Yeniden Refah Partisi (YRP) Genel Başkanı Fatih Erbakan, "Erbakan Hoca milli görüş ekonomisiyle, adil ekonomik düzenle paylaşımda adaleti sağladı. Yüzde 320 zam verdi. İktidarların görevi, millete odun, kömür, makarna ve sadaka dağıtmak değildir. İktidarın görevi milletin alım gücünü refah seviyesini artırmaktır. Sadaka ekonomisini artık bırakın. Biraz da önce imtiyazlılar demek yerine "önce millet" deyin" dedi.
YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan, partisinin Kayseri mitingi için kente geldi. Kocasinan İlçesi Gevhernesibe Mahallesi'nde bulunan il binası önünde düzenlenen mitinge, il ve ilçe belediye başkan adayları ile çok sayıda vatandaş katıldı. "Mücahit Erbakan" ve "Kayseri Ovası mücahitlerin yuvası" sloganları ve meşaleler eşliğinde miting alanına gelen Fatih Erbakan, burada halka seslendi.
Türkiye genelinde Yeniden Refah Partisi'nin bir rüzgarı olduğunu söyleyen Fatih Erbakan, "Meydanlar, caddeler, sokaklar, anketler, milletimiz, bu işin uzmanları, siyaset bilimciler, Yeniden Refah rüzgarını söylüyor. Diyorlar ki; "Bu seçimde oylarını artıracak tek siyasi parti Yeniden Refah Partisi" Bunun en önemli göstergesi ve ispatı da işte Refah Parti'mizin resmi üye sayıları. Yeniden Refah Parti'mizin üye sayısı 516 bin 800'e yükseldi. Seçime yaklaşırken öyle muazzam bir bereket var ki biz 6-7 ay evvel günde bin üye kaydediyorduk. Son 5-6 ayda günde 2 bin- 2 bin 500 üye kaydetmeye başladık. Şimdi seçim yaklaşırken günde 5 bin üye kaydediyoruz. 516 bin 800 ne demek? Milliyetçi Hareket Partisi ve İYİ Parti'yi de üye sayısı bakımından geride bıraktık. Türkiye'nin üye sayısı bakımından 3'üncü büyük siyasi partisi olduk. İnşallah seçimlerden sonra bu hızla devam edeceğiz ve en kısa zamanda 1 milyon hedefine ulaşacağız" dedi.
'MİLLETİMİZ ARTIK DEĞİŞİM İSTİYOR'
Vatandaşların tercihlerini değiştirdiğini de söyleyen Erbakan, "Milletimiz neden Yeniden Refah'a koşuyor? Çünkü artık değişim istiyor. Adaletsizlikten, çifte standarttan, faizden, borçtan, kibirden, rantçı belediyecilikten, vergiden, zamdan, enflasyondan hayat pahalılığından, fakirlikten, yoksulluktan, açlık sınırının altındaki maaşlardan bütün bunlardan bunalmış ve elbette ki faturaları ve ev kirasını ödeyememekten bunalmış ve Yeniden Refah'a koşuyor. Kibirli, rüşvetçi, millete tepeden bakan, belediye bütçesini borca ve faize batıran, israfa, lükse, şatafata düşkün milletin derdiyle dertleneceğine, makam aracının markası ve modeliyle uğraşan, millete hizmet yapacağına makam odasının mobilyalarını değiştirmekle uğraşan, vatandaşa değil yandaşa çalışan, sokakta garibanın tezgahına müsaade etmeyen ama kendi rant tezgahına kimseyi dokundurtmayan kendisini, milletin efendisi zanneden, millete tepeden bakan, alın terinin, emeğin hakkını vermeyen, helale haram bulaştırmış, ihaleye fesat karıştırmış, belediyeye rüşvet bulaştırmış, böyle bir belediyecilik anlayışı artık milletimizin bıkıp usandığı bir anlayıştır" ifadelerini kullandı.
'ÖNCE İMTİYAZLILAR YERİNE ÖNCE MİLLET DEYİN'
Necmettin Erbakan'ın başbakan olduğu dönemde cumhuriyet tarihinin en büyük bolluk ve bereket döneminin yaşandığını da söyleyen Fatih Erbakan, "Erbakan Hoca milli görüş ekonomisiyle, adil ekonomik düzenle paylaşımda adaleti sağladı. Önce millet, önce ezilenler, önce mazlumlar anlayışıyla bu milletin hakkı olan imkanı millete verdi. Yüzde 320 maaş zammı verdi. 320 maaş zammı demek, bu ay 10 bin lira alan emeklinin önümüzdeki ay maaşının 42 bin lira olduğunu görmesi demek. 2028'de yine geleceğiz. Milli görüşle, yine Refah'la o 10 bin lirayı 42 bin liraya çıkaracağız. İktidarların görevi, millete odun, kömür, makarna ve sadaka dağıtmak değildir. İktidarın görevi milletin alım gücünü refah seviyesini arttırmaktır. Sadaka ekonomisini artık bırakın. Biraz da önce imtiyazlılar demek yerine önce millet deyin. Şu israfa ve faize giden paraları imtiyazlılara aktardığınız milyarlarca doları, biraz da şu millete aktarın, biraz da "önce millet" deyip şu milletin yüzünü güldürün. Şimdi de kurtulmak için aynısının yapılması lazım."
'GAZZE'DE 100 SENENİN AÇLIĞI YAŞANIYOR'
Gazze konusuna değinen Erbakan, şöyle devam etti:
"İftarda, sahurda yediklerimiz boğazımıza diziliyor. Gazze'de 80-100 senenin açlığı yaşanıyor. Yavrularımız iftarını, sahurunu yaparken hiç Gazze'deki yavrular aklınıza gelmiyor mu? Büyük ihtimalle bulabilirse eğer suyla yapıyor, sahurunu da bir bardak, iki bardak suyla yapıp aç karnına oruç tutmak mecburiyetinde kalıyor. Kendi yavrumuzun başını okşarken utanıyoruz. İftarımızı yaparken, orucumuzu açarken, çorbamızı içerken utanıyoruz. Geceleyin rahat yatağımızda yatarken utanıyoruz. Şimdi böyle bir manzara milletimizin kanına dokunuyor. Milletimizin uykuları kaçıyor. Vatandaşlar bize, "Ya biz millet olarak, devlet olarak, hükümet olarak, iktidar olarak bu kadar mı aciziz? Ya hadi gidip İsrail'le savaş yapamadık da oradaki masum sivillere, o minicik yavrulara bir gıda yardımını, bir damla suyu, bir insani yardımı da mı ulaştırmaktan aciziz, bu kadar mı aciziz biz? Hani bölgesel güçtük? Hani büyük Türkiye oluyorduk? Hani uçuyorduk kaçıyorduk. Bu kadar mı aciziz?" diyorlar. Maalesef ki bırakınız oradaki yavrulara yardım ulaştırmayı biz katliamların başladığı 7 Ekim'den bu yana aylardır limanlarımızdan İsrail'e mal taşımaya devam ediyoruz. Yazıklar olsun. İsrail'le ticaret Filistin'e ihanettir. İsrail'in çimento ihtiyacının yüzde 95'ini Türkiye karşılıyor. Çelik ihtiyacının yüzde 65'ini Türkiye karşılıyor. Bu çelik ham maddesiyle de mühimmat yapıyor. Bu silahlarla, bu mühimmatlarla Lübnan'ı, Suriye'yi, Filistin'i, Gazze'yi vuruyor."