Kimse kusura bakmasın, birçok eski yol arkadaşını hayal kırıklığına uğrattığımın farkındayım, ama maalesef gerçek budur!.. Sınırlı da olsa varolan demokratik ortamı daha da geliştirmek için çaba sarfetmek varken, “Beyaztürk” cephenin ideolojik etki alanı içinde “Filipin tipi demokrasi”, veya “cici demokrasi” diye dalga geçerek ayağımızı bastığımız demokratik zemini tahrip etmeye çalıştık.
Ne için yapıldı peki bunlar?.. Biz istediğimiz kadar, “hayır bizim hedefimiz sadece Demirel’i düşürmek değildi, biz sosyalizmi kurmak için yola çıkmıştık” deyip duralım! Yaşanılan hayatın gerçekliği içinde, “düşmanımın düşmanı dostumdur” diyerekten o dönemde Parlamento ve demokrasi düşmanlarıyla objektif olarak ittifak içinde olduk mu olmadık mı, bana ondan haber verin!? Sübjektif olarak kafamızda başka şeyler varmış, niyetimiz iyiymiş, tamam... Vietnam savaşının da etkisiyle “kahrolsun Amerika” diye bağırıp çağırıyorduk, tamam... Ama bunların bizim sübjektif idealist-pozitivist dünyamızın sloganları olmanın ötesinde sınıf mücadelesi ortamında iç dinamikler açısından Devlet sınıfının çarkına su taşımaktan ve bu arada da kendi kendini tatmin aracı olmaktan başka bir anlamı var mıydı!?..
İsterseniz hemen dünden bugüne atlayalım ve bakalım bugün neler oluyor!?.. Alın şimdi bir PKK’yı -ve de bütün o “Beyaztürk”, “Beyazkürt” solcularını- ne oldu, nereye gitti o, senelerce “kahrolsun Amerika” diye bağırıp çağırmalar!? Ha, şimdi artık o da “Erdoğan’a karşı” diyerek, “düşmanımın düşmanı dostumdur” hesabı Amerika emperyalist olmaktan çıktı ve “müttefik” oldu öyle mi!? Ve de siz, “düşmanınızın düşmanı” bu Amerikan emperyalizmini arkanıza alarak sosyalizmi -pardon, “komünal düzeni”- kuracaksınız!?.. Helâl olsun!..
İşin ilginç yanı, aynı mantığa öbürlerinin de -“Siyahların” da- sahip olmalarıdır! Trump daha gelmeden, “Obama kötü Trump iyi” diye bas bas bağırıyorlardı; Trump gelecek bütün sorunlar bitecekti!.. Ne oldu peki sonra!? Bu nedir şimdi Allah aşkına, nasıl bir siyaset yapma tarzıdır bu?..
Ne kadar ilginç değil mi, 1973 Mart’ında general Gürler’in Cumhurbaşkanlığı’na karşı çıkarak Parlamento’yu savunduğu için ben Demirel’i desteklediğim zaman bütün o eski “solcu” yol arkadaşları bana karşı çıkıyorlar, beni adeta aforoz ediyorlardı! Ama daha sonra Demirel Devletleştirilince birden bire onların hedefinden çıkıverdi(!), nedense artık ondan sonra hiç “Morisson Süleyman” sloganını duymadık da!!..
Bunlar unutulur mu sanıyorsunuz? Demirel daha sonra saf değiştirdi ve Devletçi cepheye katıldı diye bütün bir tarih yeniden mi yazılacak?.. Benzer bir durum bugüne damgasını vuranlar için de geçerli değil mi!?