AK Parti’nin Eskişehir adayı eski İYİ Partili Nebi Hatipoğlu geçtiğimiz günlerde seçimi kazanıp Eskişehir Belediye Başkanı olması halinde tüm Eskişehirli gazetecilere asgari ücret bağlayacağını açıklamış ve Hatipoğlu'nun bu vaadi kısa sürede tepki çekmişti. Ardından da benzer vaatte bulunan AK Parti’nin İstanbul adayı Murat Kurum "Marmaray dahil tüm toplu ulaşımı gazetecilerimiz bir kere ücretsiz kullanacak" demişti.
Hatipoğlu ve Kurum'un gazetecilere yönelik bu vaatlerine Fatih Altaylı'dan tepki geldi. Altaylı, Kurum'un açıklamalarını "Belediyenin parası babasından, belediye imkanları da ana tarafından miras ya, canının istediğine vermeye özgür." diyerek eleştirdi.
Altaylı yazısının ilgili kısmında şunları söyledi:
Nebi Hatipoğlu seçimi kazanıp ve Eskişehir Belediye Başkanı olması halinde tüm Eskişehirli gazetecilere belediyeden asgari ücret bağlayacağını açıkladı.
İşin ahlaki tarafını geçtim, zaten bir siyasetçiden ahlaki tarafı düşünmesini beklemeyi bırakalı epey oldu ama bunun yasal imkansızlığı bile Hatipoğlu’nu durdurmuyordu. Ona göre gazeteciler satılık insanlardı ve onları belediye kaynakları ile satın alabilirdi.
Bu satın alma yasal olsun olmasın yapılmalıydı. Bu aynı zamanda belediyeyi yönetme üslubunun da ön gösterimiydi.
Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti kendisine bilezik gibi bir yanıt verdi, şimdi koluna takmış oturuyordur herhalde.
Şimdi de iktidarın İstanbul Belediye Başkan adayı Murat Kurum, gazetecilere yönelik bir söz vermiş.
O da İBB Başkanı seçilir ise eğer, gazetecilere Marmaray dahil olmak üzere belediye tarafından işletilen tüm ulaşım araçlarında bedava yolculuk sözü vermiş.
Belediyenin parası babasından, belediye imkanları da ana tarafından miras ya, canının istediğine vermeye özgür.
Gazeteciler ise zaten satılık. Bas parayı, al desteği.
Zaten kimin gazeteci olup olmadığına da Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı karar veriyor, kıyak da yabancıya gitmeyecek.
Murat Kurum gibiler bilmez ama ben sırf bu nedenle, yani gazetecilere böyle ayrıcalıklar sağlıyor diye Basın Kartı sahibi değilim.
Bizim gazeteciliğe başladığımız zamanlarda, İstanbul’da eve telefon bağlatmak 20 yıl falan sürerdi. Basın kartın varsa bu süre 1 yıla falan düşerdi. Üstelik hem bağlatma fiyatı hem de konuşma bedeli yarı yarıya indirimli olurdu.
Basın Kartı’nın sağladığı tek avantaj bu değildi.
Otobüs, vapur, tren yolculukları bedava, THY uçak biletleri ise yarı fiyatınaydı.
Sırf bu nedenle, yani ayrıcalıklı bir zümre yaratıyor ve kamu kaynaklarından haksızca pay sağlıyor diye Basın Kartı sahibi olmayı reddettim. Birkaç meslektaşım daha, galiba biri de Can Kozanoğlu idi, bu nedenle Basın Kartı almak için başvurmadık.
42 yıldır da almıyorum.
Ve şimdi biri çıkmış, “Beni seçtirirseniz size otobüsü, vapuru, treni, Marmaray’ı yine beleş yapayım” diyor.
İlle birilerini bedava taşıyacaksanız gazetecileri değil, öğrencileri bedava taşıyın.
Onlara göre herkes ve her şey satılık ya.
Ama etiği, ahlakı boş verseniz bile, “Bedava peynirin sadece fare kapanında olduğunu” bilmeyecek kadar da aptal değildir herhalde bu gazeteciler.
İktidar olarak gazetecilere ille bir şey vermek istiyorsanız, biraz özgürlük verin özgürlük.