Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
16°
Ara
Damga Gündem Gözden kaçmaması gereken iki önemli haber

Gözden kaçmaması gereken iki önemli haber

1- Yıldıray Oğur'un bugünkü makalesini dikkatle okuyun: Oslo’daki Barış görüşmelerinden bahsediyor ve ilerde 'neden tekrar olmasın' diye soruyor!.. Mutlaka okuyun… 

Okunma Süresi: 5 dk

1- Yıldıray Oğur'un bugünkü makalesini dikkatle okuyun: Oslo’daki Barış görüşmelerinden bahsediyor ve ilerde 'neden tekrar olmasın' diye soruyor!.. Mutlaka okuyun… 
2- Bugünkü gazetelerde yer alan Nato Genel Sekreter'inin Türkiye değerlendirmesini okuyun... Jens Stoltenberg diyor ki, “Türkiye’nin NATO için kilit önemde bir ülke olduğunu anlamak için haritaya bakmak yeterlidir!
ŞİMDİ SORU ŞU: PKK-PYD’nin politikaları... Amerika'nın şu ana kadarki Suriye-Ortadoğu politikası ve bu örgütlerle  ilişkisi  açık!  Her şey herkesin gözünün önünde cereyan ediyor. Şöyle ifade edelim:  İş belirli bir noktaya geldiği zaman -ki, süratle o noktaya doğru gelişiyor- Amerika  (hangi gerekçeyle olursa olsun, ister İsrail’i korumak  için  İran’a karşı bir tampon güç oluşturmak amacıyla olsun, ister Arapları -ve hatta Türkiye’yi- kontrol altında tutmak için olsun)  PKK-PYD için Türkiye'yi gözden çıkarma noktasına gelebilir mi? Daha açığı, Amerika Türkiye’yle silahlı çatışmayı  bile göze alarak, Türkiye’nin Nato’dan  ayrılması -ya da atılması- pahasına   bugünkü politikasında israr edebilir mi?
Bazıları -hem, tarihi bir fırsat yakaladık diye bayram ederek gözü başka şeyi göremez hale gelen PKK taraftarları, hem de, Devletçi-İslamcı  bir milliyetçilik rüyasıyla hepsi birer anti emperyalist silahşör  kesilen AK troller-  saf saf bunun mümkün olduğunu, sürecin de zaten bu yolda geliştiğini söylüyorlar; bütün politikalarını bu tesbite göre ayarlamaya çalışıyorlar!.. 
Rojava’da ve Kobani’de yarattığımız komünleri neden başka yerlerde de -örneğin Türikiye’de de- yaratmayalım ki diyerek yola çıkanlar ve kefenlerini giyerek İslam’ın koruyucusu rolünü üstlenip Osmanlıyı küllerinden yeniden yaratma hayaliyle atalarımızın  fetihçi stratejik zihniyetine“ dönmeyi hayal edip, 750 yıl öncesinden sil baştan yeniden başlamayı düşünenler,  koordinat sisteminin merkezini kendi üzerlerine koyarak ciddi ciddi,  Amerikan-Batı politikaları üzerine bu türden hesaplar yapıyorlar!
Bakın ben size söyleyeyim: 
1-  Boşuna hayal kurmayın; Amerika hiçbir gerekçeyle Türkiye’den  vazgeçmez- vazgeçemez! Ama bu, Amerika’nın Türkiye’nin şu an izlediği politikanın arkasından gideceği anlamına da gelmiyor!
2- PKK-PYD politikaları  şu an Amerikan politikalarına  öylesine bağımlı hale gelmiştir ki, önümüzdeki dönemde  PKK-PYD’nin  hiçbir şekilde Amerika’nın sözünden dışarı çıkma ihtimali kalmamıştır… Amerika, PKK-PYD’ye, mutlak bir şekilde kendisine bağımlı, kendi ideolojisi peşinde koştuğu için de inançlı,  ucuz paralı asker gözüyle bakıyor. PKK -başlangıçta hiç  düşünmemesine rağmen- öyle bir kıskacın içine girmiştir ki, kolay kolay buradan çıkamayacak. Yani, bir zamanların o, HDP’yi bile feda etmeyi göze aldıran hendek, devrimci halk savaşı“ stratejilerini falan unutun artık! Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olunmuştur, ama şu ana kadar Suriye’de alınan mesafeler nedeniyle henüz daha bunun farkında değiller!
Bütün bunlar ne anlama mi geliyor?
Süreç öyle bir noktaya doğru gelişiyor ki, Türkiye açısından bakınca önümüzde tam bir uçurum var ve gözü kapalı oraya doğru gidiyoruz (sayın Erdoğan dün AK Partili gençlere boşuna ölmeye hazır mısınız diye sormadı!..) Ama ben,  şu an Türkiye’yi yönetenler ne kadar uyur gezer hale gelmiş olurlarsa olsunlar, iç dinamikler ne kadar pasif hale getirilmiş -kısırlaştırılmış- olursa olsun, Dış dinamiğin buna izin vereceğini sanmıyorum. Çünkü, bu herkes için bir felaket olurdu  (dış dinamik derken bununla sadece Amerika’yı, Batı’yı falan kastetmiyorum; bugün dış dinamik deyince en önemli faktör  küresel sermaye çevrelerinin başı çektiği küresel dinamiklerdir) O zaman ne kalıyor geriye?    
Ben şöyle düşünüyorum: Yarın bir gün -ama her halukârda 24 Haziran’dan sonra- Amerika Türkiye'ye diyecek ki, tamam kabul, ben PKK-PYD'yi ikna ederek onların Türkiye'den -ve Menbiç'ten- çekilmelerini sağlayacağım, ama sen de "barış sürecini" yeniden gündeme alarak bir  adım at ve Fırat’ın doğusuna  karışma. Onlar da -PKK-PYD de- zaten bağımsız bir Kürt Devleti’nin kurulmasına karşılar… Daha önce  Kuzey Irak’la olduğu gibi onlarla da en güzel ilişkileri kurun,     geliştirin... 
Bu durumda ne olur!? 
1- PKK-PYD bu durumda Amerika’ya  „hayır“ diyebilir mi?.. Diyemez!.. Amerika yarın,  „önce tek taraflı bir ateşkes ve Türkiye’yi terk edeceğinizi ilan edin“ diye şart koşarsa nasıl hayır diyecek PKK buna?.. Diyemez, çünkü alacağı cevap hazır: O zaman Suriye’nin kuzeyi de dahil olmak üzere kendi başınızın çaresine bakın! Bunu göze alabilir mi PKK? Hiç sanmıyorum. Düşmanımın düşmanı dostumdur politikası insanı getirir böyle bir noktaya bırakır işte ve siz de sonra ben nerede hata yaptım diye sızlanır durursunuz!
2- Peki böyle bir durumda Türkiye hayır diyebilir mi? O da diyemez! O zaman sorarlar adama, senin amacın ne, üzümü yemek mi bağcıyla sürekli kavga etmek mi? Hem sonra, böylesine sürekli bir savaş halini daha ne kadar finanse edebilir ki Türkiye? Tamam, Türkiye hayır diyemez diyoruz ama, ben size söyleyeyim, böyle bir  gelişme  Cumhur ittifakının  sonu olur!.. Çünkü, MHP ve Bahçeli hiçbir şekilde öyle yeniden barış görüşmeleriymiş falan bunlara okey diyemez! İdeoloji denilen şeyin bu noktada hiçbir esnekliği yoktur! Ama AK Parti için durum farklı. Her ne kadar onlar da bugün ideolojik bir yola girmiş görünüyorlarsa da, onların fabrika ayarları ideolojik değildir! Onların çıkış noktası  hep üzüm yemek üzerine kurulmuştur…
SONUÇ: Enseyi karartmayın ve Türkiye’ye güvenin! İç dinamikler uyusa-uyuşturulsa bile küresel dinamikler Türkiye’yi gözden çıkarmaz-çıkaramaz. Türkiye’nin hiçbir zaman bir Suriye olmasına kimse müsade etmez. Hele hele, sakın ha umudu  yeniden Beyazlara bağlayarak  fanatik bir Erdoğan düşmanlığı üzerinden onlarla ittifaka falan girmeyin! Ha, bu ara, keskin sirkenin küpüne zarar vermesi örneğinde olduğu gibi belirli bir maliyet ödendi -daha da ödenecek-  o ayrı mesele… Keşke  hiç bu türden  20. Yüzyıl kalıntısı jakoben yollara girilmeseydi.
Ama girdik bir kere…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *