Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi (TASC) tarafından düzenlenen etkinlikte, Türk ve Amerikalı Müslüman toplumuna hitap etti.
Konuşmasına, "Türk-Amerikan toplumunun kıymetli mensupları, değerli Amerikalı Müslüman kardeşlerim, hanımefendiler, beyefendiler, sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle, hasretle selamlıyorum. Esselamu aleyküm ve rahmetullahi veberekatüh." diyerek başlayan Erdoğan, toplantıyı düzenleyen Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi'ne teşekkür etti.
ABD'de yıllardır yaşayan vatandaşların kurdukları sivil toplum örgütleri ve bireysel gayretleriyle Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesine büyük katkı sunduğunu belirten Başkan Erdoğan, şöyle devam etti:
"İmkanlarımızın kısıtlı olduğu dönemde buradaki insanlarımız her türlü çabayı göstererek Türkiye'nin ve Türkiye'nin savunduğu ilkelerin Amerikan kamuoyu tarafından duyulmasını sağladılar. Özellikle 1915 olaylarına dair Ermeni yalanlarının yayılmasını engellemek için gerçekten takdire şayan çabalar harcadılar. Ben, sizlerin aracılığıyla Türkiye'nin gönüllü elçileri olan tüm vatandaşlarıma buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Aynı şekilde Türk vatandaşı olmasa da ülkemize ve milletimize muhabbet duyduğu için Türkiye'nin hakkını, hukukunu savunan dostlarımıza, kardeşlerimize en kalbi şükranlarımı sunuyorum. İnşallah önümüzdeki dönemde de omuz omuza vererek birlikte benzer çalışmalara imza atacağımıza inanıyorum."
Türkiye'nin çoğu Avrupa ülkelerinde olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılmış 6 milyonu aşkın vatandaşı bulunduğunu belirten Erdoğan, bu vatandaşların siyasetten sanata, bilimden ticarete, spordan kültüre kadar hayatın her alanında ciddi varlık gösterdiklerini söyledi.
Türk vatandaşlarının açtıkları iş yerleriyle artık ikinci yurtları olarak benimsedikleri ülkelerin ekonomilerine katkı sağladığını dile getiren Erdoğan, bunların siyasetteki başarılarıyla hem bulundukları topluma hizmet ettiğini hem de Türkiye'nin layıkıyla tanıtılmasına katkı verdiğini ifade etti.
"GÖNÜL SINIRLARIMIZ, FİZİKİ SINIRLARIN ÇOK ÖTESİNDE"
"Profesör Doktor Aziz Sancar hocamız gibi bilim dünyasında açtıkları çığırla insanlığın tekamülüne vesile olan vatandaşlarımız var. Yaptıkları araştırmalarla geniş bir çevrede kabul gören, takdir toplayan hocalarımız, akademisyenlerimiz var. Adı adeta Türkiye ile özdeşlemiş müteşebbislerimiz, firmalarımız, birbirinden başarılı gençlerimiz var." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz, hangi görüşe sahip olursa olsun, ihanet çukuruna düşmediği sürece, tüm vatandaşlarımızın başarılarından gurur duyuyoruz. Onları Türk milletinin medarıiftiharları olarak görüyoruz. İşte bu anlayışla dünyanın neresinde olursa olsun, diasporamıza sahip çıkıyor, tüm imkanlarımızla destekliyoruz. Burada önemine binaen sizlerin dikkatini şu noktaya çekmek istiyorum. Siz yaşadığınız ülkelerde ne kadar güçlü konumda olursanız Türkiye de o derece güçlü olur. Türkiye ne kadar güçlü olursa kardeşlerine, dostlarına, mazlumlara ve mağdurlara o derece iyi sahip çıkar. Sizin zayıflığınız da aynı şekilde ülkemizin hanesine yazılacaktır. Benzer durumlar, dünyanın farklı köşelerinden gelip de Amerika'yı yurt edinen diğer Müslüman kardeşlerimiz için de geçerlidir. Esasen biz onları kendi vatandaşlarımızdan ayrı görmüyoruz. Türkiye'yi anlatırken 81 milyon vatandaşı ve 6,5 milyon diasporası yanında, Afrika'dan Asya'ya ve Amerika'ya kadar dünyanın dört bir yanında yüz milyonlarca kardeşe sahip bir ülke olduğumuzu söylüyoruz."
Türkiye'nin bir fiziki coğrafyası, bir de gönül coğrafyasının olduğuna işaret eden Erdoğan, "Ülkemizin gönül sınırları, fiziki sınırlarının çok ötesindedir. İşte bunun için coğrafi bağımız bulunmasa da Arakanlı kardeşlerimizin yaralarına merhem olmak için yollara düşüyoruz. İşte Dışişleri Bakanımız, eşim hep birlikte Arakan'a gidebiliyorlar. İşte bunun için coğrafi mesafeye aldırmadan, kimse gitmezken biz, Somalili kardeşlerimizin dertleriyle yakından ilgileniyoruz." dedi.
Şu anda Somali'de Türk Büyükelçiliği gibi bir büyükelçiliği olmadığını belirten Erdoğan, "Hatta 'Benim' diyen ülkelerin Somali'de büyükelçilikleri yok. Konteynırlarda büyükelçilik açmışlar, onunla Somali'yi idare ediyorlar. Bizim dünyada en büyük büyükelçiliğimiz Somali'de. Hastanelerimizi kurduk, okullarımızı açtık Somali'de. Şu anda Türkiye'de eğitim-öğretim noktasında hamdolsun Somali'den yüzlerce, binlerce öğrencimiz var. İşte bunun için Türk Cumhuriyetlerindeki akrabalarımızla bağlarımızı güçlendirmenin mücadelesini veriyoruz. Dünyanın neresinde bir mazlum ve mağdur varsa sıkıntısını sahipleniyor, sessiz yığınların sesi olmaya çalışıyoruz." diye konuştu.
"HİÇBİR KARDEŞİMİZİ KATİLLERE TESLİM ETMEDİK"
Amerikalı Müslümanların da sınırları aşan, mesafe ve engel tanımayan gönül coğrafyasının içinde olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bu anlayışla gerek Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi gibi sivil toplum örgütleri vasıtasıyla gerekse bireysel olarak sizlerle temaslarımızı gün geçtikçe daha da yoğunlaştırıyoruz. Bizim Rabia'mızı biliyorsunuz, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet var. Geçen yıl Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi'nin ev sahipliğinde çok verimli bir toplantı gerçekleştirmiştik. New York'ta Amerika'nın farklı eyaletlerinden, birbirinden farklı kökenlerden kardeşlerimizle ruberu muhabbet etmiştik. Bu yıl da yine aynı vesileyle sizlerle beraber olmaktan büyük bahtiyarlık duyuyorum. Şu anda genel başkan yardımcılarım benimle beraber, Dışişleri Bakanım, Maliye ve Hazine Bakanım, Savunma Bakanım, Sanayi ve Teknoloji Bakanım, Sağlık Bakanım, Ticaret Bakanım, milletvekili arkadaşlarım burada. Bütün bunlarla beraber cumhurbaşkanı başdanışmanlarım benimle beraber, onlar da burada. Bu ziyaretle birlikte bu toplantılar... Çünkü şurada 3 gün içerisinde birçok ülkenin liderleriyle görüşmelerimiz olacak. Bu ikili görüşmelerimizin yanında bazı toplantılar olacak. Eşimin katılacağı toplantılar olacak ve bu toplantılarla beraber bu süreci en güzel şekilde değerlendirmenin gayreti içerisinde olacağız. Buradan da Almanya'ya geçip, Almanya'da da 3 günlük çok çok önemli resmi davetle programlarımız olacak."
Amerikan Müslümanlarının Türkiye'ye yönelik muhabbet ve merakının giderek arttığına şahit olduklarını, Türkiye'nin bilhassa İslam dünyasıyla ilgili hususlarda gösterdiği kararlı duruşunun, bu ilginin en önemli sebebi olduğunu belirten Erdoğan, "Hamdolsun ülkemiz Suriye krizi ve Filistin meselesi başta olmak üzere, ümmetin yüreğini dağlayan her konuda gerçekten samimi bir gayret içindedir." dedi.
Erdoğan, ekonomik durumu çok daha ileri olan ülkelerin sığınmacıları kabul etmemek için birbirini yediği bir dönemde, Türkiye'nin 3,5 milyonu aşkın Suriyeli mazluma sahip çıktığını hatırlatarak, "Kapımıza sığınan hiçbir kardeşimizi eli kanlı katillere teslim etmedik, bırakmadık. 194 ülkenin içinde olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 5 ülkenin dudakları arasına bir dünya mahkum edilemez. Daimi üye, geçici üye bu ayrımın olmaması lazım. Eğer olacaksa 20 üyenin 20'si de daimi üye ve dönüşümlü olacak. Dünyadaki her kıtadan, her inanç grubundan ülkeler bu daimi üyelerin içinde yerini alacak. Bu olduğu zaman adalet olur." ifadelerini kullandı.
Artık yeni bir dünyanın inşa edildiğini bildiren Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Birleşmiş Milletler eğer adaleti tesis edecekse, işte bunu ancak bu şekilde tesis edebiliriz. Aksi takdirde adaleti tesis mümkün değil. Şu anda Birleşmiş Milletler bunu başarabiliyor mu? Hayır. Bu kadar olaylar oluyor, Suriye sorunu 8 senedir devam ediyor çözebildi mi? Hayır. İsrail, her türlü zulmü yapıyor, verilen kararlar var, bu kararlara rağmen İsrail verilen kararlara uyuyor mu? Ne anlamı oldu bunun? İşte onun için adalet. Suriye halkını hak ve özgürlük mücadelelerinde yalnız bıraktılar ama biz yalnız bırakmadık."
"DİPLOMATİK ALANDA YOĞUN ÇABALAR YÜRÜTTÜK"
Türkiye'nin sınırlarının hemen yanında, bir dönem PYD-YPG'li teröristler ile DEAŞ'lı canilerin işgali altında bulunan 4 bin kilometrekarelik alanda huzurun sağlandığını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şehitler vererek gerçekleştirdiğimiz operasyonlar sayesinde 260 binin üzerinde Suriyeli kardeşimizin vatanlarına dönmesini sağladık. Son İdlib krizinde olduğu gibi, tek bir sivilin dahi burnunun kanamaması için diplomatik alanda yoğun çabalar yürüttük. Bu gayretlerimizin meyvesini almaya da başladık. Bir dönem teröristlerin ellerini kollarını sallayarak dolaştığı bölgelerde, bugün Suriyeli çocuklar hiçbir korku duymadan okullarına gidiyor. Afrin'de, El-Bab'da, Cerablus'ta gidiyor. İnşallah önümüzdeki dönemde Fırat'ın doğusunu da kapsayacak şekilde, Suriye'nin içindeki güvenli bölgeleri artırmaya devam edeceğiz. Ülkemize yönelik terör tehdidi son bulana, Suriye'nin geleceğine kasteden çetelerin kökü kazınana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Aynı şekilde ilk kıblemiz Kudüs'ü, işgalcilerin ve Filistinlilere devlet terörü uygulayanların ihtiraslarına terk etmeyeceğiz. İsrail ve Amerikan yönetimlerinin Kudüs'ün izzetini ve onurunu ayaklar altına alan tacizlerine karşı mücadelemizi diplomaside en üst düzeyde vereceğiz."
Başkan Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatının Olağanüstü İstanbul Zirveleri'nde aldığı kararların uygulanması için her türlü çabayı gösterdiklerini, BM Genel Kurulu'nda alınan kararların dünyanın ilgisiyle olumlu bir şekilde geçtiğini söyledi.
"MÜSLÜMANLARDAKİ VAHDET EKSİKLİĞİ"
Başkan Erdoğan, "Son yıllarda yaşadığımız hadiselerin hepimiz için ibret kaynağı, uyanış vesilesi olması gerektiğine inanıyorum. Müslümanların dünya gündemini işgal eden meselelerde etkilerinin sınırlı olmasının temel sebebi... Az önce Kur'an-ı Kerim'den ayetler okundu, mealleri verildi. Ne yazık ki Kur'an-ı Kerim'in bu emrine Müslümanlar uymuyor. Uymadığı için bu parçalanmışlık bizi mahvediyor. Rabb'imiz, 'Hepiniz toptan Allah'ın ipine sarılınız, Allah'ın Kur'an'ına sarılınız, dağılmayınız, tefrikaya düşmeyiniz' buyuruyor. Devamında, 'Düşerseniz gücünüz gider, zayıf düşersiniz.'" dedi.
Böyle olduğu için İslam aleminin zayıf düştüğünü vurgulayan Erdoğan, bir, beraber, iri, diri olunması, kardeşliğin gereğinin yerine getirilmesi durumunda bir başka olacağını anlattı. Başkan Erdoğan, "Resul-i Kibriya Efendimizin ve Kur'an'ın tarifiyle 'bir bedenin uzuvları', 'bir duvarın tuğlaları gibi' olması gereken Müslümanlar, maalesef bugün vahdete hasret yaşıyor." dedi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bırakın küresel meseleleri, kendi dinlerini, kendi geleceklerini ilgilendiren konularda bile yeknesak bir duruş sergileyemiyor. Açık söylüyorum, Filistin meselesinin onca yıldır çözüme kavuşturulamamasının sebebi, İsrail'in hukuk tanımazlığından daha çok Müslümanlardaki vahdet yani birlik eksikliğidir. İşte sene 1948 Filistin neydi, şu anda geldiğimiz sene 2018 Filistin ne? Başladığımız yerdeyiz. 1948'de devasa topraklar ama şu anda maalesef bir avuç Filistin toprağı. Gözü dönmüş bazı Budistlerin Arakan'da kardeşlerimizi kameralar önünde vahşice katletme cesareti gösterebilmeleri de yine İslam dünyasının parçalanmışlığından kaynaklanıyor. Suriye'deki zulmün 7 yıldır bitirilememesinin nedeni de İslam dünyasına öncülük edecek devletlerin basiretsizliğidir. Tüm bu sorunların çıkmaza girmesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi küresel barış ve istikrarın garantörü kuruluşların acziyetini elbette kabul ediyoruz. Bu kuruluşların, yapıları gereği, çoğu zaman küresel barıştan ziyade, belli güçlerin çıkarlarının korunmasına hizmet ettiklerini biliyoruz. Ancak, şunu kabul etmemiz gerekir ki sorunlarımızın çözümünü başkalarına bırakarak, asıl hatayı biz yapıyoruz."
"Müslümanlar olarak bizim mesuliyet üstlenmediğimiz meselelerde, diğer devletlerin yapıcı katkı sağlamalarını bekleyemeyiz. Hele medet umduklarımız bölgemizle ilgili hesapları olan ülkeler ise bu durumda sorumluluk tamamen bizim omuzlarımızdadır." diyen Erdoğan, yanlışı başkasında aramanın sadece zaman kaybettireceğine işaret etti.
"HATALARIMIZLA YÜZLEŞME CESARETİNİ GÖSTEREBİLMELİYİZ"
Bu açıdan dertlerin devasının başka yerlerde değil, içeride aranması gerektiğine vurgu yapan Erdoğan, "Başkalarını suçlamak yerine, önce kendi hatalarımızla yüzleşme erdem ve cesaretini gösterebilmeliyiz. Ancak bu şekilde hatalarımızdan ders çıkararak tarihin tekerrür etmesine mani oluruz." dedi.
Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de birliği emrettiğini, buna uyulması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Eğer bizler, 'Ancak müminler kardeştir' emrine uyarsak o zaman netice alırız. Bunun için de bu kardeşliğimizi devam ettirmemiz gerekiyor. Renkler, ırklar, kavimler ne olursa olsun, sadece birliğimiz çok önemli." dedi. Erdoğan, şunları kaydetti:
"Vahdet, önce bizden, şahsımızdan başlıyor. Diğerlerinden evvel bizim kendi aramızda birlik, beraberlik ve vahdeti temin etmemiz gerekiyor. Bunun yolu da birbirimizi Allah için sevmekten, birbirimize Allah için tahammül etmekten geçiyor. Kardeşlerimize kibirle değil tevazuuyla davranmayı, hataları karşısında anlayış göstermeyi, gerektiğinde affetmeyi öğrenmemiz şarttır. 'İman etmiş olamazsınız, birbirinizi sevmedikçe.' Bunu başarmamız lazım. Bu aynı zamanda cennetin yoludur. Birbirimizi ancak eksiklerimizle birlikte seversek bu cendereden çıkabiliriz. Mezhebi ve etnik farklılıklarımızı, çatışma veya üstünlük vesilesi değil, ümmetin renkliliğinin, zenginliğinin birer timsali olarak göreceğiz. Diğer din mensuplarını dışlamadan, insanlığın ortak paydalarında buluşmanın yollarını arayacağız. En iyi tebliğ metodu, Kur'an ve sünnet elbisesini giyinmektir. Vahiy inmeden önce 'Muhammed-ül Emin' diye anılan bir Peygamberin ümmeti olarak yaşantımızla, davranışlarımızla, nezaket ve dürüstlüğümüzle diğer insanlara örnek olacağız. Bilhassa siyasi alanda güçlü olmanın yollarını arayacağız."
Siyaset mekanizmasının talep, beklenti ve kaygıları karar alıcılara iletmenin en hızlı yolu olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Bu alanı boş bırakan hiçbir grup, sayısı ne kadar çok olursa olsun hedeflerine ulaşamaz. Bu açıdan Amerikalı Müslümanların son dönemde siyasete ve önümüzdeki seçimlere yönelik artan ilgisini memnuniyetle karşılıyorum. Seçimler sonucunda pek çok kardeşimizi temsil ve karar makamında da inşallah göreceğimize inanıyorum. Türkiye olarak bu konuda tecrübe paylaşımına hazır olduğumuzu da ifade etmek istiyorum." diye konuştu.