahbaplıklar üzerinden değil, liyakatli kadrolar üzerinden ve akıllıca yürütülmelidir. Türkiye’nin ciddi ve güçlü bir diplomasi geleneği var. Bu gücün ve ciddiyetin, yeniden devreye alınmasını bekliyoruz.
Devlet yönetmek ciddi bir iştir. Devlete baş olanlar, işlerini de, makamlarını da ciddiye almalıdır. Bu bir mecburiyettir. Ancak Türkiye, maalesef uzun yıllardır, bu ciddiyetten yoksun yönetiliyor. Son örneklerinden birini, İzmir depreminin ardından yaşadık. Binaları denetlemekle, vatandaşının can ve mal güvenliğinin, takipçisi olmakla sorumlu olan iktidarın, yeni sorumsuzluklarına şahit olduk.
İzmir’de, hükümete bağlı kurumlarla, yerel yönetimlere bağlı kurumların, uyumlu çalışmasından rahatsız olmuş olacaklar ki, yine gereksiz tartışmaların, gereksiz kavgaların peşine düştüler.
Vatandaşlarımızın canı yanmış, sevdiklerini kaybetmişler, devletimizin kendilerine el uzatmasını bekliyorlar. Bir de bakıyoruz, abuk sabuk, devlet ciddiyetine yakışmayan açıklamalar geliyor… Küçük ortak çıktı, “Keşke o evlerde oturmasalardı.” dedi. Büyük ortak çıktı, “Vatandaşlarımız da, keşke üzerine biraz daha koyup binalarını güçlendirselerdi.” dedi. Neredeyse kaybettiğimiz canlarımızı suçlayacaklardı ki, çok şükür ona yüzleri tutmadı… Buradan iktidara sesleniyorum;
O binaları denetlemek sizin göreviniz. Varsa, eksikleri gidermek için, vatandaşa omuz vermek, sizin göreviniz. Bunları yapmadığınız gibi, kalkıp bir de vatandaşı suçlar gibi, laflar ediyorsunuz. Ayıptır.
Sayın Erdoğan’ın önerisi evlere şenlik:
Neymiş;
Vatandaş, sağlam olmayan binadaki evinin üzerine, biraz daha para koyacakmış, binasını sağlam hale getirecekmiş. İşte size, vatandaşının gerçeğinden, tamamen kopmuş bir yönetim anlayışının dışa vurumu…
Sayın Erdoğan; Vatandaşa akıl verme, destek ver. Devlet, “Üzerine biraz daha koyup yenisini yapsalardı.” demez. Devlet, “Ben vatandaşımın yanındayım, gelin birlikte yapalım der.” Devlet, kendi işini, zor durumdaki vatandaşına yıkmaz. Devlet, vatandaşının sırtındaki yükü alır.